Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İsveç ve Finlandiya‘nın NATO üyeliği müracaatına ait, ” Türkiye‘nin güvenlik telaşları, somut adımlarla aşikâr bir takvim çerçevesinde karşılanmadığı takdirde, sürecin ilerleyemeyeceğine dair bildirimizi çok net bir formda söz ettik.” dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, İsveç ve Finlandiya heyetleriyle gerçekleştirilen görüşmenin akabinde basın toplantısı düzenledi.
Görüşmelere, Adalet, Dışişleri ve Ulusal Savunma bakanlıkları bakan yardımcıları ile ilgili güvenlik kurumlarından yetkililerin katıldığını söz eden Kalın, muhataplarla bilhassa Ukrayna savaşından sonra ortaya çıkan yeni güvenlik ortamını ve kendilerinin NATO’ya üye olma müracaatları ve bu bağlamda Türkiye‘nin gündeme getirdiği ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın altını çizdiği güvenlik korkuları ve beklentileri etraflı bir biçimde ele alma imkanlarının olduğunu belirtti.
“NATO’nun tarihi açısından kıymetli bir kırılma noktası”
Muhataplara gerekli iletilerini verdiklerini tabir eden Kalın, NATO’nun bir güvenlik ittifakı olduğunu, bir ekonomik iş birliği örgütü ya da öbür bir odağının olmadığını söyledi.
NATO’nun temelinde güvenliğin olduğuna dikkati çeken Kalın, kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Dolayısıyla bu ittifakın en temel konusu üyelerinin güvenlik tasalarının eşit ve adil bir halde karşılanmasıdır. Bu manada NATO’ya üye olacak öbür ülkelerin de kesinlikle mevcut üye ülkelerin güvenlik korkularını giderecek, bunları dikkate alacak ve bu korkuları, kaygıları ortadan kaldıracak, bu ülkelerden kaynaklı terör tehditlerini bertaraf edecek adımları acilen atmalarının olduğunu tabir ettik. Doğal ki İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusu bu ülkelerin güvenlik konsepti tarihinde kıymetli bir dönüm noktasına tekabül ediyor. Bilhassa İsveç bağlamında düşünürseniz yaklaşık 200 yıldır tarafsız olmayı benimsemiş ve başka ittifaklara katılmamayı tercih etmiş bir ülkenin artık Ukrayna savaşı sonrasında NATO’ya üye olması da bu ülkelerin tarihi açısından da NATO’nun tarihi açısından da değerli bir kırılma noktasıdır.”
Kalın, Türkiye‘nin 1952’den beri NATO’nun en kıymetli müttefiklerinden, üyelerinden birisi olduğunu anımsattı.
Yaklaşık 70 yıldır Türkiye‘nin bu ittifaka, temel prensip ve prensipler çerçevesinde çok önemli katkılar sunduğunu, NATO’nun bugüne kadar gelmesinde çok değerli rol oynadığını anlatan Kalın, Türkiye‘nin 70 yıllık mühlet boyunca dünyanın değişik bölgelerindeki NATO misyonlarına katılmak suretiyle de bu bahiste üzerine düşen sorumlulukları ziyadesiyle yerine getirdiğini vurguladı.
Terörün farklı yüzleri, biçimleri, formları ve dönüşüm geçirerek karşılarına çıkan çehrelerine karşı kararlılıkla uğraş etmelerinin NATO konseptinin de en temel unsurlarından birisini teşkil ettiğini vurgulayan Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
” Türkiye‘nin güvenlik tasaları, bilhassa Türkiye‘ye karşı terörist gayret sürdürmekte olan PKK, PYD/YPG, DHKP-C ve FETÖ üzere terör örgütlerinin bilhassa Avrupa ülkelerinde, birtakım NATO üyesi ülkelerde ve şu anda gündemimizde olan Finlandiya ve İsveç’teki mevcudiyetiyle ilgilidir. Biz muhataplarımıza PKK/PYD ve YPG ortasında hiçbir farkın olmadığını, bunlar ortasında yapılan ayrımların bizim açımızdan hiçbir manası ve karşılığının olmadığını açık ve net bir formda söz ettik. Yakın bir periyoda kadar ABD’nin Avrupa’nın pek çok istihbarat örgütlerinin kendi yazılı kayıtlarında, raporlarında değerlendirmelerinde PYD ve YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olduğu açıkça söz edilmekteydi. Bizim açımızdan burada rastgele bir değişiklik zati kelam konusu değildir. PKK’nın Avrupa’ya gittiğinde veyahut Suriye’ye gittiğinde PYD, YPD, SDG, SDF üzere isimler altında kendini yine tanımlamaya çalışmasının bizim açımızdan hiçbir geçerliliğinin olmadığını söz ettik.”
FETÖ’nün menfur bir terör örgütü olduğunu, Türkiye‘de 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştirdiğinin altını çizdiklerini söz eden Kalın, İsveç, Finlandiya ve öbür Avrupa ülkelerinde FETÖ’nün mevcudiyetine karşı da uğraşlarını bugüne kadar olduğu üzere bundan sonra da tam bir kararlılık içerisinde sürdüreceklerini söylediklerini aktardı.
