Koronavirüs salgını yok, maske yok, sosyal mesafe sınırı yok; il ve ülke sınırları ise hala duruyor. Çok da uzak olmayan bir geçmişte Tinder'da insanlar birbiriyle eşleşip dört nala sevişiyor. Bir kişi hariç… Ortamların aranılmayan ismi, namıdiğer: 'Dört Nal Sarman'
Tebrikler yeni bir eşleşmen var!
Çernobil dizisi ile beraber konuşulacak konuların çeşitliliği elimi güçlendiriyor.
Rus edebiyatı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarihi, Wassily Kandinsky işleri, Lev Troçki'nin sürgünde Büyük Ada'da geçirdiği vakitlere hakim olmam da cabası.
Karşılaşabileceğim en kötü tablonun senaryosu benim için bir tweetten ibaretti
Fakat hiçbiri yaşanmadı. Hızlı bir 'Selam, n'aber?' girişinin ardından, o hafta içi bir teknede gerçekleşecek Birsen Tezer konseri için iki bilet aldım. Teklifimi geri çevirmedi. Hem zahmetsiz oldu, hem de konuşabileceğimiz konuları öğütmeden buluşma aşamasına geçebildim.
Kadıköy'de buluşma günü!
Büyük bir heyecanla, geceye en sevdiğim kıyafetlerimi giyerek hazırlandım. Tek ayakkabım, tek gömleğim ve pantolonum olduğu için kararsızlık yaşamadım. Sahilde onu bekleyip 'Bu gece o gece' diyerek kendimi motive ederken bir yandan da Birsen Tezer parçaları mırıldanıyordum.
Parçalara eşlik edilecek, bilinmeyen türde dans figürleri sergilenecek, denizde olacağımız için fiyasko durumunda yanımda getirdiğim kollukları ayak bileklerime takarak suya atlanacak… Her şey muhteşem! Çünkü kalabalığın içinden tüm zamanların güzeli bana doğru yürüyor ve kalp atışlarım bir Lars Ulrich solosuna dönüşüyor.
Nasıl anlatayım?
Salgın günlerinde bir kere daha o sureti gözümün önüne getirince daha sıkı sarılıp kucaklaşmak isterdim. Tinder profilinde yer alan fotoğraflarının aksine ihtişamlı, en az profilindeki bakışlar kadar hiçbir şey istemediğinden emin.
Üzüm suyu akıyor.
Bir yandan meyve sularımızı yudumlayıp bir yandan parçalara eşlik ediyoruz. Bedenim uzun zamandır olmadığı kadar karşı cinsten birine yakın. Heyecanlıyım. Gecenin ilerleyen saatlerini, makus kaderimi ters çevireceği için iple çekiyorum. Ağızdan öpüşmek falan…
Bazı parçaları boğaz atmosferine iç ediyoruz. Şehrin caddelerinde geçirdiğim vakitleri anlatıyorum. Keyfi yerinde. Hayvansever yönümü de görmesini istiyorum. Yanımda getirdiğim simitle martıları besliyorum. Bu davranışım ona anlamsız geliyor, bakışlarından anlıyorum.
O konuşuyor. Efsunlu güzelliğinin altında yekpare hüzün yatıyor. Başından geçen badireleri bir de ondan dinleyebilirseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Kol kanat germek ve daha fazla üzüm suyu içmek istiyorum. Fakat ikisi için fazla çelimsizim. Ya üzüm suyu ya yardım… İkisinden birinin tercih edilmesi gerektiği kritik andayım. Aklıma Behzat Ç. dizisi geliyor; 'Harun'u silkelediler, sen etme' diyorum. Libidomun bana verdiği yetkiye dayanarak Rusya'ya kredi açıyorum.
Ciğer yer miyiz?
Gece boyunca anlattığı hikayelerin yarattığı sarhoşluk ve dans ederken gerçekleşen yakınlaşmalarımız sayesinde tekneden uçarcasına iniyorum. Bana 'Ciğer yer miyiz?' diye soruyor. 'Elbette' diyorum. Yumuluyoruz Kadıköy sokaklarında kötü haber alameti bol soğanlı ciğer şişlere…
Yüzü gülüyor… Her şeyimiz tamam. Mekandan kalkıyoruz ve kolkola yürümeye başlıyoruz evine doğru. Apartmanın kapısını açıyor ve bana dönüyor: 'Sen nerede kalacaksın?'
Toplanın 'şimdilik' eve dönüyoruz.
Bu tarz hikayeleri biriktirecek çok boş zamanım oldu maalesef. Her eşleşme farklı bir dünyanın kapılarını açmak gibiydi. Bakalım bir sonraki buluşmamda nasıl bir derdin içine düşeceğim!? Dört Nal Sarman'ı takipte kalın ????