1990’lı yılların en acıklı öykülerinden birinde başroldeydi Konca Kuriş…
Hizbullah Terör Örgütü olarak bilinen ve 1990’larda Türkiye’yi adeta kana bulayan oluşumun kurbanlarından yalnızca biriydi… 38 gün boyunca azap görmüş, domuz bağıyla öldürülmüş ve kaybının 555. gününde Konya’da bir meskenin temeline gömülmüş biçimde bulundu ‘imanlı feminist’ Konca Kuriş’in cansız vücudu.
Cumhur İttifakı’na katılan HÜDAPAR’ın genel lideri Zekeriye Yapıcıoğlu’nun ‘Hizbullah bir terör örgütü değildir’ telaffuzları gün yüzüne çıkarken Konca Kuriş’in kıssası de ismini duyan duymayan herkes tarafından merak edildi.
Peki Konca Kuriş kimdir, neden ve nasıl öldürüldü? Hizbullah Terör Örgütü’nün öldürdüğü Konca Kuriş’in öyküsünü, Gaffar Okkan’ı ve 90’larda Türkiye’yi mercek altına alalım…
Yaşı 30’dan büyük olanların çok yakından bildiği üzere 1990’lı yıllar Türkiye’si hayli karanlıktı.
Faili meçhul cinayetler, beyaz Toros’la kaçırılanlar, domuz bağıyla azap edilerek öldürülenler, vefat konutları, tarikatlar, katliamlar, gözaltında ‘kaybedilenler’ ve kaçları… Her ne kadar nostalji hasretinde birinci sırada olsa da, 1990’lı yıllar o günleri yaşamış her bireyin için acıdan ibaretti.
Yazar, düşünür, eski imam ve müftü olan uzun yıllar TRT’de dini içerikli programlar yapan Turan Dursun dini eleştirdiği yazılarının akabinde köktenciler tarafından açıkça tehdit edildi ve 4 Eylül 1990 günü meskeninin önünde katledildi.
Din Bu serisiyle vefatından sonra tanıştığımız Turan Dursun, uzun yıllar müftülük yaptıktan sonra 2000’e Gerçek mecmuasında yazılar yazmaya başladı. Bu yazılarda İslam dinini ve Hz. Muhammed’i eleştiren Dursun, periyodun siyasi ikliminin de tesiriyle köktencilerin hücumlarına maruz kaldı. Ve 1990’lı yıllarda kaybettiğimiz pek çok aydın üzere meskeninin önünde suikaste uğradı.
2 Temmuz 1993 günü Türkiye vahim manzaralarla televizyonun önünde mıh üzere kaldı: Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a giden aydın ve sanatkarların kaldığı Madımak Oteli kalabalık bir küme tarafından ateşe verildi, 35 canımızın canlı diri yakıldığını gördük.
Başta Aziz Nesin’i maksat alan gerici kitle, makus niyetli gazetecilerin ve kanaat başkanlarının gazıyla evvel sloganlar attılar, sonra Madımak Oteli’ne taş fırlatarak camları indirdiler, son olarak ‘Laiklere ölüm’ sloganıyla otel ateşe verildi. İkisi otel vazifelisi, ortalarında Metin Altıok, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu üzere kıymetli aydınların yer aldığı 35 kişi canlı diri yakıldı. Dava vakit aşımına uğradı, Türkiye halklarının bir mukadderatı olan adaletsizlik burada da kendini gösterdi.
3 Kasım 1996’da devlet, polis-mafya ilgilerinin net bir biçimde ortaya döküldüğü bir kaza meydana geldi: Susurluk skandalı olarak tarihte yerini alan kazada Mercedes’i kullanan Hüseyin Kocadağ, üzerinde Mehmet Özbay geçersiz kimliği bulunan, Interpol Kırmızı Bülteni ile aranan Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay düzmece kimlikli, sevgilisi Gonca Us öldü.
‘Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık’ aksiyonlarını doğuran Susurluk skandalında DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtuldu. Kazanın akabinde kamuoyu, ‘devlet, siyaset, mafya’ üçgeninde yasadışı alakaların ortaya çıkarılmasını talep etti fakat adalet burada da unutuldu.
Ve postmodern darbe 28 Şubat…
Refah Partisi ve Hakikat Yol Partisi’nin koalisyonuyla kurulan hükümet sonrası Başbakan Necmettin Erbakan’ın açıklamaları, Kocatepe Camii’nde atılan ‘Şeriat isteriz’ çığlıkları, Aczmendilerin ayin manzaraları, Susurluk skandalı ve Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Kudüs Gecesi’nin akabinde 4 Şubat 1997’de Sincan’da askerler tanklarla gövde gösterisi yaptılar. İrticaya karşı tehdit niteliğindeki bu ‘postmodern darbe’yle Ulusal Güvenlik Konseyi bir dizi kararın uygulanmasını istedi. Uygulanmayan kararlar, imzalanmayan mukaveleler ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde geçen yılların akabinde istifalar geldi, yeni hükümet kuruldu, karanlık günler devam etti.