Bu iki ülkeden son 10 yılda istenen iade talepleri konusunu da gündeme getirdiklerini anlatan Kalın, şunları söyledi:
“Bugüne kadar İsveç’ten 28, Finlandiya’dan 12 iade talebimiz oldu. Lakin, maalesef bugüne kadar bunların hiçbirisine olumlu bir karşılık almadık. Bunların sebeplerini incelediğimizde, belgeleri ve raporları önlerine koyduğumuzda da burada bizi ikna edecek hiçbir isimli, tüzel münasebetin ortaya konmadığını da gördük. Bu tasalarımızı de muhataplarımızla etraflı bir halde paylaştık. Birebir formda Türkiye‘ye karşı uygulanan açık ya da kapalı, dar ya da geniş kapsamlı her türlü savunma endüstrisiyle ilgili yaptırımların derhal kaldırılması tarafındaki beklentimizi de söz ettik. Bilhassa ABD yöneticilerinin Obama periyodundan beri sıkça gündeme getirdiği PKK’nın PYD ve YPG’den farklı bir örgüt olduğu, PKK’nın terör örgütleri listesinde bulunduğu lakin PYD ve YPG’nin terör örgütleri listesinde bulunmadığı, bu yüzden de PYD ve YPG yapılanmasına karşı adım atmalarının şu anda yasal olarak mümkün olmadığına dair argümanlarının bizim açımızdan geçersiz, anlamsız, kararsız olduğunu da bir defa daha tabir ettik. Batılı ülkelerin istihbarat raporlarında dahi PYD/YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğu açıkça yazılmaktaydı. Dahası bu türlü bir varsayımla hareket edenler için şu hatırlatmayı yaptık, muhataplarımızla da bunu paylaştık. Milletlerarası Af Örgütü, Milletlerarası İnsan Hakları Örgütü üzere kuruluşların hazırladığı PYD/YPG ile ilgili raporlara bakıldığı vakit bu örgütlerin Suriye’nin kuzeyinde kendi denetimleri altında olan bölgelerde ne tıp savaş cürmü işlediklerini, Suriye vatandaşlarına, Kürtlere Türkmenlere ve başka Araplara karşı ne çeşit hatalar işlediklerinde ayrıntılı bir biçimde anlattık. PYD ve YPG’yi aklamak için onları adeta romantize edercesine bu raporların hasıraltı edilmesinin kabul edilemez olduğunu açıkça söz ettik. Bütün bu hususlarda bir zihniyet ve paradigma değişikliğine gereksinim olduğunun altını çizdik.”
” Türkiye‘nin güvenlik dertleri, somut adımlarla muhakkak bir takvim çerçevesinde karşılanmadığı takdirde sürecin ilerleyemeyeceğine dair iletimizi çok net bir biçimde tabir ettik.” diyen Kalın, bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 10-12 günlük mühlet içinde verdiği bildirileri ve çerçeveyi temel alarak ilgili bütün kurumlarla, muhataplara bu bahisteki beklentilerinin son derece somut olduğunu aktardıklarını vurguladı.
Kalın, Türkiye için terör, PKK, PYD, YPG, FETÖ, DHKP-C üzere terör örgütlerinin uzakta, ilgisiz kalabilecekleri, erteleyebilecekleri, öteleyebilecekleri bir terör tehdidi olmadığını, tam bilakis bunların Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve vatandaşlarına karşı her gün aksiyon arayışında ve teşebbüsünde olan terör örgütleri olduğunu söz ettiklerini bildirdi.
“Kurallar ve prosedürler gerçek bir halde uygulanmalı”
“1999 yılında NATO, üyelik süreciyle ilgili bir temel prensipler kurallar ve prosedürler manzumesi açıklamış, bu tepede ele alınan kararla bundan sonra üyelerin ya da aday ülkelerin nasıl üye olacağına dair birtakım prensipler prensipler ve prosedürler belirlendi. 1999 yılından beri de NATO’ya üye olan ülkelerin tamamı bu kurallara, prosedürlere tabi olma suretiyle NATO’ya üye oldular. Bizim beklentimiz ve NATO’nun kendi iç tutarlılığı açısından da olması gereken, bu kuralların ve prosedürlerin hakikat bir halde uygulanmasıdır. Bir oldubittiyle aceleye getirerek, birtakım süreçlerin atlanmasının, bilhassa de Türkiye’nin güvenlik telaşlarının karşılanmadığı bir ortamda sürecin ilerletilmesinin mümkün olmayacağını açık ve net formda tekrar tabir ettik. Muhataplarımız notlarını aldılar, değerlendirmelerini yaptılar. Dönüp kendi liderliklerine takdimde bulunacaklar. Bu raporları kendileri arz ettikten sonra bizim onlarla temaslarımız devam edecek. Önümüzdeki günlerde, kendilerinin taleplerimize nasıl karşılık vereceklerine dair karşılıkları aldıktan sonra da süreci karşılıklı olarak sürdürmeye devam edeceğiz.”
(Sürecek)