İsimleri Tarihe “Tek Kişilik Ordu” Olarak Geçen 5 Asker

Kimdir?

Lyudmila Mikhailovna Pavlichenko (12 Temmuz 1916, 10 Ekim 1974) 

12 temmuz 1916’da doğmuştur ve tam ismi Lyudmila Mikhailovna Pavlichenko‘dur. Kiev üniversitesinde tarih kısmında okumaktayken nişancılık yeteneğini geliştirmek için bir atıcılık kulübüne girmiştir. Almanya 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırdığında, istekli olarak orduya katılmıştır. 

Manikürlü tırnakları, giysileri ve bakımlı saçıyla model üzere görünen Pavlichenko‘yu karşınında gören kayıt subayı gözlerine inanamamış ve Pavlichenko‘dan orduya hemşire olarak hizmet etmesini istemiştir. Atıcılık dokümanını gösteren ve cepheye asker olarak gitmek istediğini belirten Pavlichenko  25. Piyade bölüğüne verilmiştir.

Haziran 1941’de, 24 yaşındaki Pavlichenko Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ni işgale başladığında Kiev Üniversitesi’nde tarih okuyordu ve dördüncü yılında idi. Tarih kısmında okumaktayken nişancılık yeteneğini geliştirmek için bir atıcılık kulübüne girdi. 

Piyade’ye katılmak isteyen Pavlichenko, birinci gönüllülerin ortasında yer aldı ve daha sonra Kızıl Ordu’nun 25. Piyade Tümeni‘ne atandı. Pavlichenko‘nun orduda bir hemşire olma seçeneği vardı fakat bunu reddetti. Kızıl Ordu’nun 2.000 bayan keskin nişancısından biri oldu. Bir keskin nişancı olarak, 3.5 teleskopik görme ile Tokarev SVT-40 yarı otomatik tüfek kullanarak, Belyayevka yakınında birinci iki düşman askeri öldürürerek vazifesine başladı.

Pavlichenko, Odessa yakınlarında yaklaşık iki buçuk ay savaştı ve 187 düşman askerini öldürdüğü kaydedildi. Almanlar Odessa‘nın denetimi kazandığında, onun birimi Kırım Yarımadası‘ndaki Sivastopol‘a gönderilmek üzere çekildi ve daha 8 ay boyunca savaştı. Mayıs 1942’de Teğmen Pavlichenko, 257 Alman askerini öldürerek Güney Ordu Kurulu tarafından gösterildi. II. Dünya Savaşı sırasında 309 Alman askerini öldürdüğü doğrulandı ve bu sayıya öldürdüğü 36 düşman keskin nişancısı da dahildir.

Kimdir?

Simo Häyhä (17 Aralık 1905 -1 Nisan 2002), 

Kızıl Ordu tarafından Beyaz Vefat  diye bilinen bir Fin keskin nişancısıdır. Kış Savaşı’nda modifiyeli bir Mosin-Nagant kullanarak bir savaşta onaylanmış en yüksek sayıda (505) düşman askeri öldürme rekoruna sahiptir.Ayrıca daha sonrasında hafif makineli bir tüfek olan 9mm’lik Suomi ile 200 düşman askeri öldürerek, teyit edilmiş toplam öldürülen asker sayısını 705‘e çıkartmıştır ve bu sayıya 100 günden daha az bir müddette ulaşmıştır.

Häyhä,  Finlandiya-Rusya hududuna yakın Rautjärvi kasabasında doğdu ve askeri hizmeti 1925 yılında başladı. Savaşa girmeden evvel Häyhä, bir çiftçi ve avcıydı. 20 yaşına gelince Fin milis kuvvetlerine katıldı ve Viipuri ilindeki atıcılık sporlarında keskin nişancılık yeteneğiyle birçok muvaffakiyet elde etti. Çiftlikteki meskenini atıcılık kupaları ile doldurdu.

Kış Savaşı boyunca(1939-1940) keskin nişancı olarak Fin Ordusunda 6.Bölük 34.Piyade Alayı Kollaa’da Kızıl Orduya karşı misyon yaptı. Hava sıcaklığının -40 ile -20 °C ortasında iken beyaz kamuflajı ile doğrulanmış 505 doğrulanmamış 37 Sovyet askerini öldürmüştür.Ayrıca gün ışığının az olduğu bir devirde günlük ortalama 7 düşman askeri öldürerek(Bir günde en fazla 25 Sovyet askeri vurmuştur) kayda paha bir muvaffakiyet elde etmiştir.

Rus imali olan Mosin-Nagant tüfeğinde farklı bir dürbün kullanmayıp (Bunun sebebi mevcut olan optik dürbün yüzünden nişan alıp atış yapmak için başını daha üst çıkarması gerekirdi bu da gaye olma riskini arttıran bir dezavantajdı ayrıyeten mevcut optik dürbün buğulanabilir ya da dürbüne vurabilecek bir ışığın yansıma yüzünden yerini muhakkak edebilirdi.) mevcut olan demir nişangahı kullanmıştır.

