Fehmi Koru*
Dün değerli açıklamalar günüydü.
Milliyetçi kesitin iki temsilcisi, eskinin MHP’si ile o kesitin yenilikçi temsilcisi YETERLİ Parti ismine önderleri Devlet Bahçeli ile Meral Akşener bulanık ortamda zihinleri açacak açıklamalarla kamuoyu karşısına çıktılar.
Devlet Bahçeli seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesi konusunu kendisi ve partisi açısından açıklığa kavuşturmayı hedeflemişti.
Meral Akşener ise Cumhur İttifakı sözcülerinin ısrarla gündemde tuttukları “Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” sorusuna kendi ismine karşılık verdi.
İkisi de değerli açıklamalar bunlar.
Değer sırasına nazaran ele alayım.
Cumhur İttifakı, vaktinde yapılacak yahut tarihi erkene alınacak bir seçimde, rakiplerinin kimi aday göstereceğini merak ediyor. Fakat nasıl bir merak. Aylardır bu alanda çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. İstedikleri aday CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. O olmayacaksa CHP’li bilinen biri. Doğal üzerinde parti rozeti bulunan biri aday olacaksa öteki ittifak partilerinin de, 2018 seçiminde olduğu üzere, kendi genel liderleriyle seçime girmesi. Meral Akşener’in de “Ben adayım” diye öne çıkması…
İktidar cephesinin beklentileri bu yolda.
Farklı, kendi tabanlarından kaçan oyları da çekebilecek bir isim ortaya atıldığında kirpi üzere çabucak iğnelerini gösteriyorlar.
En güvendikleri isim de Meral Akşener. Onun seçim öncesinde “Ben kesinlikle aday olacağım” haline tekrar bürünmesi en büyük beklentileri…
Karşı cephe birden fazla adayla meydana çıkacak olursa kendi adaylarının seçilme bahtı olabileceğini düşünüyorlar.
Anayasal mahzur yüzünden yahut seçilemeyeceğini anlayınca adaylığını koymaması durumunda Tayyip Erdoğan yerine kimi aday gösterecekleri yolundaki soruları işitmezden geliyor Cumhur İttifakı çevreleri…
Meral Akşener dün beklentileri sıfırlayarak oyunu bozdu.
Okuyalım:
“Benim Sayın Erdoğan’la bir derdim yok. Düşmanım değil, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da düşmanı değil. Lakin bu ucube sistemin değiştirilmesi lazım. Parlamenter sisteme geçebilmek için Cumhurbaşkanlığının kazanılması gerekiyor. Benim kendi adıma en ufak bir planım yok. Türkiye’nin önünü tıkayacak bir hareketim olmayacak.”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun da son vakitlerde aday belirlemede ittifak içerisinde yer alan öteki partilerle birlikte hareket edileceğini vurguladığı görülüyor. Adayın niteliklerini belirten de o oldu. Akşener de son açıklamasında Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı prensiplere atıfta bulundu.
Akşener’in ‘ilkeler’ dediği nitelikler şunlar:
“Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü süratlice Meclis’e ve Başbakan’a teslim edecek bilgelikte biri olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi adıma lakin nefsine hâkim olabilen ve kendinden evvel ülkesini düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.”
CHP ve ÂLÂ Parti, adaylarının bu niteliklere sahip biri olmasında, uzlaşmış durumda.
Devlet Bahçeli ve seçim barajı konusu
Devlet Bahçeli, dün yaptığı açıklamada, seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesi talebinin anayasanın 67. unsurunda yer alan ‘temsilde adalet’ prensibini hayata geçirmek hedefli olduğunu söyledi. MHP’nin yüzde 10 barajına takılma üzere bir kaygısı yokmuş.
Biraz uzunca olacak, lakin okumaya paha:
“Yeni idare sistemine geçiş süreci muvaffakiyetle atlatılmıştır. Bu sürecin siyasi hesap ve ön yargılardan bağımsız halde yürütülmesi ve yeni sistemin sağlam temeller üzerinde bina edilmesi konusunda Cumhur İttifakı bütün düzgün niyet ve yapan halini göstermiş, buna da devam etmektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, ulusal iradenin adil ve hakkaniyetli biçimde TBMM’ye yansımasının bize nazaran iki yolu bulunmaktadır. Birinci yol, seçim barajının indirilmesidir. İkinci yol ise siyasi partilerin kurumsal kimliklerini koruma ederek seçim ittifakı yapmalarının yasal içeriğe kavuşturulmasıdır.”
Yasal içerik daha evvel sağlandı, artık de baraj aşağı çekilerek anayasal gereklilik yerine getirilmiş olacak.
Açıklama yerinde, lakin içinde tekrar bir müphemiyet barındırıyor.
MHP’nin oy takviyesiyle anayasa değiştirilerek yürürlüğe girmesi sağlanmış ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ cumhurbaşkanlığı seçiminde çıtayı oldukça yükseltti. Kazanabilmek için ‘yüzde 50+1’ oranında oy almak gerekiyor ve buna tek bir partinin ulaşması mümkün olmadığı için ittifak oluşturmak kural.
Cumhur İttifakı bu türlü bir mecburilik üzerine oluşturuldu.
İktidar cephesi ittifak kurunca muhalifler de Millet İttifakı’nı oluşturdu.
Bu sayede ittifak içerisinde yer alan partilerden biri seçim barajını aşınca öbür partiler için baraj kelam konusu olmuyor.
Yani aslında Cumhur İttifakı içerisinde yer almaya devam edecekse MHP’nin barajın yüzde 10 yahut yüzde 7 olmasını sıkıntı etmesi aslında gerekmiyor.
O halde?
Barajın aşağıya indirilmesi konusunda ısrarın sebebi ne?
Akla gelen birinci sebep, doğal olarak, şu sorunun yanıtında yatıyor: “Yoksa MHP önümüzdeki seçime gidilen günlerde ittifaktan ayrılmayı mı düşünüyor?”
Cumhur İttifakı iştirak halindeki iki partiye de şimdilerde yaramıyor; AK Parti’nin oylarında önemli düşüş yaşandığı üzere, milliyetçi oylar da ÂLÂ Parti’ye kayıyor. AK Parti’de bu duruma bakıp MHP ile iştirake son verilmesini seslendirenler çıktı. MHP daha sessiz, ama onun da bu durumdan keyifli olmadığını düşünmek için çok sebep var.
Önümüzdeki günlerde doğruluğu test edilecek ihtimal şu: MHP cumhurbaşkanı adayı göstermeyip AK Parti ile birlikte hareket etmekte mahzur görmese de genel seçime tek başına girmeyi yeğleyebilir.
Düne iki başkanın günümüz tartışmalarını etkileyecek iki açıklaması damga vurdu.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.