Saadet Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Lideri Tayyip Erdoğan‘ın hekimlerle ilgili açıklamalarını eleştirdi. Çalışma şartları nedeniyle tabiplerin kamu misyonuna devam edememeleri konusunda, “giderlerse gitsinler” diyen Erdoğan’a seslenen Karamollaoğlu, “Ne yapacaklarmış? Karşılığında daha ucuza çalışan ülkelerden hekim transfer edecekmiş! Senin aklına şaşayım ya! Tabip almak o kadar kolay mı?” dedi.
Karamollaoğlu, “Akaryakıta gelen artırımları takip edemez olduk. En temel gereksinim unsurlarında tehlikeli bir pahalılık kelam konusu. Tüm bunları dünyadaki global gelişmelere bağlayan iktidarın elinde bir müddettir artık somut bir mazeret var. Başta petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, iktidarın ülkemizdeki hayat pahalılığındaki sorumluluğunu üzerinden atmak için kullanışlı yeni bir mazeret olmuş üzere görünüyor. Halbuki; hayat pahalılığının sebebi Rusya-Ukrayna savaşı değil, AK Parti’nin gerçeklere karşı yürüttüğü savaştır. Hayat pahalılığının sebebi, AK Parti’dir, Erdoğan iktidarıdır.” sözlerini kullandı.
Temel Karamollaoğlu’nun haftalık basın toplantısında yaptığı açıklamalardan başlıklar şöyle:
“8 Mart; bayanın hak çabasıdır, emek uğraşıdır, adalet mücadelesidir”
“8 Mart; bayanın hak uğraşıdır, emek gayretidir, adalet çabasıdır. Bayan, toplumun ana direğidir. Zira toplumun temeli aile, ailenin temeli ise bayandır. Bayanın ihmal edildiği, haklarının gasp edildiği, şiddete, ayrımcılığa, sömürüye, istismara maruz kaldığı bir toplumun sağlıklı gelişebilmesi mümkün değildir. Bayana yönelik, şiddet, ayrımcılık, istismar ve bayan cinayetlerinin son bulacağı, ülkemizin kanayan yarası olan bu hadiselere son vereceğimiz günleri temenni ediyorum.”
“Gıda enflasyonunda Lübnan, Venezuela ve Surinam’ın akabinde 4. Sırada geliyor ülkemiz”
“Muhterem arkadaşlar; iktisat insanımızın canını yakmaya devam ediyor. Tüm ekonomik göstergeler, sayılar olumsuz bir tablo çiziyor. Elbette birçok istatistik verilebilir; ancak yalnızca şu istatistik dahi epey can yakıcıdır. Eurostat datalarına nazaran; ülkemizde kırmızı et, balık yahut tavuk yemeye gücü yetmeyenlerin oranı yüzde 37,3… AB ortalamasının yalnızca yüzde 8 civarında olduğu bu kâfi beslenme datalarında de; her olumsuz istatistikte olduğu üzere yeniden dorukta yer alıyoruz. Türkiye besin enflasyonu sıralamasında da tepeye yerleşmek için ağır bir uğraş gösteriyor. Besin enflasyonunda Lübnan, Venezuela ve Surinam’ın akabinde 4. Sırada geliyor ülkemiz. Tarıma elverişli, münbit topraklarımız var fakat vatandaş ucuz yağ alamıyor, ekmek için kuyruğa giriyor, mevsimindeki yaş sebze-meyveyi dahi sofrasına koyamıyor. Lakin epey işin sorumlusu iktidar değil, muhalefet! Kim diyor bunu? Sn.Cumhurbaşkanı! İnsanın aklına; “aklını peynir ekmekle mi yedin ya!” demek geliyor!”
