Kara mizah herkese hitap etmez. Severler için de bir tutkudur. Sizler için birkaç tanesini bir araya getirdik. Keyifli okumalar.
1. Niye seçti?
2. Papazı dövdürtmeyecektik…!
Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni papaz üç arkadaş bir yaz günü yaya yolculuğa çıkmışlar. Sıcak dayanılmaz iyiden iyiye susamışlar.
Etrafta su filan yok ama bağların da en olgun zamanı.
“İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın.” diye bir bağa girmişler..
“Kaç paraysa veririz.” diyerek başlamışlar yemeye.
Derken bağın sahibi gelmiş. Ne görsün… Üç kişi oturmuşlar üzümünü yiyorlar. Kan beynine fırlamış. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu da belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de bildiğin Türk. Bağcı güçlü adam ama gözü üçüyle birden dalaşmayı yememiş…
Dönmüş Ermeni’ye:
“Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun.
Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?” demiş.
Bu laf, sorumluluk yüklenmeyen, dert üstlenmeyen Türk’ün de Kürt’ün de hoşuna gitmiş. Adam, papazı bir güzel dövmüş. Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatıvermiş.
Bağcı biraz sonra Kürt’e dönmüş. “Müslümansın da niye bağıma izinsiz giriyorsun. Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, çünkü o Türk’tür. Kardeşimdir.” diyerek bir güzel onu da dövmüş… onu da yere serivermiş.
Bu durum Türk’ün tam hoşuna gidecekken adam Türk’e dönmüş ve “Tamam anladık Türk’sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?” diyerek Türk’e de vurmaya başlamış.
Türk bir odun darbesiyle yere düşüp yuvarlanınca Kürt’e dönmüş ve
“Biz,” demiş…“Papazı dövdürmeyecektik.”
3. Arap dünyasında başka erkek mi var?
Bağdat’ın yeni açılan büyük alışveriş yerlerinden birisinde bir kadın hızla tuvalete yönelmiş. Ancak yanlışlıkla erkekler tuvaletine girince bir görevli kapıda kadını tutmuş, uyarmış:
– Yanlış girdiniz, burası erkekler tuvaleti…
Kadın sormuş:
– İçerde El Zeydi mi var?
– Yooo, bunu nereden çıkardınız?
– Arap dünyasında başka erkek var mı?
Not: Bush’a pabuç fırlatan El Zeydi ile ilgili…
4. Paradoks
Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.
Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu genelev için her gün beddua etmekten öteye geçememiş. İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu genelev yerle bir olmuş.
Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak genelev sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direkt veya dolaylı olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış.
Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler, bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler. Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkeme günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp: “Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum,” demiş. “Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var.
Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati…!”
5. Piyanist
Adamın biri bara girmiş.. Üç duble viski içtikten sonra barmene “Ödeyecek param yok.” demis.. “Ama cebimde 25 santimlik bir piyanist var. Sana istedigin herşeyi çalabilir..”
“Hadi ordan sarhoş” herif.” demiş, barmen..
Adam elini cebine atmis. Çıkarmış 25 santim boyunda bir piyanist. Piyanosu da önünde..
Barmen şaşkın şakın “Türk Marşı.” diyebilmis..
Bir döktürmüş 25 santimlik piyanist, Mozart’ı.. Allah, Allah.
“Bu nasıl iş?” demiş barmen şaşkınlık içinde..
“Hurdalıkta bir lamba buldum, bin yıllık.. Parlatmak için ovarken içinden bir cin çıktı..
Bin yaşında.. Çökmüş.. Bitkiin…Kulakları da zor duyuyor..”
Elini öbür cebine atmış, bir eski lamba çıkarmış. Barmen’in önüne koymuş…
“Ovala ve bir dilek tut.” demiş
Barmen lambayı ovalamış… ve hakikaten ihtiyar, ayakta bile zor duran bir cin çıkmış karşısına. Bir eli kulağında “Haa.. Hii..” deyip duruyor..
Barmen: “Burada bu sigara dumanı ve içki kokulari arasında, iki ciğerim de perişan hale geldi.. Bana iki yeni ciger ver” demiş, barmen..
Hooop!.. Barın başında, pala bıyıkları, heybetli serpuşları, rengarenk kılıkları ile iki Yeniçer, belirivermiş..!
“Ama ben yeni çeri degil, yeni ciger istemiştim” demiş barmen..
“Ya ben..!” demiş adam..
“Ya ben 25 santimlik piyanist mi istedim sanıyorsun!..”
6. Aşk nedir?
Genç kız annesine sorar :
-Aşk nedir anneciğim?
-Aşk mı? Şey… Aşk söyle bir şeydir kızım, hani mesela çok zengin ve yakışıklı bir adama rastlarsın, seni Venedik’e götürür, mehtap da gondolla gezersiniz, sonra San Marco meydanında güzel bir restoranda harika bir yemek yersiniz, nazik falan, ve arkasından en lüks bir otelde sana şahane bir gece yaşatır. Sonra da, ne bileyim işte, sana güzel bir araba alır, bir daire alır, ya da deniz kıyısında sana bir villa satın alır, elmas gerdanlıklar, altın yüzükler hediye eder.
