Yazar: Geoffrey Smith
Investing.com – Ortak sağduyuya göre bu gece ABD’de seçim sonucunun netliği, kazananın kimliği kadar önemlidir. Ancak en iyi zamanlarında ABD borsalarından farklılaşmaya çalışan Avrupa borsaları için bu kural muhtemelen sadece bir yere kadar geçerli.
Elbette hiçbir piyasa, sert bir sonuç alınması durumunda hangi oyların sayılması gerektiği ve hangilerinin sayılmaması gerektiği konusunda pazarlık yapan avukatların ve partilerin nazarında eğlenmeyecek. Ne de Trump kampanyasının genel olarak seçimi gayri meşrulaştırma girişimleri – ya da aslında Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda vitrinlerde yer alacak gibi görünen şiddetli protestolar – iyi gelir.
ABD demokrasisinde, tarafsız kurumlarında ve yasal öngörülebilirliğinde yaşanan erozyonun, seçim sonucu ne olursa olsun, her durumda sosyal medyanın zayıflatıcı etkileri altında devam edeceği göz önüne alındığında herkes, ABD hisse senetleri için daha yüksek risk primleri (ve dolayısıyla daha düşük değerlemeler) için gerekçe sunabilir.
ABD’nin yönetilebilirliği onlarca yıldır hafife alındı. Gelecekte olması gerektiğini söyleyen değişmez bir yasa yok, özellikle nüfusun çoğunluğuyla anlaşmazlık içinde olan bir başkan ve bir Yüksek Mahkeme altında. Avrupa hisse senetleri için umut edilen en iyi şey, bu tür dalgalanmaların hızla azalmasıdır.
Bir Biden zaferinin Avrupa hisse senetleri için daha iyi olacağı fikri yeterince mantıklı görünüyor: Avrupa’nın, Trump’ın sadece kendisine değil aynı zamanda Avrupa sermaye mallarının ve lüks malların büyük bir alıcısı olan Çin’e karşı da yürüttüğü ticaret savaşlarının yarattığı kederden başka bir şeyi yoktu.
Demokratik bir yönetimin, ABD çıkarlarını daha yumuşak bir çizgide takip etmesi, gümrük tarifelerini düşürmesi ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) yürütme organları üzerindeki engelini kaldırması daha olası. Diğer pek çoğu gibi AB, WTO’nun ABD dışındaki (özellikle Ocak ayı itibariyle İngiltere’deki) kuruluşlarla ticaretinin sorunsuz olması için çalışmasına da ihtiyaç duyar. LVMH ve Remy Cointreau gibi Fransız lüks tüketim grupları, Airbus ve Alman otomotiv sektöründe olduğu gibi fayda görebilir.
Benzer şekilde Demokratik bir yönetim altında ABD enerji politikasında yenilenebilir enerjilere geçiş ve Paris İklim Anlaşması’na yeniden taraf olma, Orsted (OTC:DOGEF) ve Iberdrola’nın (OTC: IBDRY) (ikinci isim New Mexico merkezli PNM Resources’ı (NYSE:PNM) almak için açık bir niyet belirtti) yanında türbin üreticileri Vestas ve Siemens Gamesa gibi kuruluşlar için pazar fırsatlarını epey çoğaltabilir.
Ve Berenberg Bank baş ekonomisti Holger Schmieding’in Salı günü müşterilerine verdiği bir notta belirttiği gibi Demokratik bir yönetim ve Kongre, İngiltere’yi, özellikle de İrlanda sınırını açık tutma meselesi düşünüldüğünde Brexit sonrası geçiş anlaşmasının kaotik bir son yaşama riskinden uzaklaştırması daha muhtemel.
Bununla birlikte ABD-AB ticari ilişkilerindeki rahatsız eden sorunlar bir gecede ortadan kalkmayacak. Avrupa ülkeleri Amazon (NASDAQ:AMZN), Google (NASDAQ:GOOGL) ve diğer Big Tech (Büyük Teknoloji) isimleri tarafından çok sayıda işletmenin yok edilmesiyle kaybettikleri vergi gelirlerini, yeni Kongredeki pek çok milletvekilinin – doğrudan ya da dolaylı olarak – kişisel olarak borçlu kalacakları ile ikame etme konusunda kararlı olmaya devam ediyor. Demokratik bir yönetim Avrupa’yı, özellikle hala tamamlanmamış olan Nord Stream 2 boru hattıyla ilgili olarak Rusya’ya karşı daha sert bir tutum almaya itebilir. Ve ABD-Çin ilişkilerinin kalıcı bir şekilde sıfırlanmış gibi görünmesi ile AB, sevgisinin ve uzun vadeli çıkarlarının nerede yattığı konusunda zor seçimler yapmak zorunda kalacak – bunlar, AB’nin pek iyi olmadığı türden seçimler. Bunun da neşeli ve çağdaş bir Başkan Biden altında bile zamanı geldiğinde ortaya çıkacağını bekleyin.