“Yalnızca İstanbul’da 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve iş yeri yakılıp yıkılmış, talan edilmiştir” denilen açıklamada, “Pogromda 60 kadın tecavüze uğramış, birçok kişi öldürülmüş, din adamları darp edilmiş, mezarlıklar tahrip edilmiş, on binlerce yurttaş baskılara ve can güvenliği tehdidine karşı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada 6-7 Eylül Türkiye’deki karanlık tarihin utanç sayfalarından biri olarak tanımlanırken, 6-7 Eylül olaylarının temellerinin 19’uncu yüzyılın son döneminden itibaren başlayan, bu ülkenin kültürel, sosyal ve iktisadi mirasını ortadan kaldırmaya yönelik mühendislik faaliyetlerinin bir parçası olarak hayata geçirildiği vurgulandı.
Yapılan yazılı açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı:
“1915’te soykırımından kaçarak kurtulan Ermenilerin yerlerine dönüşünün yasaklanması, 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi ve Vakıflar Kanunu gibi sistematik olarak hayata geçirilen politikalar, 6-7 Eylül Pogromu ile varlığını sürdürmüştür.
Pogromun devlet politikası olduğu ifade edildi!
Devlet içindeki karanlık güçler tarafından hayata geçirilen bu pogromun fitilini ateşleyen Mustafa Kemal’in Selanik’teki evine bomba atılması provokasyonunun, toplumsal linçin ve yağmanın bir devlet politikası olarak hayata geçirilişinin en utanç verici örneği olarak bu ülkenin hafızasında yerini almıştır. Nitekim eski Özel Harp Dairesi Başkanı ve MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu ‘6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı’ diyerek bu pogromun bir devlet politikası olarak hayata geçirildiğini ifade etmiştir.
Failler cezalandırılmadı
Üzerinden 64 yıl geçmesine rağmen, olayın failleri Cumhuriyet tarihindeki pek çok menfi olay gibi hiçbir ceza almamış, bilakis terfi ettirilerek ödüllendirilmiştir. Büyük bir katliamın yaşandığı, Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi vatandaşların ev ve işyerinin talan edildiği ve binlerce yıllık kolektif hafızasının yok edilmeye çalışıldığı 6-7 Eylül Pogromu şimdiye kadar resmi olarak kınanmadı ve tazminat veya özür için herhangi bir adım atılmamıştır. 2015 yılında, Atina’da bulunan İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu’nun TBMM’ye bu yöndeki çağrısına sessiz kalınmıştır.
Bu utançla yüzleşilsin
Bizler çok iyi biliriz ki, hesabı sorulmayan, yüzleşilmeyen bütün suçlar bir süre kendini tekrarlayarak halkların ortak geleceği için bir tehdide dönüşmektedir. Bu ülkenin kadim halklarına dönük hayata geçirilen bu utançla yüzleşilmesi, faillerin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdur olan kişilerin veya ailelerinin maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi, bu ülkede birlikte yaşamın olmazsa olmazıdır.
64’ünca yıldönümünde pogromda katledilen Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi yurttaşları saygı ve hüzünle anıyor, bu karanlık zihniyeti lanetliyoruz. Katliamlara, hafızasızlaştırmaya, talana ve yerinden edilmeye karşı mücadelemizi halklarımıza karşı sorumluluğumuzun bir gereği olarak kararlılıkla sürdüreceğiz.”