Sovyetler keskin nişanlar ve topçu atışı takviyesi ile Häyhä‘yı durdurmaya çalıştılar. Bunun sonucunda 6 Mart 1940‘da bir Rus askeri tarafından çenesinin sol altından vuruldu. Häyhä askerler tarafından bulunduğun da yüzünün altı parçalanmış fakat ölmemişti. Kendine geldiği gün olan 13 Mart ‘ta ilan edilen barış antlaşması ile savaş sona erdi. Bu olayın sonrasında aldığı yaralanmalar yüzünden öldüğü söylentisi yayıldı. 

Jyväskylä ve Helsinki‘de uzun tedaviler ve ameliyatlar geçirdi. Savaştan kısa bir müddet sonra Häyhä, Mareşal Carl Gustaf Emil Mannerheim tarafından Onbaşı ve akabinde da Asteğmen rütbesine terfi ettirilmiştir. Daha öncesinde Finlandiya Askeri tarihinde hiç kimse bu kadar süratli bir biçimde terfi almamıştır.

Kimdir?

Alvin York (13 Aralık 1887 – 2 Eylül 1964)

Babası William York Kasım 1911 yılında öldüğünde, Alvin küçük kardeşlerinin bakımını üstlenerek annesini yardımcı oldu. İki ağabeyim vardı lakin evlilerdi. Ve aileye yararları yoktu.  Aile gelirini arttırmak için Alvin birinci evvel Harriman, Tennessee’de bir demir yolu inşaatında çalıştı.  Çok yetenekli bir personeldi. Ancak alkol sorunu yaşamaya başlamıştı. Alvin o sıralarda takıldığı batakhanelerde bir çok arbedeye karıştı ve tekraren tutuklandı. Bir pasifist ve Protestan mezhebinin mensubu olan Annesi onu düştüğü bataktan çıkarmak için çok uğraşmıştı. Sonunda bir hengamede en yakın arkadaşı öldürülünce bu ortamlardan uzaklaştı. 1917 yılı geldiğinde askerliğe çağrıldı

Askere girdikten bir müddet sonra, makineli silahlarla çok sıkı korunan ve Alman demir yolları üzerinde stratejik bir nokta pozisyonunda olan bir bölgeyi ele geçirme misyonunu alan 17 askerden biri de Alvin York‘tu.

17 asker ele geçirme buyruğunu aldıkları yere yaklaşırken fark edildiler. Üzerlerine ateş açıldı ve dokuz kişi kesimlere bölündü. Geriye kalanlar da kaçmaya başladı fakat York tek başına orada kalakalmıştı. 32 ağır makineli silahtan üzerine ateş yağıyordu. Daha sonradan günlüğüne olayla ilgili şu satırları yazdı:

“Bir ağacın gerisine saklanmak ya da bir yere kaçma üzere bir olasılığım yoktu. Diz çökmeye ya da yere yatmaya bile  zamanım olmadı. Yalnızca elimden gelenin en uygunuyla Almanlara hak ettikleri şeyleri verdim. Gördüğüm her Almanı öldürüyordum. Birinci evvel meyilli bir yerden ateş ediyordum daha sonra da uzanarak ateş etmeye başladım. Evimdeyken bu konumda kuşlara sapanla birşeyler atardım. Kuşlardan daha büyük olan Almanları vurmak güç olmadı.”

York‘un karşı ateşi 20’den fazla askeri öldürdü. York’u öldürmek için Alman kumandanlardan birisi beş kişiyi görevlendirdi. Lakin York, 45’lik Colt’unu çıkartıp bu beş kişiyi öldürdü 

Bu noktadan sonra Kumandan Paul Jurgen Vollmer, York’a İngiliz olup olmadığını sordu. 1. Dünya Savaşı’nda pek dikkate alınmayan Amerikanlar yüzünden Vollmer bu türlü bir soru sormuştu. York Amerikan olduğunu söylediğinde kumandan ateş etmeyi keseceğini bildirdi. 10 dakika sonra 133 esir Alman askeriyle birlikte, York birliğine geri döndü…

Kimdir?

Seyit Ali (Eylül 1889 -1939)

1889 yılının Eylül ayında Balıkesir’in Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babası Abdurrahman, annesi Emine idi.

