Büyük Birlik Partisi’nden ayrılanların oluşturduğu Ulusal Yol Hareketi Sözcüsü Remzi Çayır, Muhsin Yazıcıoğlu‘nun hayatını kaybettiği helikopter kazasına ait, “Bu bir suikasttır. Zira tıpkı davada sanık olarak yargılanan ve FETÖ üyesi olduğu için cezaevinde bulunan kaza kırım grubundan bir şahıs, ‘Bu bir suikasttır. Siz bizi yanlış yargılıyorsunuz’ dedi.” tabirlerini kullandı.
Büyük Birlik Partisi’nden ayrılanların oluşturduğu “Milli Yol Hareketi” isimli yeni oluşum, Türkiye
Türkiye’de 109 adet siyasi partinin bulunduğunu kaydeden Çayır, “Ama ne yazık ki bu sistemle kurulan ve yürüyen bu partilerin başarılı olacağına inanmıyorum. Yani Ali de gelse birebir, Veli de gelse tıpkı. 100 yıldır iktidarlar değişmiş ancak toplumun adalet hasreti, demokrasiye, hukuka olan muhtaçlığı değişmemiş. İktidarlar değişmiş hayat pahalılığı değişmemiş, liyakat yerine sadakatin tercih edildiği bir yapı oluşmuş” sözlerini kullandı.
“Milli Yol Hareketi, BBP’nin ya da MHP’nin karşısına dükkan açacak bir hareket değildir”
Kendisi ve arkadaşlarının da Büyük Birlik Partisi’nin kurucularından olduklarını hatırlatan Remzi Çayır, “Ancak biz rastgele bir kimsenin modülü yahut yanaşması değiliz. BBP’de kimi beşerler bu tıp bir tutum sergilemiş olabilir. Lakin o hal bizim ya da bizim kurduğumuz BBP hali değildir. ‘Büyük Birlik’ demek yani Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisi bağımsızdır. Kimsenin ne yanaşması, ne azabı ne de kahyası olur. Lakin BBP şu anda Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisi olmaktan çıkmış, BBP şu an başka partilere benzeyen siyasi bir dükkan haline gelmiştir. Türkiye’de siyasi partilerin çabucak hemen hepsi birer ağalık sistemi yani feodal yapıya sahiptirler. Bu bir manada ‘ağa ve azapları’ biçimine dönüşmüştür. Hal böyleyken siyasi partide genel merkez istemediği surece var olan bu yapıyı değiştiremiyorsunuz. Şu anda Ulusal Yol Hareketi, BBP’nin ya da MHP’nin karşısına dükkan açacak bir hareket değildir. Şayet toplumu kuşatan, siyaseti değişime ve dönüşüme uğratmadan yola çıkacaksak, sonuçta birebir akıbet bizi de bekler. Bizim prensiplerimiz var. Biz daima kendimiz kalacağız. Türkiye’nin sorunu; siyasi oluşumlar, siyasi yaklaşımlar çoklukla rant ve çıkar uğruna kümelendikleri için her iktidar kendi sınıfını, seçkinini ve zenginini üretiyor. Türkiye’nin hastalığı bu. Türkiye’nin bir öteki hastalığı da, müddeti belirli olmayan siyaset sürecidir. Düşünün küçük ya da büyük rastgele bir siyasi partinin genel liderinin ne nazaran tarifi var, ne de misyon mühleti meçhul. Fakat gelişmiş toplumlarda Merkel örneğinde olduğu üzere; Merkel misyonu bırakıyor. Seçim mi kaybetti bırakmak için, doğal ki hayır. Vazife müddeti doldu ve bıraktı. Pekala bizim siyasetçilerimizin vazife müddeti muhakkak mi? Alışılmış ki muhakkak değil. Bu hususta anayasal bir karar olmak zorunda. Şayet Türkiye’de yapısal bir değişiklik istiyorsak, siyaset hizmet yolu olmasını istiyorsak, milletin hayatını kolaylaştırmak istiyorsak, hasılı olağanlaşmak istiyorsak katiyetle periyodik siyasete geçmek zorundayız. Bunun için de 5+5 sistemi aklın yoludur. Bu sistem yalnızca parti tüzüklerine konulmayıp, anayasal bir karar olmalıdır” dedi.