“Bu kadar beceriksizliğin sebebi olarak muhalefeti görmek, başka bir garabettir”
“Yönetimde siz olacaksınız, kararları siz alacaksınız, sonra da diyeceksiniz ki; “esas müsebbip muhalefet!” Allah’tan korkun bile diyemiyorum; yalnızca aklınızı başınıza devşirin ya! Bu kadar beceriksizliğin sebebi olarak muhalefeti görmek, farklı bir garabettir! Dünya’da bu türlü bir iktidara rastlayamazsınız! 19 sene iktidarda olacaksınız, sonra diyeceksiniz ki; “bugün Türkiye’nin karşılaştığı sorunların tamamı muhalefetin omuzlarındadır.” Sabah ekmek kuyruğu, gün içerisinde yağ kuyruğu, gece yarısı akarkayıt kuyruğuna giriyor insanımız. Ve tüm bunların müsebbibi muhalefet(!) Hele besindeki yoksulluğu, ezayı anlamak mümkün değil! Besinin üreticisi tarımdır, çiftçidir. Tarım kesimi, besin üretiminin temelini oluşturur. Bu da direkt doğruya toprağı işlemekle mümkündür. Topraklarımızın büyük bir kısmı, yüzde 10’dan fazlası işlenmiyor! Orada yetiştireceğimiz buğdayı gidip dışarıdan satın alıyoruz. Bu ne garabet, bu ne beceriksizlik! Bir de kendi beceriksizliklerini görmeyince iktidar, düzeltme imkanı ortadan kalkıyor.”
“Doktor almak o kadar kolay mı?”
“Şu hekimlerimizin haline bir bakalım… Tabibi, taban fiyat düzeyini dikkate alarak, 4,5 milyon ailenin toplumsal yardım aldığını, 400-500 lira, bir kısmı da 1000-1500 lira civarında, bir fiyata mahkum olduğunu bildiği için iktidar; “şu hekimlere bir bakın, 8-9 bin lira para alıyorlar, bunu da beğenmiyorlar; yurt dışına gitmek istiyorlar, giderseniz gidin!” diyorlar! Ne yapacaklarmış? Karşılığında daha ucuza çalışan ülkelerden tabip transfer edecekmiş! Senin aklına şaşayım ya! Tabip almak o kadar kolay mı? Gelir, kendi ülkesinde geçinemediği için, orada düşük fiyatla çalıştığı için burada 6-7 bin lirayı çok görenler gelir lakin; uzmanlar gelmez, ihtisas sahibi beşerler gelmez! Yeni gelenler hiçbir vakit, uzman bir hekimin yerini alamaz! İhtisas sahibi olmak için mezun olacaksın, en az 5 sene ihtisas göreceksin, yani pratisyenlik yapacaksın, uzmanların yanında göreceksin, ihtisas kazanacaksın ve marifet kazanacaksın, sonra uzman olacaksın… Uzmanlık da çabucak o denli senin 5 sene sonra en uygunu olduğun manasına gelmez; orada da 3-5-10 sene sonra; “bu alanda en güzel tabiplerin ortasında bu da var” denilecek. İşte onun da karşılığını vermek mecburiyetindesin! Tabiplerin çalışma koşulları herkese benzemiyor ki… Benim de yakınlarım var.. Bir tabip düşünün, nöbete gidiyor 24 saat nöbette kalıyor, gerisinden da olağan mesaisini yapıyor 8 saat, bazen 12 saat; tam 36 saat çalışıyor hekimler.. Bunu görmeyeceksiniz; sonra da tabiplere; “nereye giderseniz gidin” diyeceksiniz. El-insaf! Devleti yönetenler, kendi insanına bu türlü bir muamele yaparsa; bu ülkede ihtisas sahibi kimse kalmaz!”
“Siz, doktora daha yoksulluk hududunda dahi bir sayı veremiyorsunuz ya!”