1909 yılında Osmanlı Ordusu’na katıldı. Balkan Savaşı’nda çarpıştı. I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Çanakkale Cephesi’nde topçu eri olarak misyona başladı. 18 Mart 1915’te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için akına geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası’nda vazifeliydi. Türk topçusunun ağır karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinindöktüğü mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı

Bunun üzerine Seyit Ali 275 kilogram tartısındaki top mermilerini sırtlayarak  top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, birinci iki atışta Bouvet’e hafif birtakım hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında Fransız zırhlısı Bouvet‘e ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su bölümünün biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret Mayın Gemisi’nin döktüğü mayınlardan birine çarptı. 

Bouvet de bu yaradan kısa bir mühlet sonra alabora olarak battı. Bu muvaffakiyetinden ötürü onbaşılık unvanı verildi. Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı’dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini kaldıramadı. Sonra Seyit Ali Onbaşı “Tekrar savaş çıksın, tekrar kaldırırım” dedi. Bundan sonra lakin fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.

Savaşın sona ermesi ile 1918’de köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soyadını aldı. Seyit onbaşı 1939 yılında verem hastalığı yüzünden hayatını kaybetti.

Kimdir?

Fatma Seher Erden (1888- 2 Temmuz 1955)

1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Dervişlerden Ahmet Beyefendi ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde kendi ailesinden dokuz-on bayanla birlikte savaştı. Eşi Binbaşı Ahmet Bey’in Sarıkamış’ta şehit olduğu haberini aldıktan sonra memleketi Erzurum’a döndü.

1919’daki kongre günlerinde, Mustafa Kemal‘le şahsen görüşebilmek için Sivas’a gitti. Milis Müfreze Kumandanı olarak batı cephesinde görevlendirildi. Aldığı talimatla İstanbul’a gitti, silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. İzmir’in Yunan işgaline uğraması üzerine İzmir’e geçerek kurtuluşu için savaştı.

Kara Fatma, Mustafa Kemal’den aldığı talimatla İstanbul’a gelmiş, Topkapı Pire Mehmet ve Laz Tahsin ile birlikte on beş kişilik çete kurmuş, köylü kıyafeti giyerek Haydarpaşa’dan trene binip İzmit’e inmişler ve iş bulmaya gelen muhacir görünümünde sayılarını arttırmaya çalışmışlardır. Kısa vakitte doksanaltı kişi olmuşlar, Üsküdarlı Albay Neşet Beyefendi buyruğunda savaşmışlar, askeri bakımından önemli olan Fındıktepe’yi düşmandan temizleyerek buraya Türk bayrağını dikmişlerdir.

Kara Fatma dokuz yaşındaki kızı Fatma, oğlu Seyfettin kardeşleri Süleyman ve Mehmet Çavuş ile davulcular ormanında gizlenmiş olan yüz elli kişilik çetenin başına geçen Kara Fatma Gül-Bağçe, Mecidiyye, Orhaniyye, Arpalık köylerinin imam ve muhtarlarıyla ileri gelenlerini ormana celbettirdi. Onlara “Ben Kara Fatma’yım sizin ırzınızı malınızı ben koruyacağım” dedi. “Köylüler şad döndüler. Kara Fatma bir taraftan sabanca havalisinde silah satın alıyor. Bir taraftan da civar köylerden gelen delikanlıları çetesine yazıyordu. Mevcudu dörtyüz sekseni bulmuştu.”

İstiklâl Harbi başlangıcından, Anadolu’nun düşmandan temizlenmesine kadar Doğu ve Batı cephelerindeki savaşların birçoklarına katılmış olan Kara Fatma 4 kere yaralanmış, Yunanlılar’ın elinde ondokuz gün esir kalmış. Rütbesi Üsteğmenliğe yükseltilmiştir.

700 erkek ve 43 bayandan oluşan müfrezesi ile I., II. İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi ile Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde çarpıştı.Büyük Taarruz’un birinci günlerinde General Trikopis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yine müfrezesinin başına geçti; Bursa’nın Yunan işgalinden kurtuluşunda rol oynadı. Bir kezinde, onbaşı olduğunda neredeyse yalnızca bayanlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir atak düzenledi ve ortalarında bir Yunan subayı toplam 25 esir askerle geri döndü

İstiklâl harbinde silah kullanan canla başla çalışan mücahit bayanlarımızın önde gelenlerinden olan, hayatının son yılları dayanılmaz maddi ıstıraplar içinde geçen Kara Fatma kendisine vatanı görev tertibinden 17 Şubat 1954’de aylık bağlanmasının sonraki yılında 1955’te vefat etmiştir.

Kaynaklar:

http://www.cracked.com/article_21840_5-real-soldiers-who-were-walking-super-weapons.html/?utm_source=facebook&utm_medium=fanpage&utm_campaign=new+article&wa_ibsrc=fanpage

http://tr.wikipedia.org/

http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-42/bursanin-kurtulusuna-imza-atmis-bir-mucahit-kadinimiz-kara-fatma-fatma-seher