Akdeniz yeşillikleri kandırmacasını duymaktan artık fenalıklar geçiriyorum…
Evet, ilk kandırmacamız Meksika Usulü yazan herhangi bir yemek. Sırrı açıklıyorum: İçine haşlanmış mısır koyunca Meksika Usulü oluyor.
Salataların dümdüz olmasını hazmedemeyen esnafın uydurduğu bir saçmalık: Akdeniz Yeşillikleri.
Vallahi bıktık, yemin ederim bıktık. Kimse tek başına roka demiyor, kıvırcık demiyor, diğerlerini demiyor. Ege bölgesi otları meşhurdur evet de onlar bunlar değil. Ayrıca Allahım günah yazmasın ama o otları merada besi tutan küçükbaş bile yemez, o kadar tatsız tuzsuz. Gerçek Akdeniz yeşillikleri Makidir diyerek tartışmayı coğrafi bir çizgiye çekiyor, menü içeriğini oluşturanları bu konuyu değerlendirmek üzere piste davet ediyorum.
Tavuğa gerekli saygınlığı kazandırmak için sallanmış bir kombin: Dağ kekikli ızgara tavuk
Toptancıdan ya da köşedeki marketten küçük naylon ambalajıyla alındığına yemin edebileceğimiz kekik, bazı uyanıkların hayal dünyasında çok başka şekillere girdi. Mutfaktaki şefin eğer böyle kişisel merakları yoksa beyaz yakalıları memnun etmek için kekiğin dağdan toplanması pek olası değil. Dümdüz tavuk zaten hiç yok fark ettiyseniz, hep bi dağ kekikli… Biz de yedik! (Afiyet olsun)
Hiçbir köylünün etmediği kahvaltı ve beyaz yakalıları kandırmanın en pastoral yolu: Organik Köy Kahvaltısı
Şimdi ben bu konuyu araştırdım ve köyde yaşayan eşime dostuma sordum. Hiçbiri bu şekilde kahvaltı etmiyormuş. Bir kere tarlaya, tapana gidip çalışmak zorunda kalan insan için kahvaltı o kadar uzun süren bir ritüel olamaz çünkü günü kaçırırsın. İki çay demle, bi peynir, bi domates salatalık bitti gitti ama yok, illa sucuklu yumurta var o lanse edilen köy kahvaltısında, illa dondurulmuş patates kızartması var. Bir kişi de çıkıp demiyor ki “Dostum sen bizi mi yiyorsun?”
İçine pastırma ya da sucuk giren her şeyi anında çevirme özelliğine sahip yiyecekler: Osmanlı usulü…
Ya bir kere Osmanlı mutfağı, tarihin gelmiş geçmiş en zengin mutfaklarından bir tanesi. Pastırmanın ve sucuğun eskiye dayanan tarihini bu şekilde kullanmak da bir tür keriz silkeleme biçimi. Bir kahvaltı ya da pizza düşünün, içinde sucuk veya pastırma varsa onun adının “Osmanlı usulü” diye anılmaması neredeyse imkansız. Kavunun içinde fırınlanmış bıldırcın versen kimse yemez tabii. Gerçek Osmanlı bu değil!
Özellikle yalnız yaşadığı için dolaba alışveriş yapmayan ama formunu da korumak zorunda kalanların servet bayıldığı fit kaseler: Avokadolu herhangi bir şey
Bu avokado artık ülkemizde yetiştiriliyor ama yine de çok ucuz diyemeyiz. Özellikle mesai saatlerinde döner yemekten ikrah getirmiş formcuların tercih ettiği fit kaseler vallahi bizleri güzel söğüşlüyor değerli arkadaşlar. Bir kaseye verilen parayla, o malzemeleri kiloyla alacağımızı biliyoruz ama lanet olası kapitalizm işte. İki dal rokayla, çeyrek avokadoyla maaşları yiyoruz yeri geldiğinde. Çok üzülüyorum bu duruma…
Ağzımızı açıp itiraz edemeyeceğimiz gibi bizi en hassas noktamızdan vuran bir ürün: Anne usulü köfte
Bir kere bunu sipariş verdikten sonra insanın edindiği ilk tecrübe, kesinlikle kendi annesinin yaptığı gibi bir köfte yemediği oluyor. Ardından da “Demek ki bunun annesi böyle yapıyor” diye bir teselli geliyor. İşin içinde ana*bacı olduğu için de zinhar itiraz edemiyorsun. Bu anne usulü köftenin maliyeti daha bir düşük oluyor üstelik hazır köfteye göre. Bulmuşlar fırsatı, kaçırırlar mı?
Evlerden ırak bir israf çeşidi: 150 falan çeşit serpme kahvaltı. Bunun sırrı da domatesi ayrı, salatalığı ayrı tabağa koymak.
Memleketin en büyük sorunlarından biri ciddi ciddi bu tüketim şekli olabilir. Aç gözlülük mü dersiniz, damak tadını bilmemek mi ona siz karar verin. Fakat bu serpme kahvaltı yüzünden tonlarca gıda israf ediliyor. Ha bizim konumuz bunun çeşidinin çok olmasıyla nam salması. Tahini ayrı, pekmezi ayrı, domatesi ayrı, salatalığı ayrı koyunca yaklaşık 1200 çeşit yiyecek çıkıyor. Çakallığa bakar mısınız? Yapanda değil de yiyende kabahat aslında.
Ay sonu gelmiyor, dışardan yemek yemeye can dayanmıyor. El elde, baş başta kaldık. Kazıklayanların masallarına inanmıyor ama çaresizce saçıyoruz paraları da bir yandan. Ne edeceğiz, nasıl edeceğiz ben vallahi bilmiyorum.