Neler gördük, yaşadık belli değil… Şu an yaşı 30 üstü olanların çok rahat hatırlayacağı bazı şeyler var ki, dönüp bakınca çok ilkel geliyor ama o zamanlar yaşayanlar için büyük bir keyifti.
Kızlar yazın papatya suyuyla saçlarının rengini açıp güneşte beklerdi. O ne güzel bir renkti öyle…
Sepette satılan sokak lahmacuncuları vardı, çoğu kişi pistir diye yememiştir ama bir o kadar da diyen olmuştur.
Özellikle pazar yeri gibi kalabalık mekanlarda görebilirdiniz bu satıcıları. Birileri alıp yerdi de çocukların canı istediği zaman anneleri “Yenmez o pis” diye engellerdi. Kim bilir belki de şimdinin restoranlarından daha temizdi o lahmacunlar…
İbrahim Tatlıses’in “Söylim mi?” dediği efsane Almanya konserini kaset çalardan dinlemiş olanlar da hiç az değil.
İbo’nun patladığı o dönemi hatırlayanlar bu kaseti de çok iyi hatırlayacaktır. Özellikle şarkı aralarındaki konuşmaları “Bayanlar birer çiçektir (!)” gibi cümleleri de unutulmaz.
“Hangi kanalda ne varmış?” diye gazetenin verdiği ücretsiz televizyon rehberine bakıp filmleri yakalığımız da çok olmuştur.
postimg.cc
Haftasonları verilen bu ek gerçekten çoğu aile için çok önemliydi. Özellikle Polis Akademisi serisinin saat kaçta televizyonda gösterileceğini falan hep bu rehber sayesinde öğrenmişizdir.
Telefon galerisinde fotoğraf biriktirmeden önce tab edilmiş fotoğraflara albüm sayfalarından bakıyorduk.
Belki hala çoğunuzun evinde vardır eskiden kalan bu albümler. Fotoğraflar ve anlar o kadar kıymetliydi ki, işte böyle saklıyorduk hepsini. Şimdi nerde….
E tabii fotoğraf o kadar önemliyken, sevdiklerimizin vesikalık fotoğraflarını da cüzdanımızda taşıyorduk.
Parayı her çıkarttığında sevdiğin insanın yüzünü görüyorsun. Ne harika bir teselli değil mi?
Şehirlerarası yolculuklarda tek televizyondan film seyrettiğimiz de oldu.
Kimseden de memnuniyetsizlik ifadesi duymamışızdır. Şimdi herkesin koltuğunun önünde kişisel bir ekran var ve istediğini izleyebiliyor. Fakat o dönem öyle değildi o işler. Mecbur muyduk, mutlu muyduk belli değil…
Ev sahibi olmak isteyen konu komşu ve sülalenin, yıllarca bitmeyen bir kooperatife üye olduklarını ve hatta bazılarının dolandırıldıklarını da duyduk.
O zamanlar mortgage yoktu ve kredi kolay ulaşılabilir bir şey değildi. (Şimdi kolay da ne oluyor tabii o ayrı) Bu kooperatif hevesi yüzünden ev sahibi olanlar kadar dolandırılanlar da çok. Şimdi onlar ne yapıyor acaba?
Çok önemli ve öncelikli kelimelerimi göndermek için Acele Posta Servisi (APS) ve onun renkli zarfları vardı.
Şimdi düşününce ne kadar da ilkel kalıyor değil mi? Hele ki WhatsApp’dan, e-mail’den sonra çok anlamsız ama işte o zamanlar öyleydi…
Zırt pırt kaset alamadığımız için radyodan ya da bir kasetçiden çektiğimiz “TÜRKÇE KARIŞIK” ve “YABANCI KARIŞIK” kasetlerimiz vardı.
Mesela ben babamın Zeki Müren kasetinin üstüne radyodan “Coco Jambo” çektiğimi çok iyi hatırlıyorum. Siz de yetiştiniz mi o döneme?
Ha bir de, kapıya gelip ev hanımlarını senete sepete bağlayan çelik tencere satıcıları vardı. Ev kadınlarını korkulu rüyasıydı onlar!
Çünkü hayır diyemiyorlardı. Alıyorlardı ama taksitleri ödemek zulüm oluyordu. Alsan bi dert, almasan ayrı dert…
O dönemin en güzel olaylarından biri de Devekuşu Kabare’nin efsane Aşkolsun, Yasaklar ve Deliler oyunlarını VHS kasetten seyretmekti. Hey gidi be!
Hala daha dünyanın en keyif verici eylemlerinden biri olabilir. Şimdi VHS video oynatıcılarımız yok belki ama açıp yeniden seyredebiliriz. Bu arada yukarıdaki “pastırma yeme” sahnesi ve Metin Akpınar’ın müthiş oyunculuğuna bir bakın!