Araştırmacılar az sayıda kalmış fil ve kurt gibi türlerin hasar görmüş bölgelere yeniden kazandırılmasının bir çözüm olabileceği görüşünde. Makalede bu sayede ekolojik olarak bozulmamış toprak oranının yüzde 20’ye çıkarılabileceği belirtiliyor.
Durum eskiye göre daha vahim
Yeşil Gazete’nin The Guardian’dan aktardığı Damian Carrington imzalı habere göre daha önce yapılan araştırmalar büyük ölçüde uydu görüntülerine dayanarak vahşi yaşam alanlarını tanımlamıştı. Bu sebeple de Dünya yüzeyinin yüzde 20 ile 40’ının insanlardan çok az etkilendiğini tahmin ediyorlardı.
Yeni araştırmada ise ormanların, savanların ve tundranın uydu görüntülerinde iyi gözükebileceği ancak zeminde bir ekosistemi sürdürmek için gerekli olan türlerin sayısının çok az olduğu iddia ediliyor. Örnek olarak da fillerin ormanlarda tohumun dağıtılmasında kurtların ise geyik popülasyonlarının kontrol edilmesinde etkili olması veriliyor.
Bu sebeple araştırmada uydu görüntüleri ile hayvanların orijinal aralıklardan kaybolduğu haritaları birleştiriyor. Daha önceki analizlerdeki eksikliğin ise hayvanların dağılımına ilişin haritaların yeterince gelişmemiş olması gösteriliyor.
‘Bu oranı artırmak mümkün’
Frontiers in Forests and Global Change dergisinde yayınlanan araştırmada, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği Kırmızı Listesi’ndeki hayvan aralıkları haritaları kullanıldı.
Verilerin çoğu memeliler içindi, ancak bazı kuşları, balıkları, bitkileri, sürüngenleri ve amfibileri de içeriyordu. Tespit edilen bozulmamış alanların çoğu, yerli topluluklar tarafından yönetilen bölgelerdeydi. Antarktika ise kapsam dışında bırakıldı.
Çalışmanın baş yazarı Dr. Andrew Plumptre, “İnsan etkisinin hala düşük olduğu bölgelerde kaybedilen türlerin hayatta kalmalarına yönelik tehditlerin ele alınmasıyla bölgeye yeniden kazandırılması yoluyla ekolojik bozulmamış alanı yüzde 20’ye kadar artırmak, hayatta kalmalarına yönelik tehditlerin ele alınması şartıyla mümkün olabilir” dedi.
Plumptre örnek olarak ise ekosistemi dönüştüren kurtların ABD’deki Yellowstone Ulusal Parkı’na başarılı bir şekilde yeniden sokulmasından bahsetti.
‘İklim krizi hesaba katılmamış’
Almanya’daki Eberswalde Sürdürülebilir Kalkınma Üniversitesi’nden Prof. Pierre Ibisch, araştırmanın bir parçası değil ancak arazinin sadece yüzde 3’ünün bozulmamış olduğunu bulmanın “tahmin edilebileceği gibi yıkıcı” olduğunu söyledi.
Ibisch, “Bizi geleceğe taşımak için doğaya çok daha fazla alan vermemiz gerekiyor, ancak korkarım bazı alanlara birkaç türün yeniden girmesi bir oyun değiştirici değil” ifadelerini kullandı.
Bu çekincesinin nedeninin ise analizde iklim krizinin hesaba katılamaması olduğunu belirten Ibisch, “İklim değişikliğinin hızlanması, tüm ekosistemlerin işlevselliği için genel bir tehdit haline geliyor. Dünkü memeli hayvanların durumu, [küresel ısınma] çağında işleyen ekosistemler hakkında bize pek bir şey söylemiyor” dedi.
Avustralya’da yer alan Queensland Üniversitesi’nden Prof. James Watson da “Bu çalışma, ekosistem bilimcilerinin gezegendeki ekolojik olarak bozulmamış yerleri haritalama ve koruma çabalarının çoğunu küçümsüyor” ifadelerini kullandı.
Belli başlı türlerin dağılım tahminlerine dayanan haritaların kullanıldığını belirten Watson, “Bu da ekosistemlerin gerçekte ne kadarının hala sağlam olduğu mesajını minimize ediyor” dedi.
‘Minimal bir tahmin’
Avustralya’da yer alan Queensland Üniversitesi’nden Prof. James Watson da “Bu çalışma, ekosistem bilimcilerinin gezegendeki ekolojik olarak bozulmamış yerleri haritalama ve koruma çabalarının çoğunu küçümsüyor” ifadelerini kullandı.
Belli başlı türlerin dağılım tahminlerine dayanan haritaların kullanıldığını belirten Watson, “Bu da ekosistemlerin gerçekte ne kadarının hala sağlam olduğu mesajını minimize ediyor” dedi.
Türlerin menzil haritalarının nispeten kaba bir tahmin olduğunu kabul eden ve yüzde 3 rakamının yaklaşık bir tahmine dayalı olduğunu söyleyen Plumptre, “Sorun şu ki başka haritamız yok” ifadelerini kullandı.
Plumptre, bilim insanlarının sonraki çalışmalarda belirli bölgelere odaklanarak ekolojik olarak bozulmamış alanları belirlemek için insan etkilerini ve türlerin verilerini daha ayrıntılı ele alması gerektiğini söyledi.Ocak ayında, 50’den fazla ülke 2030’a kadar gezegenin neredeyse üçte birini doğal dünyanın yıkımını durdurmak için korumayı taahhüt etmişti.
Plumptre, “Bu bozulmamış yerleri korumak için çaba sarf etmek çok önemli. Çok nadir ve özeller. Üstelik insanların büyük bir etkisi olmadan önce dünyanın nasıl bir şey olduğunu göstererek ne kaybettiğimizi ölçmemize yardımcı oluyorlar” ifadelerini kullandı.