Sanat uzun vakittir insan hislerinin, tecrübelerinin ve ideolojilerinin tabir edildiği bir araç olmuştur. Soyut Dışavurumculuk ve Varoluşçuluk, 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan ve derin bir felsefi bağı paylaşan iki sanatsal akımdır. Bu içeriğimizde, Soyut Dışavurumculuk ve Varoluşçuluk ortasındaki karmaşık ilgiyi inceleyerek, bu iki akımın nasıl iç içe geçtiğini ve birbirlerinin ideolojilerini nasıl şekillendiğini açıklayacağız. Haydi başlayalım…
Soyut Dışavurumculuk 1940’larda New York’ta ortaya çıktı ve öncelikle Kübizm ve Sürrealizm üzere Avrupa sanatsal hareketlerinden etkilendi.
Varoluşçuluk ise 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa’da ortaya çıkan felsefi bir akımdır.
Soyut Dışavurumculuk, spontane ve sezgisel fırça çalışmalarıyla duygusal ve ruhsal durumları aktarmayı amaçlamıştır.
Soyut Dışavurumcu sanat yapıtları çoklukla varoluşsal bir kaygı, yalnızlık ve mana bulma gayreti hissi uyandırır.
Varoluşçuluk, sanatkarlara insanlık durumunu ve bireyin dünyadaki yerini keşfetmeleri için felsefi bir çerçeve sağlayarak Soyut Dışavurumculuğu etkilemiştir.
Hem Soyut Dışavurumculuk hem de Varoluşçuluk bireyin rolüne öncelik verir.
Edebiyatta Soyut Dışavurumculuk ve Varoluşçuluk Soyut Dışavurumculuk ve Varoluşçuluk ortasındaki temas görsel sanatların ötesine uzanır.
Soyut Dışavurumculuk ve Varoluşçuluğun tesiri çağdaş sanatta hala hissedilmektedir.
Soyut Dışavurumculuk ve Varoluşçuluğun mirası sanat dünyasının ötesine uzanmaktadır.