“Devletin kendi sayılarına nazaran bile bugün açlık hududu 4 bin 500 lirayı geçti, yoksulluk hududu a 12 bin 500 lira civarında. Sendikaların yaptığı araştırmalarda ise, ki onlar bunu daha gerçek tespit ediyorlar, yoksulluk hududu 15 bin lira… Siz, doktora daha yoksulluk hududunda dahi bir sayı veremiyorsunuz ya! Bizim gayemiz, bizim yönettiğimiz Türkiye’de, hele bunlar üzere 19 yıl değil, 9 yıl iktidarda kalsak; emin olun, minimum fiyat yoksulluk sonunu geçer… “Ne kadar abarttın” diyebilir kimileri, yok arkadaş! Biz Erbakan Hocanın talebeleriyiz.. Lakin iktidarda bulunanlar minimum fiyatın biraz üzerinde maaş alan doktora diyor ki; “razıysan çalış, yoksa istediğin yere git; senin emeğine gereksinimim yok!” Bu başla sen yarın Türkiye’de hekim bulamazsın! Sonra da acemilere kalırsın! Bu türlü devlet yönetilmez, bu türlü ülke yönetilmez, bu türlü bir anlayışla sorunlara yaklaşılmaz! “
“Hayat pahalılığının sebebi Rusya-Ukrayna savaşı değil, AK Parti’nin gerçeklere karşı yürüttüğü savaştır”
“Akaryakıta gelen artırımları takip edemez olduk. En temel muhtaçlık unsurlarında tehlikeli bir pahalılık kelam konusu. Tüm bunları dünyadaki global gelişmelere bağlayan iktidarın elinde bir müddettir artık somut bir mazeret var. Başta petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, iktidarın ülkemizdeki hayat pahalılığındaki sorumluluğunu üzerinden atmak için kullanışlı yeni bir mazeret olmuş üzere görünüyor. Halbuki; hayat pahalılığının sebebi Rusya-Ukrayna savaşı değil, AK Parti’nin gerçeklere karşı yürüttüğü savaştır. Hayat pahalılığının sebebi, AK Parti’dir, Erdoğan iktidarıdır. Eylül’den bu yana kurda bir artış olmasaydı mazot fiyatı bugün 12,0 lira civarında olacaktı. Şayet mazota 10-12 lira fazladan para ödüyorsak bilinmelidir ki; bunun yarısını yalnızca kurdaki artıştan ötürü ödüyoruz. Pekala kuru kim artırdı? Türk Lirası’nın bedelini kim düşürdü? Paramızı pul haline kim çevirdi? Uyguladığı yanlış iktisat siyasetleriyle kuru artıran AK Parti’den oburu değildir. “
“Siz bir ‘Don Kişot Sanrısı’ yaşamaktasınız”
“Muhterem arkadaşlar; bu makûs gidişata sebep olanlar, bir de muhalefet partilerinin bir ortaya gelerek vatana ihanet planları kurduğunu söylüyorlar. Akıl alır üzere değil! Muhalefet, meseleleri nasıl çözeriz diye bir ortaya gelirken vatan haini lakin siz; artırım üstüne artırım yaparken, ülke kaynaklarını yandaş şirketlere peşkeş çekerken, israf ederken millet sevdalısı oluyorsunuz o denli mi? Allah aşkına, Türkiye’nin altı partisine vatan haini demek nasıl bir akıl tutulmasıdır? Aklınızdan bir senaryo uyduruyorsunuz; diğerlerini hain, kendinizi kahraman zannediyorsunuz. Sizin benzediğiniz bir kahraman varsa o da olsa olsa Don Kişot’tur! Siz bir “Don Kişot Sanrısı” yaşamaktasınız. Sizin durumunuz bu! Kendisini şövalye zanneden Don Kişot üzere siz de kendinizi memleketin yegane kurtarıcısı zannediyorsunuz! Oysa ne Don Kişot şövalye ne de siz kurtarıcısınız! Yel değirmenlerini insanlara kötülük yapan devler sanarak saldıran Don Kişot üzere siz de aklınızdan uydurduğunuz soğan, patates, lobilerini gerçek görerek saldırıyorsunuz. Meğer ne yel değirmenleri birer dev ne de hayalinizde savaştığınız lobiler gerçek! İşte bu Don Kişot Sanrısı yüzünden; muhalefeti hain, karşınızda olan herkesi ve her şeyi düşman ve kendinizi ise tek kahraman olarak görüyorsunuz. Şunu ekleyeyim, bu sanrıdan uyan(a)mamanızın en büyük sebebi ise şu: Don Kişot’un daima yanında bulunan ve gerçeklerin farkında ancak durumdan mutlu olduğu için ona ayak uyduran bir yol arkadaşı Sancho (Sanço) vardı. Sizin etrafınızda da umulmayacak kadar fazla Sanço var. O yüzden size nazaran altı tane partinin vatan haini olması da olağan, iktisadın güllük gülistanlık olması da! Avrupa’nın Türkiye’yi kıskanması da pek olağan, Türkiye’de yoksulluğun bittiğine inanmak da! Ancak siz kurduğunuz hayal aleminden mutlusunuz diye biz ülke olarak bu makûs gerçekleri yaşamaya mecbur olamayız, olmayacağız. Birinci fırsatta iktidarı bize bırakacak; yaşadığınız Don Kişot sanrısıyla baş başa kalacaksınız!”
