Kurduğu hayaller ve idealleri beni çok sarstı. Muhteşem bir insansın Ferdi Özbeğen…
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en beyefendi, en nezaket sahibi sanatçılarından biri o. Son dönem Bir Başkadır isimli diziyle yeniden adı konuşulmaya başlandı. Tanımayan nesil onunla yeni tanışmış olsa da, tanıyanlar için eski bir dostla yeniden sarılmanın mutluluğu hissedildi kalplerde.
Girit göçmeni, İzmirli bir ailenin çocuğu olan Ferdi Özbeğen’in babası, İzmir’in ilk taksi şoförlerinden. Ferdi Özbeğen’in müzikle tanışıklığı ise aileden.
Anne Afet Hanım cümbüş, baba Hasan Bey ise buzuki çalıyor evlerinde. Ferdi de 11 yaşında piyano çalmaya heves ediyor ama ideali sanatçı olmak değil, büyükelçi olmak. Tüm plan bunun üstüne kurulu.
Ferdi piyano çalan bir büyükelçi olacak, ülkesini yurt dışında daha güzel temsil edecek, eğitimini de buna göre devam ettirecek. Afet Hanım, oğlunun bu hedefi için tam destek vererek Ferdi’nin özel piyano derslerine başlamasını sağlıyor.
Gel zaman git zaman İzmir Koleji’nden mezun olduktan sonra İstanbul’da İktisat Fakültesini kazanıyor Ferdi Özbeğen. Büyükelçi olma hedefine biraz daha yaklaşıyor. Eğitim hayatı tam gaz ilerlerken bu sefer baba Hasan Bey’in ölüm haberiyle sarsılıyor.
Eğitim hayatını yarıda bırakıp eve ekmek götürmek için çalışma hayatına girmek zorunda kalıyor. Piyanosu sayesinde bağ kurduğu müzik, bu sefer ekmek kapısı haline geliyor. İzmir Pavyonlarında çalışmaya başlıyor, hatta bir süre sonra kendi orkestrasını kuruyor.
Bakıyor ki İzmir’de bu iş olmayacak, bu sefer cebinde bir tek yol parasıyla İstanbul’a gidip pavyonların kapısını “Abi piyanist lazım mı?” diye çalmaya başlıyor. Tam düzeni tutturmuşken, çalıştığı otel greve gidiyor ve orkestrası dağılıyor, tek başına kalıyor.
1965 yılında Hürriyet Gazetesi’nin Altın Mikrofon yarışmasında orkestrası ile başarı elde ediyor ama yalnız başına piyano çalıp söylemek pek görülmüş bir şey değil. Yola yalnız devam ederken, fark etmeden “piyanist şantör” kültürünün de öncüsü olmuş oluyor.
1977 yılında “acaba tutar mı?” diye çıkardığı “Ferdi Özbeğen’le 45 dakika” isimli plak üç ay raflarda öylece durduktan sonra bir anda patlama yapıyor. Ülkedeki herkes, bu efendi ve kadife sesli adamdan bahsediyor. Müthiş bir başarı yakalıyor Özbeğen. Kadını, erkeği, çoluğu çocuğu herkes ondan bahsediyor bir anda.
80’li yıllara dair hatırlanan ne kadar anı varsa, fon müziğinde hep onun sesi yer alıyor. Plakları o kadar çok satıyor ki, 1982’nin vergi rekortmenlerinden birisi oluyor.
Ortalık Ferdi Özbeğen diye yıkılırken, kendisi de bu şöhretin büyülü dünyasına kapılıyor. Onun demesine göre “bi havalar bi havalar”. Başarısının tesadüf olmadığını biliyor ama bunu da birisinin hatırlatması gerekiyor. İşte o kişi annesi Afet Hanım’dan başkası değil.
Bir gün gazinodaki programı bittikten sonra eve geliyor ve annesinin yatmadığını fark ediyor. Afet Hanım çağırıyor oğlunu, “gel otur yanıma” diyor ve şu sözleri söylüyor.
“Bak çocuğum, bu şöhretler möhretler gelip geçici. Yarın senin yerine biri çıkacak, seni unutacaklar. Şimdi kırdığın insanlar o zaman sana selam vermeyecekler. Bırak bu havayı, mütevazı ol. Tevazudan hiçbir şey kaybetmezsin.” diyor.