Dönemin siyasi iklimi ve Türkiye’nin gündemini anlamak ismine anlattığımız bu can sıkıcı olayların akabinde asıl problemimize gelelim: Konca Kuriş…
1961 yılında doğan Türk, Müslüman, araştırmacı, feminist müellif Konca Kuriş’in kıssasını anlatacağız bugün sizlere… Konca Kuriş, 1990’lı yılların karanlığında Kur’an’ın dogmatik bir biçimde yorumlanmasını eleştirdi ve bu tenkitlerinin sonucunda da öldürüldü.
Kendisini ‘imanlı feminist’ olarak tanıtan ve 1987 yılında Nakşibendi tarikatıyla tanıştıktan sonra “Sadece Kur’an” diyerek yoluna devam eden Koca Kuriş, İslami feminizmi sesli lisana getiren birinci isim oldu.
1980’lerde Türkiye’de alevlenen feminizm tartışmalarıyla hiç bakılmayan bir pencere açtı Konca Kuriş ve İslami feminizmi yüksek sesle lisana getirdi. Dini ve siyasi telaffuzlarıyla erkek egemenliğine karşı uğraş ederken, tıpkı vakitte içinde bulunduğu İslami çevreyi de eleştirdi.
Peki nasıl başladı Konca Kuriş’in kıssası ve 38 yaşında nasıl sonlandı?
Kızı Sırma’nın “Çocukluğundan beri anlaşılamamış bir kadın” olarak anlattığı Konca Kuriş şimdi 16 yaşındayken evlendi; gözyaşları içinde…
Dini inancı yok, evliliği kurtuluş olarak görüyor ve koyu bir biçimde inançlı olan Nakşibendi tarikatı mensubu kayınpederinin karşısına bu biçimde çıkıyordu: ‘İnanmam için bana Allah’ı göstermen gerekir.’ Ailede istenmeyen gelin ilan edildikten sonra Menzil’e götürüldü, Nakşibendi tarikatıyla tanıştırıldı, ve akabinde örtündü.
Kızı Sırma ile yapılan röportaj için tıklayabilirsiniz.
Zaman içinde İslamiyet’in farklı yüzleri ve yorumlarıyla tanıştı, Kur’an’ı temel aldı, başörtüsü taktı ve ibadetlerini yerine getirdi fakat tekrar de sorgulamaktan ve eleştirmekten de geri durmadı…
Geçen yılların akabinde sorgulamaya devam etti, Kur’an’ın dogmatik bir biçimde yorumlanmasını eleştirdi ve bir sempozyumda birinci radikal çıkışını yaptı: Kur’an çevirisi/yorumlarındaki erkek hâkim kültürden gelen anlayış ile bayana adeta ömür alanı tanımayan dar çerçeveli bakış açısını gündeme getirdi.
Oğlu Yahya ile yapılan röportaj için tıklayabilirsiniz.
“İslam’da örtünmek koşul değildir, hadislerle yola çıkmak yanlıştır, anlamadığınız bir lisanla dua etmenin yararı yoktur, bayanın regl iken namaz kılması ve oruç tutması günah değildir, bayan erkek yan yana ibadet edebilir, bayanlar cuma, bayram ve cenaze namazlarını kılabilirler.”
Bugün bile hâlâ tartışılan bu telaffuzları o gün lisana getiren Konca Kuriş’in tek gayesi erkek egemenliğini yıkmak; yazılar yazdı, televizyon programlarına katıldı, bayan sığınma konutlarına dayanak verdi, savaş aksisi mitinglerde uzunluk gösterdi; yani uğraşın her yerinde bayanı temsili etti.
“Sen Kur’an’ı tekrar mi yorumlamak, tekrar mi yazmak istiyorsun?”
İşte tüm bu siyasi iklim, Türkiye gündemi ve İslami feminizm temelli telaffuzların akabinde başlıktaki üzere bir dizi tehdit alan Konca Kuriş, 16 Temmuz 1998 günü eşi Orhan Kuriş’in etkisiz hale getirilmesinin akabinde bir gece yarısı meskeninin önünden kaçırıldı. Oğlu Yahya Kuriş’in anlatımıyla o gün şöyle yaşandı:
Annem kaçırılacağını biliyordu, hissetmişti sanırım. Sabah kalktı, garip bir biçimde müzik açtı, beni dansa kaldırdı ve dans etmeye başladık… Olağanda çok sevinçli bir bayan olan annem bana sarıldı, beni öptü, duygulandı ve gözleri doldu. Gün boyunca da yanından hiç ayırmadı beni. Akşam saat 17.30’da amcam bizi yaylaya götürmek için konuta geldi. Annem mesaisi olduğu için gelemeyeceğini söyleyince, ben de annemle kalmak istediğimi söyledim. Annem kardeşlerime sahip çıkmam gerektiğini söyledi. Bu türlü bir cümleyi, olağan bir vakitte kullanmazdı. Üzerine basa basa kardeşlerime sahip çıkmam gerektiğini söyledi. O günün gecesinde, kanser tedavisini üstlendiği bayanın oğlu, beraberinde getirdiği adamlarla kaçırdı annemi. Üç kişi konutumuzun önüne gelmişler, başına zorla silah dayadıkları babamı yere indirmişler.