“Herzog’a ne diyeceğiz?”
“Gündemin değerli başlıklarından birisi de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyaretidir. Bu ziyaret gündeme gelince, benim de aklıma yıllarca evvel Polonya’dan İsrail’e göç eden, Varşova’da Nazi kamplarından kurtulmuş, 1982 Ağustos’unda Beyrut’u bombalayan İsrail güçlerini protesto için açlık grevi yapan Dr. Sherzman’ın, İsrail basınına yazdığı mektup geldi; kısa bir kısım okumak istiyorum. “Çocukluğumda Varşova gettolarındaki personel kamplarından geçerken dehşet, açlık ve aşağılanmışlık hislerini çok çektim. Bugün bir İsrail vatandaşı olarak, kentlerin, kasabaların ve mülteci kamplarının sistematik yıkımını kabullenemiyorum. İnsanların teknolojik bir vahşetle bombalanmasını, yok edilmesini ve öldürülmesini kabullenemiyorum. Bugün, o günleri hatırlatan çok fazla sesler duyuyorum; harp sayesinde tonu yükseltilmiş sesler… Bugün “pis Araplar” tabirini işitince; “pis Yahudi” sözcüğünü hatırlıyorum. Bugün kapalı bölgeler terimini duyuyor; gettoları ve toplama kamplarını hatırlıyorum. “İki ayaklı hayvanlar” tabirini işitiyor; ve “Untermensch” yani “gelişmemiş insan” tabirini hatırlıyorum. Kuşatmayı daraltmak, bölgeyi temizlemek, teslim olması için kentleri dövmek sözcüklerini duyuyorum ve ben acı, ıstırap, yıkım, mevt, kan ve katliamları hatırlıyorum. İsrail’de gördüğüm çok fazla şey, bana çocukluğumdaki pek çok vahşeti hatırlatıyor.” Bu kelamlar Nazi zulmünü görmüş, İsrail’e göç eden insaf sahibi bir Yahudi’ye ilişkin.. Artık biz o Yahudi devletinin Cumhurbaşkanını bu iktidar vaktinde ikinci sefer konuk ediyoruz! Ne diyeceğiz kendisi geldiği vakit? Bunları hatırlatabilecek miyiz? İşte ben hatırlatıyorum!”
“Garibanlar, ezilenler düşman; onları ezenler, onlara azap edenler, bombalayanlar dost!”
“Mesele İsrail Cumhurbaşkanı değil, sıkıntı onun buraya davet edilmesi, gelmesi… 14 yıl sonra bu seviyede birinci ziyaret… Meclis’te tekrar alkışlatacaklar! Çok farklı bir noktaya geldik. Bugünkü iktidarın dostları ve düşmanları belli! Dostlarımız: İsrail, ABD ve Rusya oluyor. Düşmanlarımız ise; dostlarımız olması icap eden Suriye, Mısır ve öteki İslam ülkeleri.. Allah akıl fikir versin! Garibanlar, ezilenler düşman; onları ezenler, onlara azap edenler, bombalayanlar dost! Bu türlü bir duruma geldik! çok net söylüyorum, şayet İsrail ile münasebetleriniz normalleşiyorsa; bilin ki, Filistin’le anormalleşiyordur. İsrail ile bağlarınız normalleşiyorsa, Gazze’de başına fosfor bombası atılan Müslümanlarla anormalleşiyordur. Bunun öbür hiçbir izahı olamaz. Gazze’ye uygulanan abluka mı kalktı? İsrail işgal ettiği Filistin topraklarından çekilme kararı mı aldı? Filistinlilere uyguladığı soykırımdan vaz mı geçti? Çok net söz ediyorum: İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmeden, yağmaladığı toprakların, canına kıydığı Filistinli pakların hesabını vermeden, Filistin topraklarında, bağımsız Filistin devleti kurulmadan; İsrail ile alakalar hiçbir kural altında normalleşemez! Anormallikler, olağan olarak nasıl vasıflandırılabilir! Sizin ikili bağlarınız normalleşebilir, içinize siniyorsa, ki siniyor anlaşılan, vicdanınız el veriyorsa alın hayrını görün! Ama biz bütün gücümüzle bunun karşısında olacağız.”