İşte o günden sonra Ferdi Özbeğen “Sabah başka uyandım” diyerek frene basıyor. Sahnede yine fırtınalar estiriyor ama her şey bittiğinde bambaşka, sıradan bir Ferdi oluyor. Zaten zamanının çoğunu geçirdiği Bodrum’da yaşamaya başlıyor 90’lardan itibaren.
90’dan sonra inziva dönemi. Bodrum’da yaşıyordu bir gün kanser olduğunu öğrendi. Erken tanı. 2001 yılından beri mücadele ettiği kanser kontrol altına alınmıştı. Hastayım demeyin, param bitti demeyin. İnsanlar bunu duyunca karşı kaldırımdan yürümeye başlıyorlar.
Bir zaman sonra o illet haberi alıyor: Prostat kanseri. Erken tanı ile kontrol altına alınıyor hastalığı ama bundan da bir ders çıkartıyor dostlarıyla ilgili.
Bir röportajında söylediği söz aynen şöyle: “İnsanlara iki şey demeyin: Hastayım ve param bitti. İnsanlar bu iki lafı duyduktan sonra karşı kaldırımdan yürümeye başlıyorlar.”
Özel hayatını çok fazla gözler önünde yaşamayı sevmiyor. Eşcinsel yönelime sahip olduğu bilinen Ferdi Özbeğen’le ilgili en büyük iddia ise, 31 yaşındaki Hilmi Mutlu’yu evlat edinmesi. Kimisine göre bu sadece birlikte yaşayabilmek için yapılmış bir formalite.
Gazeteci Oray Eğin’e ait olan bu iddia, zamanında şu şekilde basında yer almıştı: “Hayatını paylaştığı Hilmi Mutlu’yu 1999’da evlat edinmişti. Henüz eşcinsel evliliğini kanunen tanıyan bir ülke yoktu dünyada, kavram bile pek çokları için çok yeniydi.”
Ancak Ferdi Özbeğen’in bu iddialar karşısındaki açıklaması ise şöyle oluyor:
‘‘Günümüzde gereken şartlara uyan herkes evlat edinebilir. Evlatlık edinmek için evli olma şartı 18 yaşına kadar olan çocuklar için söz konusu. Benim evlat edindiğim kişi 31 yaşında olduğu için böyle bir şart aranmadı. Bu arkadaşımız 13,5 yıldır annem ve bana hizmet verdi. Annemin ölümünden önce bu bana vasiyeti idi. Annem vefat etmeden bir gün önce, ‘Ferdi, bu çocuğu sakın bırakma. Bu evlat bize çok yakınlık gösterdi. Ölürsem yalnız kalırsın. Bu benim sana vasiyetim’ dedi. Annem öleli 4.5 yıl oldu. Ben vasiyeti yerine getirdim’’
Ferdi Özbeğen’in 2013 yılında vefat etmesinin ardından ise can sıkıcı bir gelişme oluyor. Tüm mirasını TEV’e (Türk Eğitim Vakfı) bağışlıyor Özbeğen. Ancak Hilmi Özbeğen, mirasla ilgili dava açıyor ve kendisinin de hak sahibi olması gerektiğini söylüyor.
Hatta son dönem, Ferdi Özbeğen’in akli dengesinin yerinde olmadığını ve miras kararının geçersiz olduğunu bile iddia ediyor. Ancak Fedon başta olmak üzere Ferdi Özbeğen’in yakın arkadaşları bu iddianın geçersiz olduğunu, son nefesine kadar Ferdi Özbeğen’in akli dengesinin yerinde olduğunu söylüyorlar.
2017 yılında miras davası uzlaşma ile çözülüyor ve Hilmi Özbeğen, yarı hisse ile mirastan pay alıyor.
Bir dönemin hatırasını sesinde saklayan mütevazı, nezaket sahibi, müthiş bir sanatçı Ferdi Özbeğen. “Halk gazinolara gidemiyor” diyerek ücretsiz konserler düzenleyen ve izdihamdan yıkılan salonlara ev sahipliği yapan harikulade bir yürek. Sanmayın ki biz onu sadece Bir Başkadır ile hatırladık. O hep vardı, hep de var olacak…
Nurlar içinde uyu güzel gönüllü insan…