Âşık olma ya da ilk görüşte aşkta özellikle serotonin ve dopamin hormonlarının harekete geçmesi etkili oluyor. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan geni kısa olan kişiler aşklarını daha ateşli ve daha şiddetli yaşıyor. Uzun form sahipleri ise duygularını belli etmeye yanaşmıyorlar. Bilim dünyası aşka ve aşkı yaşama şekline kalbimizin ya da beynimizin değil genlerimizin karar verdiğini söylüyor.
İlişki uzmanları, ilk görüşte aşkın fiziksel çekimin neden olduğu şehvet duygusu olduğunu belirte de insanlar ilk görüşte aşkın mümkün olduğuna inanıyorsa, bu onu gerçek kılmaz mı?
Erkekler ilk görüşte aşka kadınlardan daha çok inanıyor
İlk görüşte aşkla ilgili yapılan bir ankete göre, kadınların yüzde 61’i, erkeklerin de yüzde 72’si ilk görüşte aşka inanıyor. Erkekler sadece kadınlardan daha hızlı aşık olmakla kalmıyor aynı zamanda duygularını kadınlardan daha hızlı ifade ediyor.
Ancak araştırmalar, 18-29 yaş aralığındaki Y kuşağı kadınlarının yüzde 90’ının ilk görüşte aşka inandığını gösteriyor. 30-39 yaş arasındaki kadınlar içinse durum daha farklı. Yaşla birlikte deneyim ve başarılı bir ilişkiye karşı değişen bakış açısı, aşkın sonsuza dek süren bir peri masalı olabileceğine inanç azalıyor. Bunun yanında aşkın sevgiye dönüşmesi, olgun kadınlar için güvenli bir ilişkinin başlayabileceğinin göstergesi olabilir.
Birçok insan bir gün ilk görüşte aşk yaşayacağını düşünüyor
Aşk söz konusu olduğunda, elbette en önemli şey inanç ve umuttur. İnsanlar ilk görüşte aşka inanırlar ve bir gün yaşayacaklarını umarlar. İster fiziksel ve duygusal bir bağlantı kurmaya yönelik doğuştan gelen bir ihtiyaç olsun, ister filmlerde ve kitaplardaki gibi masalımsı olsun, hayatımızda aşka yer verme fikri bile çoğumuza ilham verir. Aşk, uzun süreli ya da ilk görüşte olabilir, önemli olan en iyi şekilde paylaşılması ve ne kadar uzun soluklu devam edebildiğidir.