İran hükümeti ABD ile imzalanan 'nükleer anlaşması'ndaki taahhütlere uymayacağını açıkladı. Anlaşma ABD Başkanı Barrack Obama döneminde imzalanmıştı. Fakat Trump, anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmişti.
Söz konusu anlaşmada neler yer alıyordu? Detaylara birlikte bakalım.
İran hükümeti söz konusu anlaşmadaki hiçbir yükümlülüğe uyulmayacağını açıkladı.
Obama döneminde yapılan anlaşma neleri kapsıyordu? İran için hangi kısıtlamaları getiriyordu?
Obama döneminde imzalanan anlaşma ile dünyada, U-235'in yüzde 3 sıkıştırılmış halini içeren düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum, nükleer reaktör yakıtı üretiminde kullanılırken, yüzde 90 düzeyinde zenginleştirilmiş uranyum nükleer silah yapımında kullanılıyordu.
Anlaşmanın imzalandığı tarihte İran 20 bin santrifüje ve tonlarca uranyuma sahipti. Bunun birkaç ay içinde 8 ila 10 nükleer bomba yapmaya yeteceği iddia ediliyordu.
Anlaşmayla santrifüj sayısı 2026'ya kadar 10 yıl boyunca 5 bin 60 ile sınırlandırıldı.
Ayrıca İran'ın uranyum stoku da yüzde 98 düşürülerek 300 kilograma geriletildi.
İran'ın bu miktarı 2031'e kadar geçmemesi şartı getirildi. İran ayrıca uranyum stokunun zenginleştirilme oranını yüzde 3,67'de tutmayı kabul etti. Bu da sadece reaktör yakıtı üretiminde kullanılan zenginleştirilme oranıydı. Nitekim, anlaşma yürürlüğe girene kadar İran'ın tonlarca uranyumu Rusya'ya taşındı ve santrifüj sayıları da azaldı.
Anlaşmadan önce İran Arak kentinde ağır su nükleer tesisi yapımını sürdürüyordu. İran'ın karşısındaki ülkeler, ağır su reaktöründe harcanan nükleer yakıtın nükleer silah yapımında kullanılan plütonyum içermesi nedeniyle Arak'taki tesisin yok edilmesini istiyordu. Anlaşmayla İran, tesisin nükleer silah yapımında kullanılmayacak düzeyde plütonyum üretilmeyecek şekilde yeniden tasarlanmasını kabul etti. İran'ın 2031'e kadar yeni ağır su reaktörü inşa etmesine de izin verilmemesi maddesi anlaşmada yer aldı.
Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, İran'ın bu şartlar altında nükleer programını gizlice devam ettirme imkanını kaybedeceğini düşünüyordu. Bunun nedeni de İran'ın tesislerini uluslararası denetime açmayı kabul etmesiydi.
Anlaşma, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) yetkililerine, İran'ın nükleer güç tesislerinde denetim yapma hakkı sağladı. UAEA yetkilileri, anlaşma sayesinde santrifüjlerin üretimi, depolanması ve montajıyla ilgili tesislere erişim yetkisine sahip oldu.
ABD Başkanı Donald Trump, 2015'te başkanlık yarışına başladığında İran ile yapılan anlaşmaya itirazını hemen dile getirdi.
Obama yönetiminin imzaladığı anlaşmaya karşı çıkan Trump, Kasım 2016'daki başkanlık seçimi öncesi ve sonrasında anlaşmayı, “dünyanın en kötü anlaşması” olarak niteledi.
Anlaşmanın diğer taraflarından Fransa ve Almanya gibi ülkelerin liderleri Trump'ı anlaşmadan çekilmemesi için ikna etmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Trump, İran'ı ABD'nin düşmanı olarak gördüğü, anlaşmanın İran'ın balistik füze denemelerini kapsamadığı, anlaşmanın bitiminden sonra İran'ın yeniden nükleer silah elde etme imkanına sahip olabileceği ve “aslında daha iyi bir anlaşma yapabileceği” gibi gerekçelerle “Kapsamlı Ortak Eylem Planı”na karşı çıkıyordu.
Dünden bugüne anlaşmada kat edilen aşamalar neler oldu?
Şimdi ne olacak? Son yaşanan gelişmeler ile İran yukarıda bahsi geçen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmeyeceğini açıkladı.
Öte yandan, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi öldüren ABD'ye “kesinlikle askeri karşılık vereceklerini” söyledi.
İran devlet medyasına göre Esed rejiminin Güvenlik Konseyi Başkanı Ali Memluk ile bir araya gelen Şemhani, burada yaptığı konuşmada, Süleymani'nin öldürülmesine ilişkin, “İran’ın karşılığı kesinlikle askeri olacaktır. İran’ın cevabı, sadece askeri karşılıkla da sınırı kalmayacaktır.” ifadesini kullandı.