Ve Konya’da boşaltılmış bir mesken, beton kaplı bir bodrum katı, altından çıkarılan cesetler…
Kaçırıldıktan sonra ailesi aylarca Konca Kuriş’in izini sürdü lakin rastgele bir şeye rastlayamadı. Tam 555 gün sonra 20 Ocak 1999’da Konca Kuriş’in cansız vücuduna ulaşıldığı bilgisi ailesine verildi. Teşhis edildi, domuz bağıyla azap edilerek öldürüldüğü anlaşıldı ve sonradan çıkan kasetlerle anlaşıldı ki Konca Kuriş 38 gün boyunca azaba karşın direndi.
İşkence seansları katilleri tarafından kaydedilen Konca Kuriş’in son kelamları şöyleydi: “Savunduğum fikirler yanlıştı lakin birtakım bireyler ve kümeler beni yönlendiriyordu. Ben de onların takviyesiyle kamuoyuna ulaştım. Hatta Amerikalı bir küme beni ülkelerine davet etti. Kaçırılmasaydım, Amerika’ya gidip konferanslar verecektim.”
Türk Hizbullahı Konca Kuriş’in kaçırılmasının, azap görmesinin ve vefatının sorumluluğunu şu cümleyle üstlendi: ‘İslam düşmanı ve laik-feminist Konca Kuriş, Allah ve Kuran-ı Kerim zıddı fiilleri ve telaffuzları nedeniyle Hizbullah savaşçıları tarafından kaçırılarak üslerimizde sorgulanmıştır. Dinsiz laik TC’nin resmi din telaffuzları ile talimatları paralelinde hareket eden ve siyonistlerce de kullanılan Konca Kuriş, Müslümanları kuşkuya sevk edecek fiiliyatlara giriştiği için şeri kararlar gereği cezalandırılmıştır.’
Dönemin sert siyasi ikliminden bugüne kalan Konca Kuriş’in bu mezarı…
Oldukça ağır bir gündemi olan ülkemiz, şimdilerde ise 10 Mart Cuma günü Resmi Gazete’de yayınlanarak resmiyete kavuşan ve ülkemizin Cumhurbaşkanı’nın belirleneceği 2023 genel seçimlerini konuşuyor.
Bildiğiniz üzere seçim yarışının iki büyük ittifakı var. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi, UYGUN Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin bir ortaya geldiği ‘Altılı Masa Millet İttifakı’ birisi de Ak Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisi’nin yer aldığı ‘Cumhur İttifakı’.
Altılı Masa’nın kendi içinde yaşadığı sorunlar vatandaşların başını karıştırırken şimdilerde sulh yaratıldı. Partilerin genel liderleri seçim çalışmalarına start vermek için gün sayıyor diyebiliriz.
Bu esnada Cumhur İttifakı’na katılmak istediğini söyleyen bir isim vardı. O da HÜDAPAR olarak bilinen Hür Dava Partisi’nin genel lideri Zekeriya Yapıcıoğlu.
Geçmişe dönüp baktığımızda Zekeriya Yapıcıoğlu’nun kimi konuşmalarına denk gelmek mümkün. Bu konuşmalardan birisinde Yapıcıoğlu, 1990’lara terör estiren Hizbullah’ı terör örgütü olarak görmediğini söylemişti.
1982 yılında kurulan Lübnan merkezli “Allah’ın partisi/Allah’ın Hizbi” manasına gelen Hizbullah ismiyle anılan terör örgütü, 1990’larda Türkiye’ye kan ve vahşet dolu günler yaşattı, üstte da anlattığımız üzere.
HÜDAPAR’ın Cumhur İttifak’ına katılmasının akabinde genel lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun eski telaffuzları ortaya çıktı ve Türkiye’ye tekrar o vahşet dolu günleri hatırlattı. 2008 yılında yapılan operasyon sonrası kaybının üstünden 555 gün geçen, 38 gün boyunca azap gören, azabın sonunda tehdit ve zorla niyetlerinin tam zıddı söyletilip kayda alınan ve domuz bağıyla öldürülen ‘imanlı feminist’ Konca Kuriş’i
Ve bu operasyonları düzenleyerek Hizbullah’a büyük bir darbe vuran, 5 muhafazasıyla birlikte 500’den fazla mermiyle öldürülen Diyarbakır Vilayet Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ismini tekrar gündeme taşıdı…
O karanlık günlerin bir daha hiç gelmemesi dileğiyle…