50 yıl ömrüne ne pişmanlıklar ne hayal kırıklıkları doldurmuş…
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=FN7sQhx3…
Serdar Ortaç yıllardır hayatımızda ama özellikle son zamanlarda üzgün ve hayattan bıkmış haliyle sosyal medya gündeminde.
MS hastalığının yaşattığı yıpranmalar olsun, eski eşi Chloe ile boşanma sürecinde ve sonrasında yaptığı açıklamalar olsun çok mutsuz olduğunun hepimiz farkındayız.
Birkaç gün önce ise Katarsis X-TRA katılarak Gökhan Çınar'a bir nevi içini döktü. Yaşadığı zorlu süreçleri, pişmanlıklarını hayal kırıklıklarını, hayatının bütün detaylarını anlattı.
Gökhan Çınar şu soruyla başlıyor: “Bugünlerde aynada nasıl bir Serdar Ortaç görüyorsun?”
Nasıl göreyim kendimi, yoruldum artık diyerek başlıyor. Bu yorgunluğunda en çok pay sahibi hastalığı tabii. Hastalık olmasa 30 gibi hissedeceğini ama hastalığın hayatını nasıl etkilediğini anlatıyor. Ayaklarında uyuşmalar, ellerinde hissizlik…Ama insan her şeye alışıyor diyerek bu hayata alışmaya çalıştığını söylüyor, hastalığın getirdiği her şeyi kabullenmiş artık.
Maneviyatının artık kalmadığını, insanların güldüğü şeylere artık gülemediğini söylüyor. Örneğin: başına kötü bir şey geliyor ama ağlayamıyor, alakasız bir şey çıkıyor ona ağlıyor. Duyguları karmakarışık artık yani, duygusuzlaşmış.
Utanınca çıldırıp içi içini yerken, korktuğunda korkusunu dizginleyemezken artık duygularımı hissetmiyorum diyor. Heyecan, aşk kalmamış artık: 'Kaç bin tane duygu var söyle, hepsine çarpı atayım…'
Doğduğu zamanlara dönüyoruz: Babası çok severmiş Serdar'ı ama ne yazık ki çoğu baba gibi gösteremezmiş o sevgiyi.
Babası küçük yaşta sanayide çalışması için yönlendirmiş, ilk zamanlar nefret etmiş bana neden bunları yapıyorsun diye. Sonrasında babasının yaptıklarının değerini anlamış. Ölmeden 1 ay öncesinde 'ben sana iyi baba olamadım be evlat' demiş babası. 'Deli misin, sen Serdar Ortaç'ı yarattın.' olmuş cevabı.
Ailesinin kıymetini bilemediğini, hala da bilemediğini anlatıyor. Yazıklar olsun diyor kendisine.
Kardeşi bir beyin iltihabı sonucunda yürüyemez hale gelmiş, fizyoterapistler ve doktorlar sayesinde hayatta kalma mücadelesi veriyor. '6 aydır gitmedim, başında onunla ağlamam lazım normalde. Bana sen nasıl abisin diyorlar, ben de diyorum ki benim o sahneyi seyredecek gücüm yok artık…”
Acı eşiği dolmuş artık…
Hayatının dönüm noktası ise şöhretinin 4. senesinde hapse girmesi oluyor. Hapisten beraat edip normal hayata dönünce beni artık çok az şey yıkabilir diye düşünmüş. Hastalığı da bu süreçte başlamış. Şikayetleri hapisteyken başlamış çıkınca uzun bir süre ne olduğunu anlayamamışlar, farklı teşhisler konmuş.
Meğerse 1998'de başlamış MS hastalığı ancak fiziksel hiçbir belirtisi olmamış. Ta ki evlendiği güne kadar…
“Evlendiğim gün her şey çok güzel, müthiş bir düğün töreni, dünya para, davetliler, şahane kostümler, karım ve ben… Merdivenlerden iniyorum sol ayak aniden işlevini yitirdi. Arkadaşlarım kollarıma girerek beni nikah masasına oturttu. İmzayı attık, sarıldık, öpüştük. Otele döndük ve eşim bana bu normal değil Serdar, bu gece hemen uyu, sabah ilk işimiz hastaneye gitmek olacak dedi. Hastalığı bu şekilde öğrendik. Sonrasında sağlıklı halimi düşünmemeyi öğretti bu hastalık.”
Hayattaki en büyük pişmanlığına geliyor sıra: Kumar…
“Bir baktım çok zevkli ve devam ettim. Hayatta yaptığım en büyük hatadır. Bir daha dünyaya gelsem, yapmayacağım tek şeydir kumar oynamak. Daha büyük bir hata olamaz. Ama oldu. Maddi olarak her şeyimi aldı, manevi olarak hangi birini anlatayım…”
Chloe'yi ne kadar çok sevdiğini anlatmaya başlıyor. Üstüne çok titrediğini, çok değer verdiğini anlatıyor. Onun canı yandığında canı yanmış. Ayrılık üzmüş mü üzmüş ama 'efendi' ayrılmışlar…
“Belki 25'li yaşlarda benimle olsaydı boşanmazdık. Anlaşarak ayrıldık ve bu durumu kendi içimde olgunlukla karşıladım, şimdi de ev bana kaldı diyorum. Ben bir daha aşık olacağımı da sanmıyorum. Bu zamana kadar hayatıma giren kadınlar mutlu olsunlar diye yaptığım erkeklik yeter. Bir daha bir tane daha fazla bence artık, biraz da kendime zaman ayırmak istiyorum.”
En büyük pişmanlıklarından bir diğeri ise Ahmet Kaya meselesi. “Binlerce kez özür diliyorum, binlerce kez. Allah belamı versin…”
Şöyle açıklıyor o zamanı ve pişmanlığını dile getiriyor:
“Rahmetli Ahmet Kaya konusunda: O sahnede olmaktan pişmanım. O grubun içinde o anı yaşamaktan pişmanım. Allah benim belamı versin ki o gün orada olduğum için. Herkes diyor ki çatal attın. Hiçbir şey atmadım. Binlerce kez özür diliyorum bütün Ahmet Kaya hayranlarından. İnşallah kabul ederler. En büyük pişmanlıklarımdan biridir rahmetlinin bu yaşadıklarına alet olmak. Allah belamı versin…”
Pişmanlıklarıyla, zorluklarıyla böyle bir 50 yıl devirmiş Serdar Ortaç. Düşmüş, yeniden kalkmış ama artık hali kalmamış. Umarız bundan sonra biraz olsun mutlu bir hayat yaşar…
Videonun tamamını buradan izleyebilirsiniz
Bu içerikler de ilginizi çekebilir: