Dün Ahmet Altan’a yazdığın mektubu okudum. Yine bir yerlerimizde kanayan belki de artık kanıksadığımız derin bir yarayı deştin. Nicedir aynı şeyleri defalarca, defalarca, defalarca söyleme salaklığına düşmemek için susuyoruz. Ne kötü bir şey değil mi susmak. Daha da kötüsü alışmak ve bir yanlışa yokmuş gibi davranmak.
Kaç yüzyıldır bu topraklarda insanlar düşündükleri, söyledikleri ve yazdıkları şeyler yüzünden cezalandırılıyor, hapishaneler, mahkemeler, sürgünler yaşıyor?
Muhtemelen bir araya gelsek siz Ahmet ile kadeh tokuşturur, ben ayran içerken cezalandırılan düşüncelerin tarihini konuşurduk.
Şöyle biraz hatırlıyorum da insan ötekinin düşüncesinden ne kadar da çok korkmuş yüzyıllar boyu. Hala da korkuyor. Sadece düşünüyor ve konuşuyor diye kaç kişi öldürülmüştür acaba yeryüzünde?
Kaç mazlum zalimlerin elinde hayatını, hürriyetini kaybederken, o zalimler kaç defa zulümlerinin girdabında boğulup kalmışlardır.
İnsan insanı kendi kendine bırakmamasıyla, insan insanın kurdudur sözünü nasıl da haklı çıkarıyor.
Şuraya baksanıza, başkalarının değil kendi kendimizin bile efendisi olamıyoruz. Her zaman birileri tankı, topu, tüfeğiyle karşımıza dikilip, “Hayır öyle değil, böyle düşünecek, benim istediğim gibi yaşayacaksın” diyor.
Bugün 12 Eylül. Kemalist olduğunu söyleyen Kenan Evren’in nutuklarını, televizyondan fırçalarını dün gibi hatırlıyorum. 28 Şubat’ta dövülen, başlarındaki örtüler parçalanan kızlarımızı nasıl unutabiliriz? Ben üniversitedeyken hocalarımızdan gizli gizli çok namaz kıldık. Merdiven altlarında, izbe yerlerde, karton üstünde. Hatta bir gece namaz kılacak boş bir yer ararken lağım çukuruna düştüğümü şimdi gülerek hatırlıyorum.
Şimdi yaşanılanları ise söylemeye gerek yok.
Birinci Dünya Savaşı sonlarında Anadolu istila edilirken bilge bir Yunanlı şu mealde bir şeyler söylemişti: Yüz yıllarca önce biz Arap, Hint ülkelerine kadar her yeri köleleştirmiş, efendi olmuştuk. Sonra Osmanlı geldi biz köle, onlar efendi oldu, şimdi tekrar biz Türkleri köleleştirmeye ve yeniden efendi olmaya gidiyoruz. Bu ilkelliğimiz acaba daha ne kadar sürecek? Daha ne kadar birbirimizi öldürüp duracağız? Ne zaman insan gibi, hep beraber yaşamayı öğreneceğiz? Bugün biz onları köleleştirmeye ve efendi olmaya gidiyoruz. Ama bir gün yine şartlar değişecek ve yine onlar bizi köleleştirmeye gelecekler.
Sevgili Hasan,
Biliyor musun bugün bazı dindarların en büyük korkusu, bu solcular, Kemalistler gelse bu kin ve nefretle bize neler neler yaparlar.
Sahi be Hasan ben de merak ediyorum, siz iktidara gelince bizi hapislere atar, namazlarımızı, baş örtülerimizi yine yasaklar, camilerimizi kapatır mısınız?
Malum tek parti döneminde bunların hepsi yapılmıştı. Sonra 12 Eylül ve 28 Şubat’ta.
Biz ne zaman beraber yaşamayı, birbirimizi fikri, inancı, yaşama şekli ile kabullenmeyi öğreneceğiz?
Ahmet Altan görebilecek mi?
Sol tarafımda bir kanama hiç durmuyor. Altanlar, Ilıcaklar ve daha niceleri için hep onulmaz bir yara canımı acıtıp duruyor.
Hele Altan’ın gökyüzünü bir daha göremeyeceğim demesi beni çok dağıttı.
Sevgili Hasan,
Ben günümüz şartlarında iyi kitap okuyan bir dindar sayılırım. Halen de okumak, din benim hayatımın varlık sebepleri.
Lütfen seninle, sizin gibi düşünenlerle el ele verelim.
Ahmetler yeniden gökyüzünü görsün. Hiç kimseye düşünceleri, söyledikleri, yazdıkları için artık zulmedilmesin.
Daha ne kadar birbirimize zulmedeceğiz?
Nazımlar, Said Nursiler, Kemal Tahirler, Necip Fazıllar, Aziz Nesinler daha nicelerinin çektikleri yetmedi mi?
Daha ne kadar birileri benim namazıma, senin rakına karışacak be Hasan?
Yeter artık. Bu kadar salaklık, bu kadar ilkellik yeter.
Sen çağır Ahmet’i, Can Yücel de gelsin (o hepinizden iyi içer). Biz Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ile namazdan sonra geliriz. Siz rakınızı yudumlarken, beraber şiirden, hayattan, edebiyattan konuşalım biraz.
İsterseniz ben size Altan’ın belki yüz kişiye okuduğum Eksiklik yazısını okurum.
Aşk, mutluluk ve başarı üzerine konuşuruz.
Kayıtsız, korkusuz ve alabildiğine hür…
Dr. Levent Bilgi
*Bu yazı ocakmedya.com’dan aynen alınmıştır.