Herkesin bilmesi gereken detaylar.
Şizofreni nasıl bir hastalıktır?
Farklı iki kişi olarak mı algılıyorlar hayatı yani?
Halk arasında genellikle kişilik bölünmesi ya da çift kişilikli olma durumu olarak bilinse de şizofreni tam manasıyla ‘bölünmüş-akıl’ anlamına gelir ve bir beyin hastalığıdır. Şizofreni ayrıca psikotik bozuklukların başlıcasıdır.
Nedir ki bu psikoz?
Psikoz kişide gerçeği değerlendirme yetisinin belirli bir süre bozulduğu durumların genel adıdır. Diğer bir deyişle gerçekle bağlantı kuramama hali. Bir başka deyişle rahatsızlığının farkında olmama durumudur.
Ben çok kaygılı bir insanım, bilmem gereken bir şey var mı bu konuda?
Hepimiz bir nebze de olsa bir şeylere takıntılıyızdır, doğal bu. İşte bunun tıptaki ismi Obsesyon. Her şeyi sorun edenler, kafaya taktı mı takanlar.. Obsesyon, karar verme mekanizmasının bir şekilde bozulmasından kaynaklı olarak ortaya çıkıyor.
Tamam, işte ben obsesifim. Var mı başka bir şey?
Aslında var. Obsesif iseniz eğer, büyük ihtimalle gece uyumakta güçlük çekiyor ve yaratıcı olmanıza rağmen odaklanma problemi yaşadığınız için üretkenliğiniz düşüyor.
Nasıl bu kadar takıntılı olduk peki?
Genetik faktörlerin etkisi yadsınamaz olsa da çevresel faktörlerin de etkili olduğu yadsınamaz bir gerçek. Çevresel faktörleri az çok tahmin edebilirsiniz: Cinsel travma ve taciz, öfke, utanç, suçluluk, düşük öz-değer ile ilgili anılar; diğer insanlardan, gelecekten, başarısızlıktan korkma gibi.. Bu sebepler de zamanla insanın gerçeklikle olan bağını neredeyse koparma aşamasına getiriyor. Düşüncelerdeki dünya, gerçek dünyanın yerini alıyor.
Peki, bu gerçeklikten uzaklaşma durumu bilimsel olarak nasıl açıklanıyor?
‘Motivasyon sağlayıcı, iletim hormonu’ da diyebileceğimiz dopamin hormonunun artması, insanın gerçekle olan ilişkisini minimuma çeker, zamanlama sorunu doğurur ve sanrı nöbetleri, diğer deyişle halüsinasyonlar görmesine neden olur.
Bir sonraki adım ne peki, şizofreni mi?
Bir müddet sonra da asıl gerçeklik, halüsine edilmiş bir boşluğa bırakır kendisini. Bir sonraki gerçeklik ise, gerçeklikten tam anlamıyla kopma durumu, şizofreni.
Yanılsamalar ve halüsinasyonlar bu hastalığın en belirgin işaretleridir. Yanılsamalar, sabit, yanlış ve kanıtlanamayan inançlar; halüsinasyonlar ise hatalı duyusal deneyimler..
Her şey tamam da, şizofreni hastaları gerçekliği nasıl oluyor da göremiyorlar?
Şizofreni hastaları asla şizofreni olduklarını kabullenmezler, aksine diğer insanlardan daha üstün olduklarına, gördükleri şeylerin somut olarak var olduklarına inanırlar. Delilik ve dahilik, yanılsama ve gerçeklik iç içe geçmiştir onun dünyasında. Seneler boyu gerçekle olan bağlantısı yoktur ve bu durumu kabullenmenin zorluğundan yakınır.
Kötü bir hastalıkmış ama tedavisi var, değil mi?
Aslında hem var hem de yok. Hastalıkta alevlenme döneminde teşhis, yani erken teşhis tedavi için hayati derecede önemlidir. %85 oranla insanın tüm hayatında görülen bu rahatsızlık, erken tanı koyulması ve ilaçların düzenli olarak kullanılması durumunda tamamen yok edilebilir. Rahatsızlığının farkında olmama yahut kabullenmeme gibi durumlardan dolayı tedavi edilmekte geç kalınırsa eğer, şizofreni daha da şiddetleniyor ve kurtulma şansı neredeyse yok oluyor.
Takıntılı bir insan olduğumdan, kıllandım anlattıklarından. Hemen şimdi yapacağım bir test var mı?
Aslında var, evet. Kendi kendinizi gıdıklamayı denediniz mi hiç? Haydi bir deneyin bakalım, ne olacak.. Denediniz mi? Eğer kendi kendinizi gıdıklayabildiyseniz, kesinlikle şizofreni hastasısınız diyemem fakat bir doktora görünseniz fena olmaz. Neden mi? Çünkü normal insanlar kendilerini gıdıklayamazken, şizofreni hastaları kendi kendilerini gıdıklayabilirler.
Tamam, ama neden?
Nedeni ise basit, öngörülebilirlik. Kendi kendinizi gıdıklayamazsınız çünkü gıdıklamak için harekete geçtiğiniz anda beyniniz bu duruma göre kendisini hazırlar, anında iletim olur ve kendi yapacağınız şeyi önceden bildiğiniz için de gıdıklanmazsınız. Fakat şizofreni hastalarının harekete geçtikleri an ile bu duruma tepki vermeleri arasında bir iletim ya da zamanlama sorunu görülür (dopamin hormonu) ve bundan dolayı da kendi kendilerini gıdıklayalabilirler.
Yani zararları kendilerine diyebiliriz?
Evet, aynen öyle. Çünkü, içinde bulundukları telaş ve tedirginlik durumları, bu hastaların çevrelerinden çekinmelerine neden olur. Kısaca, kendi dertlerindedirler diyebiliriz. Özellikle paranoyak şizofreni denilen hastalar genellikle toplum içerisinde sorun yaşamazlar. Bu hastaların zararları genellikle çevrelerine değil, kendilerinedir…
Tedavi sürecinde nasıl davranmalıyız?
Şizofreni tedavisi uzun süreli ve fedakârlık gerektiren bir süreçtir. Hastanın ve ailesinin umudu canlı tutulmalı, hastanın dünyasını anlamak için çaba gösterilmelidir. Her şeyden önce vermemiz gereken en önemli şey: Sevgi. Bir insanın iyileşme sürecini kolaylaştırmak için birine elini uzatmaktan, ona tanıklık etmekten, acısının yükünü paylaşmaktan ve iyileşeceği umudunu korumaktan, buna inanmaktan ve bu inancını ona hissettirmekten daha büyük bir onur ve ayrıcalık yoktur.