Hadi buyurun, bunları da duymadık demezsiniz artık…
Armağan Çağlayan, sözlerin çıplaklığı üzerine kurulu formatıyla dikkat çeken programı ‘Gör Beni’de bu kez Okan Bayülgen’i konuk etti.
Armağan Bey, hayatındaki dönüm noktalarına değinirken Altın Kelebek Ödül Töreni’nden bahsedince Okan Bayülgen’in verdiği yanıt oldukça çarpıcı nitelikteydi.
O dönem ödül alan ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisini tiye alan bir konuşma yapmış ve dizi ekibi buna tepki göstererek ödülü iade etmişti. Bu olaydan sonra cumhurbaşkanına şikayet edildiğini ve 2,5 yıl boyunca bu sektörde önünün kesildiğini söyleyen Okan Bayülgen, “4 tane iş yeri sahibi oldum. Sırf onlar beni şikayet ettiler ve 2,5 sene işsiz kalmama neden oldular diye ben kendime her gün gidebileceğim bir iş yeri yaptım. Fransa’da bankaya götürdüğüm vergisi ödenmiş paraları, kızımın okuması için tutuyordum. Onu getirdim ve burada iş sahibi oldum. Bodrum’da bir kulübüm, bir tane brasserie ve İstanbul’da gurur duyduğum bir kabare yatırımım var.” diyerek o günlerden nasıl sağ çıktığını gözler önüne sermiş oldu.
Normal şartlarda haylaz ve umursamaz hâlleriyle tanıdığımız Okan, Armağan’ın dışardan göründüğü kadar umursamaz olup olmadığı yönündeki sorusunaysa şu şekilde yanıt verdi.
Öncesinde konuya esprili bir yaklaşım sergilese de “Sevgilim bana surat asarsa çok umursuyorum. Kızım bir şeye üzülürse çok fena oluyorum. Arkadaşlarımı üzersem de kötü hissediyorum. İncelikli haytayım.” demesi birçoğumuzun şov dünyasından görüp tanıdığını zannettiği adamın aslında çok farklı bir karakteri olduğunu göstermiş oldu.
TV zamanlarında konuk ettiği kişileri yerden yere vururken nasıl hissettiğini, özellikle Serdar Ortaç’a yaptıklarından pişman olup olmadığı soruluncaysa yine kendisinden beklemediğimiz bir yaklaşım sergiledi.
Mizahın dünya genelinde siyaset, toplum, popüler kültür üzerinden işlendiğini ancak bizim ülkemizde bu durumun sadece ünlü camiasıyla sınırlı bırakıldığını ifade ederken aslında bu durumdan çok da memnun olmadığını dile getirmiş.
Programındaki kişilerin reklam uğruna kendisi tarafından paralanmayı göze aldıklarını da eklerken Serdar Ortaç ve üzerine gittiği diğer ünlüler için üzüldüğünü, her şeye rağmen her birinin ayrı ayrı yanında olduğunu da söylemiş.
Ünlü olmanın kendisi için ne anlam ifade ettiği yönündeki soruya da kendine has bir cevap verdi.
“Bilmiyorum, çok uzun süredir ünlüyüm. Genelde etrafa özür dilememe neden olan bir şey. Ünlü olmak konfordur da… Ama ben eski ünlüyüm.” şeklindeki yorumuylaysa artık üzerinde bir bıkkınlık, bezmişlik var gibi hissettir bize.
Armağan’ın 30 yıllık tiyatroculuk kariyeriyle ilgili “Hiç bu işi yapmak istemediğini oldu mu?” sorusuyla kariyerini çok farklı yönlerde sürdürdüğünü anlattı.
Ömrü boyunca tercihlerinden bir kez bile pişman olmasa da diğer alanlara yeterince vakit ayırmamış olmaktan dert yandı. Özellikle fotoğrafçılık ve sinema sektörüne… 2000’lerin başında dünya çapındaki en iyi 100 fotoğrafçıdan birisi olduğunu da ilk kez bu programda öğrendik.
Doğup büyüdüğü yer hakkındaki soruyaysa “%60 Mardinliymişim.” diyerek bunun için gen testi yaptırdığını açıkladı.
Birkaç kuşaktır İstanbul’da yaşadıklarını ancak kendisini anne tarafından Kayseri, baba tarafından Erzurumlu sandığı hâlde Amerika’da yürütülen gen testleriyle %60 Mardinli olduğunu öğrendiğini söyledi.
Çocukluktan beri oyuncu olmak gibi bir hayalinin olup olmadığı sorusu karşısında söylediklerine çok güldük.
“Hayır! Fransa’da ekonomi okuyordum. Memleketimden bir kıza aşıktım. Bir de fotoğraf okumak istiyordum. Oraya önce hukuk sonra ekonomi diye gittim. Sonra döndüm, çok aşıktım yani gelmek zorundaydım buraya. O sırada şartlar gereği konservatuar sınavlarına girdim. Hem İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı hem Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarını kazandım. Sonra hayatım tiyatroya doğru gitti. Ama sonra tabii ki 4 yıl devlet tiyatrosunda çalıştıktan sonra bu sefer hem özel radyolar başladı hem televizyonlar başladı. Özel televizyonlarda montaj yapmaktan, yarışma sorusu, metin yazmaya ve seslendirmeye kadar birçok görev üstlendim arka planda. Daha sonra ben artık 30’u geçmiş bir çocukken beni kameranın önüne attılar ‘Bu enteresan bir adam!’ diye. Kanal D’de tanıtım ve promosyon departmanındaydım. O sırada promosyoncu kızlar tatlı buluyorlardı beni. Yönetmenlere ‘Bu çocuktan bir şey olur’ diye yönetmenlere söylemişlerdi. Meşhur bir yönetmen ‘Çok çirkin bir çocuk, bundan bir şey olmaz!’ demişti. Sonrasında bir program yapmaya başladım.” diye anlattığı kariyeri Türker İnanoğlu sayesinde gece programının devi olmasıyla devam etmiş. Oradan sonrasını zaten hepimiz biliyoruz…
Aynı kanalda program yaptıkları Beyazıt Öztürk’le olan ilişkileri için siyahla beyaz olmaktan çok mutlu olduğunu ve onu çok sevdiğini belirtmesiyse gözlerimizi dolmasına sebep oldu.
Okan Bayülgen’i ne kadar sevdiğimizin bir kez daha farkına vararak ve geçmişi yad ederek izlediğimiz bu video için Armağan Çağlayan’a teşekkür ediyoruz…
Daha fazlası için sizi şöyle alalım ????