Geoffrey Smith
Investing.com – Petrol ve gaz sektörü için sert bir hafta yaşandı.
Dünya üretiminin %40’ından fazlasını oluşturan kartel büyük oranda sıkılaşma politikası ile yoluna devam ettikçe, ana emtia fiyatı 2 doların üzerinde – yaklaşık %4 – artış yaşadı ancak Avrupa’nın büyük isimlerinin hisse senedi fiyatları gittikçe artan uzun vadeli endişeleri yansıtarak hafta bazında çoğunlukla düşük oldu. Avrupa’nın dört majör şirketi %0,6 ila %2,6 arasında kayıplarla hafta bazında düşüş yaşadı.
Öncelikle OPEC ve Rusya öncülüğündeki müttefiklerinin anlaştığı eylemin gelecek yıl dünya piyasalarındaki yeni fazlalığı önleyip önlemeyeceğine ilişkin endişe mevcut. ‘OPEC+’ın 2020 sonuna kadar piyasadan günlük 500.000 varil daha üretimi çekeceği bildirildi ancak bunun Brezilya, Norveç’teki ve büyük joker ABD kayaç petroldeki artışları telafi etmeye yetip yetmeyeceği net değil – özellikle ABD’nin Çin ile olan yıpratıcı savaşı dünyanın petrol talebine zarar vermeye devam ediyor.
Londra’da listelenen BP (LON:BP) ve Royal Dutch Shell (LON:RDSa) en azından zayıflıklarının döviz kuru etkilerinden kaynaklanabileceğini iddia edebilir: sterlin bu hafta güçlü bir şekilde yükseldi ve dolar bazlı gelir akışlarının değerini düşürdü. Ancak bu, Total’in ve Eni’nin aksaklık performansını açıklamıyor.
Gerçek şu ki Viyana’daki OPEC toplantısı türünün tek örneği değil. Madrid’de iklim değişikliği üzerine BM sponsorluğundaki COP 25 görüşmeleri petrol ve gaz kavramlarına artan düşmanlığa odaklandı, yine de dünyanın birincil enerji ihtiyaçlarının çoğunu karşılayacak bu iki kaynağın olmadığı bir dünyada yaşam standartlarını korumanın mevcut bir yolu yok.
Sektör yıllardır sürdürülebilir yatırım lobiciliğin artan kudretinin baskısı altında ve artık yetkililer ESG tarafını tutuyor gibi görünüyor: yeni Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen 2050’ye kadar kıtayı karbon-nötr hale getirme sözü verdi Christine Lagarde muhtemelen önümüzdeki hafta yapılacak ilk yönetim kurulu toplantısında Avrupa Merkez Bankası (ECB) politikasına yönelik stratejik değerlendirmesini başlattığında, ECB’nin bu atağın arkasındaki kayda değer etkisini atacak gibi görünüyor.
ECB’nin aksiyonu, örneğin, sektör tahvillerini varlık alım programlarından men etmeyi içerebilir. Ayrıca banka denetmeni olarak krediler için sektöre daha yüksek sermaye harçları uygulayabilir (ironik bir şekilde özellikle de majörlerin çok güçlü kredi derecelendirmelerine sahip olması koşuluyla). Merkez bankası ayrıca emeklilik maaşını sektörün tahvil ve bonolarından çekebilir. Özellikle ilk ikisi olmak üzere üç tedbir de devlerin sermaye maliyetlerini artıracaktır.
Majör hisse senedi fiyatları her zaman modern ekonominin vazgeçilmezi olduğu varsayımıyla desteklenmiştir. Bu varsayım gelecekte her yıl artan ciddiyetle test edilecektir.