Mutluluktan uçarsın adeta, işte aşk böyle bir şeydir kızım.
-Ama anne, peki o heyecanlar, güzel duygular, kalbin küt küt çarpması, ilk buluşma, ilk öpücük, birlikte bi şeyleri başarma, paylaşım… Bunlar yok mu?
-Ha onlar mı? Kızım onlar bedava hatun götürsünler diye komünistlerin uydurmaları, yok öyle bir şey!
7. Ermiş doktor
Karadeniz Kasabalarından birinde görev yapan doktor kansızlık nedeniyle başvuran bir hastayı muayene eder. Konjoktiva teşhisi ile alt göz kapağının içine bakarken, bir yandan da ‘Amca sende basur mu var?’ diye sorar. (Basur kansızlığın baş sebeplerinden biridir ve Karadeniz’de sık sık rastlanır)
Ertesi gün doktorun muayenehanesi akına uğrar. Herkes doktora yalvarır şekilde kendisini de muayene etmesini ister. Doktor duruma bir anlam veremez. Başka bir doktor arkadaşına bu durumun sebebini sorar.
Doktor arkadaşı, dışarı çıkar ve kalabalıktan birkaç kişi ile konuşup içeri girer ve merakla bekleyen doktora
– Senin dün muayene ettiğin ve gözüne bakıp sende basur mu var? Diye sorduğun hastan. Buradan çıktıktan sonra herkese. ‘Ne doktormuş be, helal olsun!.. Gözüme baktı, g*tümdekini anladı.’ demiş.
8. Hem yatakta dört dörtlük kadın istiyorsun!
Dini bütün ve bununla her dem övünen Temel, tesettürlü ve güzel bir hanımla evlenir ve aradan iki ay geçtikten sonra bir gece karısına sorar:
– Ula Fadime, benden önce birkaç sevgilin olduğu doğru midur ?
Karısı: ‘Dinle benum aslan yürekli uşşuğum ; Evinde sicak ve süper galite yemeğin var midur ?
Temel ‘Evet var’
Karısı: Temiz ve ütülü elbiselerin var mi ?
Temel: Evet var.
Karısı: Evin düzgün ve temiz mi ?
Temel: Hem de nasul, çoook memnunum da !…
Karısı: Ha peku… gece yatakta benimle sevişmekten memnun musun ?
Temel: Hem de çoookkk, sen ne deysun, haçen aklimu başimdan alaysun.
Karısı: Öyleyse söyle bağa ula uşşuğum.. Bütün bunları ben nerede öğrendum sanaysun…
9. Dört kardeş
Bu kardeşlerin üçü doğru yolu seçmişler namazını niyazını orucunu tutup Allah için hayırlı işler yapmışlar. Diğer bir kardeşleri ise kendini şaraba vermiş, her gün içip günah defterini rekorlar kitabına doğru sokmaya çalışıyormuş. Uzun süre sonra bu 4 kardeş ecelleri gelip ölmüşler. Kardeşler bir arada toplanıp sorguya çekilmişler. Doğru yolu seçen kardeşlerden ilkine sormuşlar;
“Allah için dünyada ne yaptın?”
“Orucumu tuttum namazımı kıldım zekatımı verdim Allaha layık olabilmek için kulluk görevimi iyi güzel bi şekilde yapmaya çalıştım.”
Bunun üzerine sorgucu melekler yolu göstermiş;
“Tamam o zaman sen al bi huri çık yukarı cennete.”
Doğru yolu seçen 2. kardeşe gelmiş sorgu sırası.
“Allah için ne yaptın?”
“Orucumu tuttum, namazımı kıldım, zekatımı verdim. Allaha layık olabilmek için kulluk görevimi iyi güzel bi şekilde yapmaya çalıştım” diye cevaplamış o da.
“Sende al bi huri çık yukarı” demişler.
İyi yoldaki 3. kardeşe de sormuşlar ve aynı cevabı almışlar.
“Hadi bakalım sen de al bi huri çık yukarı” demişler.
Son sıradaki şarapçıya sormuşlar:
“Allah için ne yaptın?”
“Valla ben bişey yapmadım, ha bire şarap içtim, karılarla yattım kalktım, günah işledim.”
“Sen in aşşağıya, doğru cehenneme, yanacaksın.”
“Verin bir şişe şarap, ineyim” demiş bizimki.
Melekler bozulmuş:
“Aşşası meyhane mi lan?”
“Niye? Yukarsı kerhane mi ? … Al huri çık yukarı! Al huri çık
yukarı.”
