DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, tam kapanma döneminde getirilen içki satış yasağı hakkında konuştu.
“Salgınla alkol yasağı arasında mantıksal hiçbir bağ kuramıyorum” diyen Babacan, hükümetin sadece söylem ve algı ile gittiğini hatırlatarak şunları kaydetti:
“Hükümetin yaptığı söylemle algıyla gidebildiği yere kadar götürmeye çalışmak, muhafazakarları da etraflarında tutmaya çalışmak. Bu tür yöntemler iktidar açısından birkaç ayı kurtarır da yılları kurtarmaz. Bu kötüye gidiş eğilimini durdurmaz. Bunu sahada görüyoruz. Hükümetin işi artık çok çok zor.”
Sözcü’den Deniz Zeyrek’in sorularını cevaplayan Babacan şunları kaydetti:
*İttifaklar içinde yer alacak mısınız?
Biz ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ istiyoruz. İktidar ‘Sistemden memnunuz’ diyor. Muhalefet tarafı da ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ diyor. Bizim durduğumuz nokta sistem açısından baktığımızda muhalefetle örtüşüyor ama ekonomi bazında bazı muhalefet partileriyle örtüşmüyor. O yüzden iş birliğini tema bazlı düşünüyoruz. Şu anda Türkiye’nin en önemli sorunu sistem.
‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ konusunda biz hazırız ve yasama, yürütme ve yargı maddelerinde değişiklik öngören 74 maddelik bir anayasa değişikliği metnimiz var. CHP ve İYİ Parti’yle ikili bazda ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le ilgili diyalog ve istişare süreci başlattık. Bu bir vizyondur, hedeftir.
*2023’te iktidar değişir mi?
Kuvvetle muhtemel. Sahadaki tablo iktidarın bir sonraki seçimlerde kaybedeceğini gösteriyor. Hükümetin artık bu ülkeyi yönetme kabiliyetinin kalmadığı çok açık görünüyor. Ancak soru işareti şu? Muhalefet yönetebilir mi? Vatandaşlarımızın bu konuda içinin rahat etmesi, muhalefete güvenmesi lazım. Vatandaşlarımızın maalesef ‘mevcut gitsin’ diye muhalefete oy veriyor.
Oysa ‘Bunlara oy vereyim çünkü bunlar daha iyi yönetir’ diyebilmeli. Bu çok kritik bir eşik. AK Parti’ye oy verenler ‘Acaba daha kötüsü olur mu’ diye korkuyor. Özellikle muhafazakar ve dindar kesimde bu korkular hakim. Zaman ilerledikçe insanlar gerçekleri görecek. Yeter ki korkularından kurtulsunlar.
*ABD Başkanı Biden’ın ‘soykırım’ konusundaki açıklamasına Cumhurbaşkanı’nın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her sene 24 Nisan yaklaşırken aylar önce harekete geçilirdi. ABD başkanının bu ifadeyi kullanmaması için. Cumhurbaşkanı bu yıl sanki sıradan bir şeymiş gibi karşıladı. ABD Başkanı seçileli beş ay olmuş, görüşememiş. Telefona çıkmak büyük bir ödül oldu. NATO zirvesi marjında görüşme vaat etmiş. Bir başka ödül daha. Bu iki ödül karşılığında soykırım ifadesi alttan alındı. Dışişleri Bakanlığı’nı çalıştırmazsanız ülkenin geleceği nokta bu.
*Bu bir zayıflık göstergesi mi?
Kesinlikle… Ekonomik zayıflık göstergesi. Kaybolan rezerv için ne diyor? ‘Turşusunu mu kuracaktık?’. O döviz rezervlerde olsaydı, Türkiye dış tehditlere bu kadar açık hale gelmeseydi, pandemi ekonomiyi derinden vurmasaydı, o özgüven olsaydı, Türkiye daha dik durabilirdi. Bu tam bir hezimet ve hafif atlatılacak ya da geçiştirilecek bir konu değil.
*Selahattin Demirtaş’ın yaşadığı durumla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Herhangi bir davada hüküm verici pozisyonda olmak istemiyoruz. O da bir çeşit siyasi müdahale olur. Davaların savcısı da avukatı da olmak yanlış. Biz prensip olarak tutuklu yargılanmalara karşıyız. Siyasi içerikli davaların çoğu hükümetin mikro müdahaleleriyle gerçekleşiyor.
Yargı bağımsız çalışmadıktan sonra nasıl adil hükmedecek. Otoriter rejimlerde hakim-savcılara şöyle telkinler verilir: ‘Siz kendinizi liderin yerine koyun, o ne yapardı diye düşünün ona göre karar verin.’ Böyle bir baskı ortamında ‘Nasıl karar alırsam cezalandırılırım’ psikolojisiyle savcıların hakimlerin çalışmaması lazım.