Bundan neredeyse 20 yıl önce çocuklar daha çok sokakta vakit geçiriyor, bisiklete biniyor, koşuyor, saklambaç, seksek, bilye gibi geleneksel grup oyunları oynuyordu. Bu yaşam koşulları sayesinde çocuklar daha çok hareket ediyor, doğa ile daha yakın ilişki kurabiliyor, daha fazla sayıda akran ile ilişkide olabiliyorlardı. Değişen yaşam koşulları çocukları evlere kapattı. Çocuklarımız artık trafik yoğunluğu, park ve bahçelerin azlığı sebebi ile daha çok evde ve yine azalan komşuluk ilişkilerimizin de etkisi ile, apartmanda kimlerin oturduğundan bir haber ve bu sebeple daha yalnızlar. Evde kalan çocukların da tek çıkış yolu teknolojik oyun ve oyuncaklar…
Ancak değişim sadece sokakta değil, ev ve aile ortamında da ciddi değişimler söz konusu. Artık sofraya verilen değer ne yazık ki azalmış durumda. Azalmış olmasa bile, ebeveynlerin çalışma koşulları, çocukların okul saatleri, büyük şehrin trafikte insanlara kaybettirdiği vakit derken, sabah ve akşam sofrada ailece, keyifli sohbet eşliğinde yemek yeme ritüeli ne yazık ki sıklığını kaybetmiş durumda. Yine modern toplumun pazarlama dünyasının kuvvetli yaptırımı doğrultusunda, ailenin her bir ferdinin odasında bir televizyon, 9-10 yaş çocuklar dahil neredeyse ailenin her bir ferdinin cebinde telefon ve elbette evde en az iki tablet. Bu ürünler varsa kullanmamak ayıp olur düşüncesi ile, evde kısa bir sohbetten ve belki ödev faslından sonra herkes kendi dijital dünyasına dalmakta; çocuk oyunlara, anne ve babaysa e-postalara ya da sosyal medyaya…
Peki diyeceksiniz, sorun bunun neresinde?
Sorun şurada başlıyor. Biz yetişkinlerin, hayatını kolaylaştıran ve hatta kullanmamanın anlamsız kaldığı şu günlerde, çocukların teknolojik ürünler ile uzun saatler geçirmesinin ciddi zararları kanıtlanmış durumda. Ancak asıl sorun dijital ürünler ve çocuk kullanıcılar değil. Çoğu sorunda olduğu gibi, problemi yaratanlar üzerinden gitmeliyiz. Yani aileler ve uzmanlar sadece teknolojik ürün kullanımının zararlarından yakınıyorlar. Peki bu ürünlerin kullanıma başlama yaşı, kullanım sıklığı ve çocuklar için bu ürünlere sığınmalarına engel olacak keyifli, huzurlu, eğitici yaşam alanları sağlamak kimin sorumluluğunda? Asıl sorun bence ürünler veya uygulamalar değil, sorun bu ürün ve uygulamaları kimin, ne sıklıkla ve ne amaçla kullandığı.
Çocukların teknolojik aletleri kullanımıyla ilgili önerilerim şöyle:
- Çocukların teknolojik ürün kullanımı ihtiyaçları ile orantılı olmalı.
- Bilgisayar ve tabletlerde yer alan uygulamalar ebeveyn kontrolünden geçmiş olmalı, süresi takip edilmeli, reklam içermemeli.
- Bilgisayar ve tablet gibi ürünler ödev ve araştırma amacı ile çocukların kullanımına sunulmalı.
- Öncelikle ebeveynler kullanım süreleri ve sıklığı ile çocuklara örnek olmalılar.
- Özellikle televizyon yatak odalarında olmamalı.
- Çocuklar için yaşıtları ile vakit geçirebilecekleri oyun grupları, okul öncesi kurumlara başlama ve devam etme imkanı sağlanmalı.
- Çocuklar ile doğada zaman geçirilmeli; koşmalarına, tökezlemelerine, farklı nesneleri ellerine almalarına ve kirlenmelerine müsaade edilmeli.
- Mümkün ise, erken yaşta keyif aldıkları bir spor aktivitesine başlatılmalı.
- Erken yaşlardan itibaren tiyatro , müzikal ve sergilere (kısa süreli) gitmeleri sağlanmalı. Amaç burada çocukların bu kültürel aktivitelere gidip, tüm süre boyunca ilgi ile ya da uygun sosyal kurallar çerçevesinde hareket etmeleri değil. Gittiğiniz opera binasının havasını solumak, sizi bileti alırken gözlemlemek, insanların nasıl davrandığı ile ilgili fikir sahibi olmaya başlamak gelecek senelerde kültürel aktivitelerden keyif alması için önemli bir yatırım.
- Mutlaka her gün bir ebeveyn keyif ile çocuğuna kitap okumalı. Erken yaşlardan itibaren kendisine kitap okunan çocuklar, hem kitap okuma sevgi ve alışkanlığı kazanıyor hem de akranlarına oranla çok daha yüksek bir sözcük dağarcığına sahip olabiliyor. Geniş kelime haznesi çocukların hafıza ve dikkati sürdürme gibi öğrenmeyi doğrudan etkileyen bilişsel süreçlerini olumlu yönde etkiliyor. Geniş kelime haznesi, bireylerin hafızaya dayalı öğrenme güçlüğü yaşama olasılığını düşürüyor.
Eğitimci ve ailelerin bu durumun farkına varıp, okul ve aile ortamında olabildiğince doğal ve yaşıt destekli etkinlik ve programlar ile çocukların gelişimlerini desteklemeleri önemli. Çocuklar gerçek hayatta uyaran zenginliği içerisinde gelişimlerini sürdürürlerken, çizgi filmlerin izlenmesi ve çocuk dostu dijital etkinliklerin gerçekleştirilmesi, en fazla 20 dakika ve ebeveyn kontrolünde sağlanabilir.
Teknolojik ürün kullanımı ve obezite, teknolojik ürün kullanımı ve öğrenmede %40 azalma gibi birçok araştırmanın olumsuz sonucunun, kullanım tutumu ile ilgili olduğunu unutmayalım. Gerçek dünyada keyifli bir alan yaratıp, çocuklarımızı oraya çekelim. Teknolojik aletlerin öğrenmek için değil öğrenileni pekiştirmek için, bir arkadaş olarak değil arkadaşlara ulaşmak için kullanılan bir araç olduğunu, amaç olmadığını önce biz hatırlayalım ve hem eğitimciler hem de ebeveynler olarak çocuklarımıza örnek olalım.