Not: Burada dine karşı bir hakaret yada aşağılama yok. Burada dindar olduğunu iddia edenlerin, din kisvesi adı altında amaçladıkları şeylere gönderme var. Siz eğer bu kişilerden değilseniz zaten burada yapılan gönderme size karşı değildir. Bu kısa kara mizah da olan şeye göstermeye niyetli olacağınızı düşündüğüm tepkinizi, bu kara mizahın oluşmasına sebep olan ve sizin dininizi bu şekilde konu ettiren kişilere göstermeniz daha yerinde olur. Zira kara mizah bir hatırlatma amacı güder. Buna -Mizah mı bu simdi? diyenleriniz de çıkacaktır elbet ancak bunu demeden önce gerçekten bir düşünün. Bu mizahı yapan mı suçlu? Yoksa bu mizah ile size madem ki inanıyorsun ve dinin için bu kadar hassassın o zaman dininin bu şekilde tanınmasına sebep olanları uyarman gerekir. Diyen mi suçlu?
10. Pislik atmak kolay
Ülkede Şubat krizi gerçekleşmiş, iki genç Türk gazeteci atmışlar kendilerini yurtdışına… Bir iki hafta barlarda zaman geçirip, hayatın tadını çıkartmışlar. Sonra iş aramak için kapıları çalmaya başlamışlar. Bir gün, iki gün, bir hafta, iki derken, ümitleri iyice kırılmaya başlamış.
O sırada bir ilanı görünce gözleri parlamış. Çiftlikte çalışacak işçi aranıyor’ Koşarak gitmişler. Çiftlik sahibi, tepeden tırnağa süzmüş bizimkileri,sonra ellerine birer kürek tutuşturmuş, büyükçe bir ahırın kapısına götürmüş.
Günde üç öğün yemek, saati 5 Euro karşılığında, ahırdaki gübreyi, 50 metre ilerideki kuyuya taşımalarını istemiş. Yatacak yer de vermiş.
Umutsuzluktan umuda ulaşan bizim Genç Türkler bir haftalık işi iki günde bitirivermişler. Ahır pırıl pırıl olmuş.
Çiftlik sahibi ağzı kulaklarında, bizimkilerin çalışmalarından son derece memnun, çiftlikte sürekli iş önermiş. Bizimkiler, bir daha sokaklara düşmemek için kabul etmişler.
Adam, bu sefer onları tavuk çiftliğine götürmüş. Makinenin başına gelmişler, anlatmış olayı. “Düğmeye basın, yürüyen bant çalışmaya başlar.
Önünüzde iki kutu var, irileri sağ taraftakine, küçükleri sol taraftakine koyup, kutuları bantlayıp, ait oldukları kolilere yerleştireceksiniz.” İş bu kadar basit, anlatmış ve gitmiş.
Geçmişler bizimkiler birer tarafa basmışlar düğmeye, bant hareket etmiş, önlerine bir yumurta gelmiş, almışlar ellerine, bakmışlar, bakmışlar, “iyi mi, kötü mü, büyük mü, küçük mü” tartışmaya başlamışlar. Bu arada bant akmaya devam etmiş ve yumurtalar, bantın ucundan çöp tenekesine düşmeye başlamış.
Çiftlik sahibi tesadüfen gelmiş yanlarına bakmış, onlarca yumurta boşa gidiyor, bizimkiler hala ellerinde bir yumurta tartışıyor. Durdurmuş bantı, “Ne yapıyorsunuz?” demiş kızgınlıkla…
Gençler şaşkın bakınca, “Siz Türkiye’de ne iş yapıyordunuz?” diye sormuş.
Bizimkiler cevap vermiş “Gazeteciydik!”
Adam şöyle bir bakmış, ”Anlamalıydım” demiş.
11. Tam olarak onu demedim
“Hakkınızda ağır hakaretten şikâyet var” demiş hâkim,
“Anlatın bakalım ne oldu?”
– Balkondan bakarken bana aşağıdan dil çıkarttı efendim.
– Peki… Siz ona ne cevap verdiniz?
-“Bana bakar mısınız belli bir ücret karşılığı cinsel ilişkide bulunan bayanın oğlu. Şu anda oraya ulaşabilirsem anneniz sizi doğururken kendisine yardımcı olan bayan sağlık görevlisinin cinsel organını size gösterebilirim” dedim.
Tabii o sinirle tam olarak bu kelimeleri kullanamamış olabilirim!
12. Güvercin siyaseti!
İki emekli, güvercinlere yem atarken biri “Şunlara ne zaman yem versem siyasetçileri hatırlıyorum..” demiş..
Diğeri sormuş.
-Neden?..
“Yerde dolaşırken elimizden yiyorlar, havalanınca kafamıza ediyorlar..!”
Bonus
Ecevit 1997 yılı seçim kampanyasında konuşuyor:
-Bu düzen değişecektir.
Bir vatandaş bağırıyor:
-Düzen hayatından memnun; düzülen ne zaman değişecek?
http://deeyorum.blogspot.com/