Türkiye üzere doğulu toplumların demokrasiyi geliştirememesi de göz önüne alınarak güçler ayrılığı erklerinin kaçınılmaz olduğunu belirten Çayır, “Parlamenter sistem ve güçler ayrılığından bahsediyorum. Birbirimizi denetlemezsek, Allah korkusunu yalnızca vicdanlara bırakırsak bunun sonuçları ağır olabilir. Gerçi ben, ‘sistem beşerdir, muhtaçlıkları değişkendir’ fikriyle başkanlık sistemine de evet demiş bir adamım” diye konuştu.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Çayır, “Bu bir suikasttır. Zira birebir davada sanık olarak yargılanan ve FETÖ üyesi olduğu için cezaevinde bulunan kaza kırım grubundan bir şahıs, ‘Bu bir suikasttır. Siz bizi yanlış yargılıyorsunuz’ dedi. Düşünebiliyor musunuz; sanıklardan biri, olup biteni suikast olarak nitelendirirken, hala daha bu davanın sonuçlanmamış olması kamuoyu açısından düşündürücüdür” sözlerini kullandı.
“TÜRKİYE NE CEZAYİR OLUR, NE DE İRAN LAKİN SURİYE DE OLMAZ”
Muhsin Yazıcıoğlu’nun Anadolu’da bir direniş noktası olduğunu savunan Remzi Çayır, “Temel bir yükü olan insandı. Mesela 28 Şubat sürecinde tarumar olan ve kaosa sürüklenen bir Türkiye vardı. Seçimden birinci parti olarak çıkmış Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi’nin kabul edilmeyişi vardı. Herkes memleketin bir İran olacağı tasasını taşıyordu. Şeriatın gelmesiyle Türkiye’nin bir Cezayir olabilmesinden endişeleniliyordu. Genel Liderimiz Yazıcıoğlu bu süreçte yaptığı bir açıklamada, ‘Türkiye ne Cezayir olur, ne de İran ancak Suriye de olmaz’ demişti. Aslında bu kelamlar o süreçte bir işaret fişeğiydi. Bunun dışında PKK’nın gerçekleştirdiği Dağlıca baskınında gece saat 03.00’de devletin tüm üniteleri habersizken, bu baskından haberdar olan ve periyodun Cumhurbaşkanını bilgilendiren tek kişi Muhsin Yazıcıoğlu idi. Bu da Muhsin Yazıcıoğlu’nun Türkiye’nin nadir sigortalarından biri olduğunu kanıtlıyordu” dedi.
“DAVADA YARGILANANLARIN YARISINDAN FAZLASI FETÖ’CÜ”
Suikast olarak nitelediği helikopter kazasında ortalarında milletlerarası bir elinde olduğu yapının var olduğuna inandıklarını kaydeden Çayır, “Mesela benim önümüzdeki ekim ayı içerisinde kitabevlerinde raflarda olacak ‘Devletin Oğulları’ ismini taşıyan kitabımda Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatıyla ilgili bir kısım var. Orada da ‘siyah masalı ekip’ olarak geçiyor. ‘Bölgesizler tayfası’ olarak da geçiyor. Bunların bir kısmı yurt dışında fakat Türkiye’de de grupları var. Ancak bunlar her periyot vardı. Yalnızca o devir değil. Mesela FETÖ bile bu suikastın içinde kısmen de olsa var olduğu görülüyor. Zira şu anda bu dava da yargılananların yarısından fazlası FETÖ’cü. Fakat olağan bu durum Muhsin Yazıcıoğlu suikastını büsbütün FETÖ’nün yaptığını da göstermez. Bunun kontakları nedir, dışarıda ve içeride ortakları nedir, bunu yargının bulması gerekiyor” diye konuştu.
(Suat Salgın/İHA)
Kaynak: İhlas Haber Ajansı