Leyla ile Mecnun'la beraber tadını aldığımız absürt diünyaya bir yeni dizi dahil oldu. Onun yerini doldurup dolduramayacağı merak edilen Tutunamayanlar'ın ilk bölümü yayınlandı. Leyla ile Mecnun benzersizdir ama tepkiler sanki bu dizi de olmuş gibi diyor, siz ne düşünüyorsunuz?
Biz size haftalar önce diziyi tanıtmıştık. Sizin de ne kadar heyecanlı olduğunuzu yorumlarınızdan gördük
Dizinin başrolünde Doğu Demirkol var. Zaten yükselişteydi, stand up gösterisiyle de dönemin en komik adamlarından biri olarak tanınmaya başladı. Senaryo ekibinde de yer aldığını öğrenince epey heyecanlandık.
Tanıtımından sonra da ipler koptu. Vallahi de billahi de nur topu gibi bir absürtümüz oluyor dedik. Peki bakalım ilk bölüm olmuş mu?
Tarık, annesi ve ablasıyla yaşayan işsiz bir adam. Annesi iş bulması için zorluyor ama bir türlü işe alınmıyor.
Bunda dört satırlık CVsinin de payı var tabii. Görüştüğü kişi “Sizi diğerlerinden ayıran nedir, niye sizi işe alalım.” dediğinde cevap olarak “Ben şimdi diğer kişileri tanımıyorum ayıp olmasın. Onlar da beni tanımıyor. Sizin takdiriniz, siz bilirsiniz niye alacağınızı.” diyecek kadar da haklı bir adam.
Mahallenin iyi yürekli çaycısını annesi tembihlediği hatta tehdit ettiği için, mahalleli ona çay bile vermiyor. Her taraftan köşeye sıkışmış durumda, çaysızlık nedir ya…
Çaycı dememek lazım aslında. Kitap kafe işletmecisi kendisi. Anneyi de, Asuman Dabak oynuyor. Muazzam olmuş, Leyla ile Mecnun'dan kalma bir annelik bağımız var zaten.
Hal böyle olunca da Tarık Reyiz, varoluş sancıları çekiyor. Karnı marnı çekiliyor böyle, bi fena oluyor. Psikolog ablası da bilimsel verilere dayanarak “İş bul, geçer.” diyor.
Ablayı Yeliz Kuvancı canlandırıyor.
Onun yine karnına ağrılar giriyor. Bir de böyle bel ağrıları çekenler var. Biri burslu biri burssuz iki üniversite öğrencisi. Cihangir Üniversitesi'nde okuyorlar(!).
Çağımızın vebası “Apartman Üniversiteleri”nden biri Cihangir Üniversitesi. Sahibi bir apartmanı okul yapmış, öğrencilere yurt veremediği için yer yatağı atmış, duş almak için hamama gönderiyor.
Günümüzde böyle üniversiteler çok. İyi bir eleştiri olmuş.
Şinasi Yurtsever, paragöz okul sahibi rolünde. Kendini bir de rektör ilan etmiş manyak herif. İlk bölüm pek ısınamadık ama zamanla iyice kaynaşırız herhalde.
Bir diğer varoluş sancısı da Şair Lütfi'de. Mahallenin şairi olarak bir türlü ilham bulamıyor, hizmet bağımlısı halk da durmadan ondan bir şey talep ettiği için bölünüyor. Bölmeyin şu adamı be!
Poğaçacıya falan salça oluyor sonra. İnceeeeee…
Neyse ki ilham perisi geliyor gelmesine de, herhalde İç Anadolu'nun bağrından kopup geliyor. Kendine zorla nohut pilav ısmarlatan, çekirdek yiyip duran hasta bir peri.
Zafer Algöz dizinin adamıdır, net. Bölümden sonra en çok onun sahneleri konuşuldu.
