Türk eğlence sektörünün duayeni, çocukluğumuzun renkli günlerinin yıldızı oldu. Sahnede ortalığı ateşlere veren Huysuz Virjin, günlük hayatında bir İstanbul Beyefendisi Seyfi Dursunoğlu. Peki bugünlere nasıl geldi?
Kaynak: Seyfi Dursunoğlu “Huysuz Virjin” Belgeseli
Seyfi Dursunoğlu Trabzon'un Yeni Cuma Mahallesi'nde, kalabalık bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş.
Ablaları, abileriyle beraber büyümüş. Babası İstanbul'da çalışıp onlara para gönderiyormuş, bir süre sonra da ailesini yanına almış.
İstanbul'a geldiklerinde ilk önce Vefa'da yaşamaya başlamışlar. Daha sonra Çengelköy'e geçmişler. Yaşadığı ev bugün hala orada duruyor.
Şu anda da Beylerbeyi'nde yaşıyor.
Ablası evlilik pratiği yapsın diye ona emanet etmişler. Kız çocuk oyunları oynamış, ablası neye izin verirse onu yapmış.
Annesi ne kadar yumuşak başlıysa babası da o kadar despot bir adammış. O baskı yaptıkça Seyfi Dursunoğlu inat etmiş.
Epey sempatik bir gençmiş. Sinemaya gider, döner dönmez kılıktan kılığa girip hepsinin taklidini yaparmış. Saf yetenek taa o zamanlarda. Tek derdi tiyatro, şöhret.
Ablası bir subayla evlenince onu da subay yapalım diye düşünmüşler. 4 sene Heybeliada Askeri Lisesi'ne zorla gitmiş, en sonunda tazminat ödeyerek ayrılmış.
Zaten hiç istememiş. Sınavda bilerek yalan yanlış cevaplar vermiş ama torpili devreye sokup okula aldırmışlar. Hala da üzülüyormuş birilerinin hakkını yedim diye.
O kadar yetenekliymiş ki, bir hocası ona piyano dersleri vermeye başlamış. Tek bir gün eve ders yüzünden geç kaldı diye notalarını yırtmış babası, ertesi gün din dersine vermiş.
O yüzden de babasını pek bayıla bayıla anlatmıyor. Kendi istediği gibi bir liseye gidince sınıf birincisi olmuş.
Boğaziçi'nde İngiliz Filolojisi okurken babası iflas etmiş. Hemen memuriyete atılmak zorunda kalmış. Tiyatro hayallerini bir kenara bırakmış.
Ama çok hızlı adam tabii:) Geceleri bornozunu kapıp Çengelköy'de denize atladığı, şu iki ağaç arasında seviştiği olmuş:)
Yıllar sonra birebir canlandırdığı o poz:) O sıralarda Beylerbeyi Kültür Ceminyeti'nde de sahne alıyormuş, Klüp 12'ye tavsiye edilmiş.
Yeşilçam'ın hala birçok gizem taşıyan, girilmesi zor eğlence mekanıdır Klüp 12.
Ve Haldun Dormen'in isteğiyle orada Marlene Dietrich'i canlandırmış. Seyirci sevmeyince de “Lanet olsun bu Alman karıyla ne uğraşacağım. Ben ne anlarım Marlene Dietrich'den?” diyerek Türkçe şarkılara geçince seyirciler coşmuş.
Bu yollardan geçerken Zeki Müren'le de tanışmış bir dost ortamında. Zeki Müren etrafındaki bir sürü avaneden birisi olsun istemiş ama Seyfi Bey asla olmamış. O yüzden gücünü üzerinde kullanamadığı için hep bir hırslı olduğunu söylüyor.
O dönem gerçekten de Zeki Müren bir sürü arkadaşını etrafında yedirir, içirir, gezdirir ve onları adeta avaneleri gibi yanında dolaştırırmış.
Kimseden para kabul etmemiş, avanesi olmamış ama boş da durmamış. Geceleri terzi için boncuk işlemiş, arada faizle borç verip tefecilik bile yapmış.
Hatırlatalım, bir sosyal sigortalar memuruymuş hala. Hep para kazanmak, zengin olmak istemiş. O yüzden sahne alırken kadın kılığına girip yanınmaz olmak işine gelmiş.
Çok da iyi bir memurmuş. Herkesin oyalana oyalana 1 saate yaptığı işi 1 dakikada halledermiş. Tek kötü huyu uykuyu sevdiği için devamlı işe geç kalmasıymış.
Fiziğimi kaybettiğimde de hala geçerli olabilecek bir iş yapayım demiş. Alaturka bir şovun içine komedi, kanto taşımak aklına gelmiş.
İlk sahne adı “Bilmem Ne Ufuk”. İsmi Ufuk olan bir işgüzar ismine itiraz etmiş. O da hiç evlenmemiş, evde kalmış, histerik, kendini beğenmiş, huysuz bir bakire; Huysuz Virjin olmaya karar vermiş.
Başına bir de talih kuşu konmuş. Usta tiyatrocu Öztürk Serengil onu TRT'nin ilk yetenek yarışmasına jüri almış. Akılda kalmak, tek şansını kullanmak için inanılmaz huysuz davranan, herkese kötü puanlar veren biri olmuş.
Tüm şovlarında da bunu kullanmış. Söylediğine göre memleketinin verdiği bir pratik zeka avantajı var. Ve seyircinin sesi duyulmuyorken kendisinin elinde mikrofon olması avantajı.
Başı bir tek RTÜK ile belaya girmiş. Ama halkın hep onu sevdiğini söylüyor. Çünkü silikon yaptırmamış, kıllarını aldırmamış, komşusuyla pazarcısıyla arası iyi, sahnede başlayıp sahnede biten bir karakteri canlandırdığı için.
Kısacası kendisinin de söylediği gibi; ekmek parası. Ona bu isim, bu yetenek ölene kadar yetecek bir para kazandırmış. O öldükten sonra da çeşitli derneklere gidecek.
Şimdi çok yaşlandığını ve artık fiziksel olarak kendini yeterli bulmadığını düşündüğü için sahne almıyor.
Umarız çok daha uzun seneler yaşar. Sivri dilli ama hiçbir zaman yalan söylemeyen, doğruyu çekinmeden söyleyebildiği için herkesin korktuğu ama çok da sevdiği Huysuz Virjin olarak tanıdık.
Ona yarım asırlık kariyerinin sonunda “Kadın kılığına giremezsin” diyenler utansın. Biz seni hep çok seveceğiz!