Son bir haftadır IMF’yi kimin çağırdığı, muhalefetle görüşmelerinin gizliliği gibi ayrıntılar asıl önemli konu olan IMF Türkiye Raporunu ikinci plana itti. IMF heyetinin ayrıntılı raporu (Article 4 Consultation Report) IMF İcra Direktörleri Kurulu’nda görüşülüp onaylandıktan sonra yayınlanıyor. Bu, zaman aldığı için IMF heyeti konsültasyon çalışmalarını bitirdiğinde Hazine’ye bir özet değerlendirme raporu bırakır. Buna IMF jargonunda Concluding Remarks (Sonuç Notları) deniyor. Türkiye’de konsültasyon çalışmalarını bitiren IMH heyeti yetkililere bıraktıkları Sonuç Notları’nda özetle şunları söylüyorlar.
Mevcut Durum
Türkiye’nin büyüme ortalaması yüksek olmakla birlikte bu büyüme artan oranda dış borca dayalı bir fonlamayla finanse edildi. Bu durum 2018 yılında TL’nin hızlı dış değer kaybına neden oldu ve resesyonun yolunu açtı.
2019 yılının ilk yarısındaki genişleyici maliye politikası, kamu bankalarının kredilendirme faaliyetleri ekonominin toparlanmasının önünü açtı. IMF heyetinin 2019 Türkiye büyüme tahmini, geçen yıldan devren gelen resesyon etkisine karşın yüzde 0,25’tir. (IMF’nin Dünya Ekonomik Görümü Nisan 2019 Raporunda Türkiye için büyüme tahmini yüzde – 2,5 idi.)
Cari açığın 2019 yılında düşük bir açık vermesi bekleniyor. Gerek bu etkiyle gerekse düzelen piyasa etkisi altında üzerindeki baskı azalınca TL toparlanma eğilimine girdi. (IMF’nin Dünya Ekonomik Görümü Nisan 2019 Raporunda Türkiye için cari açık tahmini yüzde 0,7 idi.)
Yüksek reel faiz, TL’nin istikrar kazanması ve baz etkisi enflasyonda düşüşe yol açıyor. Bu gelişmeler Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesine imkân sağlıyor. IMF heyeti, enflasyonun önümüzdeki aylarda tek haneye inmesine karşılık yılsonunda yüzde 14’ün altında bir düzeyde olacağını tahmin ediyor. (IMF’nin Dünya Ekonomik Görümü Nisan 2019 Raporunda Türkiye için enflasyon tahmini yüzde 15,5 idi.)
Türkiye’nin döviz rezervi düşük düzeyde, özel kesim dış borç yükü yüksek ve dış finansman ihtiyacı yüksek kalmaya devam ediyor. Finans dışı kesimin bilançoları TL’nin dış değer kaybı, yüksek faizler ve düşük büyüme nedeniyle sıkıntılı durumda bulunuyor. Bankaların durumu şimdilik iyi görünüyor olsa da varlıklarındaki kalite düşüşü sürüyor. Türkiye açısından en önemli güçlülük göstergesi olan düşük kamu borç yüküne karşılık mali açık (bütçe açığı) hızla yükseliyor.
Yapılması gerekenler
Merkez Bankası’nın iletişimini düzeltmesi ve kredibilitesini yükseltmesi gerekiyor. Merkez Bankası’nın enflasyonda kesin bir düşüş olmadan faizleri indirmemesi ve bu yolla dolarizasyonu tersine çevirmesi yararlı olacak. Bunlara ek olarak Merkez Bankası’nın para politikasını şeffaflaştırması ve basitleştirmesinde yarar görülüyor.
Bir süredir ekonomiyi canlandırmak amacıyla uygulanan büyümeye yardımcı gevşek maliye politikası daha öteye götürülmemeli. Bütçe gelir ve giderleri arasında gelirler aleyhine giderek açılan fark, Türkiye’nin en önemli gücünü oluşturan düşük borç yükünü tehdit ediyor. Mevcut borç yükünün bugünkü düzeyde kalabilmesi için bütçede GSYH’nin yüzde 1,5’u kadar düzeltme yapılması gerekiyor. (GSYH’nin yüzde 1,5’u kabaca 68 milyar TL ediyor.) Bu düzeltmeyi sağlayabilmek için vergi tabanının yaygınlaştırılması, indirilmiş olan KDV oranlarının yükseltilmesi ve standart hale getirilmesi, geriye dönük ücret endekslemesinin kaldırılması, sübvansiyonların ve transfer giderlerinin rasyonalize edilmesi ve daha iyi bir sosyal yardım politikasının uygulanması gerekiyor.
Yapısal reformlar üzerine odaklanılması daha güçlü ve sürdürülebilir büyüme ve ekonominin şoklara karşı güç kazanabilmesi için yapısal reformlara odaklanılması gerekli bulunuyor. Bu reformlar verimliliği de artırmaya yarayacak.
IMF’nin Sonuç Notlarında yer alan başka konular da var. Bu tespitlerin ve özellikle de önerilerin içinde katıldıklarım var katılmadıklarım var. Bu çerçevede özellikle şunu vurgulamakta yarar görüyorum: IMF’nin yapısal reformlardan anladıklarıyla benim anladıklarım aynı şeyler değil. Bazıları birbirine benziyor ama benim yapısal reformlardan kast ettiklerim arasında IMF’nin hiçbir zaman sözünü etmediği yargı bağımsızlığı, güçler ayrımı, demokrasinin geliştirilmesi, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi koşullar var. Batı tarzını benimsemiş bir ülkenin, bunlar gerçekleştirilmeden ne ekonomisini ne de başka alanlarını ileriye taşıyabileceğini sanmıyorum.
Orijinal Makale