Ama tek amacı Lütfi'ye şiiri bıraktırmak. “Edebiyat karın doyurmaz, sadece çay içirir. Gel seni bizim Edgar'a götürüyüm de gör.” diyerek onu zamanda geriye götürüyor.
Edgar dediği de koskoca Edgar Allan Poe he. Çöpten yemek bulmaya çalışıyor, karısı fakirlikten verem olmuş. Bak bunu çok vazgeçirmeye çalıştım ama enayi devam ettiği şiir yazmaya diyor. Bu sahne epey konuşuldu.
Malum, Edgar yaşarken çok çile çekiyor ve öldükten sonra değeri anlaşılıyor. Şimdi eserleri paha biçilmez ama o zamanlar yemek yemeye bile para bulamamış…
Koskoca Edgar'a bak, moraller bitti.
Onu da zamanında epey vazgeçirmeye çalışmış ama olmamış. Sefil sefil yaşamış işte. Bu periden bir de Tarık'a lazım.
Ablasının kendine hobi yaz önerisi üzerine şiir ve edebiyat tutkunu olduğunu yazdı CVsine. Bakkala ekmek almaya gitme kombini ile gezinirken bir yandan şiir ezberlemeye çalışıyor.
Ekmek alma kombini
Demin karşısına dikilen kız da çocukluk arkadaşı. Tarık'a fena yürüyor, koşuyor, depar atıyor. Çocukluktan beri Tarık, yanık ve zengin bebe arkadaşlar. Zengin bebe onlar gibi yaşamak ve sefalet bebek timsali somun ekmek kemirmek istiyor.
Hatta ablasının onu zengin gibi davranmaya zorlamasına dayanamayıp çocukken kafasına sıkmış ama olmamış…
Ablası apayrı bir hasta. Çocuğunu sırf annelik kanalından yürümek için yapmış gibi.
Dizide mis gibi sosyal eleştiriler var vallahi.
Tarık mahalleden çıkıp, mülakata gidiyor. Şiir tutkunu çıkan müdür illa şiir oku deyince aklı karışıyor, okuyamıyor. “Dur bi şunu da deneyeyim” diye okunmuş su da içiyor ama kovuluyor.
Neyse ki oradan çıkarken İrem diye bir kızla tanışıyor. Babası milleti dolandırıp kaçan bir iş adamı olduğu için kimse işe almıyor. Tarık yardım etmek için mahalleye davet etse de kız kabul etmiyor.
Dakikalarca hakaret ettiği adamın İrem'in babası olduğunu öğrenince “Öz baban mı?” diye sormasına çok güldük :)
-Tarık Vedatçıoğlu'nu duydun mu?
+Duydum, her türlü pis işi yapmış. Allah belasını versin, çoluğundan çocuğundan çıkarsın o zenginlere bir şey olmaz.
-O adam benim babam.
+Öz baban mı?
Ama Tarık, İrem'e aşık oluveriyor. Lütfi Abi'den yardım alıp şiir yazmaya bile çalışıyor. Şu ilham perisi ona da rastlasa derken bölüm şöyle bitti:
İrem Tarık'ın yardım teklifini kabul edip mahalleye geldi. Hem perisi hem aşkı Tarık'ın karşısında belirdi. Bakalım hepsi bir arada voltran oluşturacak mı?
Leyla ile Mecnun hayranlarından geçer oy aldı. Zaten AB kategorisinde bölüm 2., tekrarı ise 3. oldu.
Bunda dizilerin 2 haftalık tatile girmesinin de etkisi var. TRT bu tatili iyi değerlendirdi.
Dizinin tatlı tatlı eleştirileri, göndermeleri seyircinin hoşuna gitti.
Benziyor da tövbeeeee…
Galiba uzun bir süre Leyla ile Mecnun'la karşılaştırılmaktan kurtulamayacak.
Ama bilhassa Doğu Demirkol'un kendine has tarzı, farkı ortaya koyacaktır.
Biz ilk bölümden sevdik. Umarız kendini bozmadan devam eder.