Karar Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras, Diyarbakır’da çocuklarının dağa kaçırıldığını iddia ederek HDP İl Başkanlığı önünde oturma eylemi yapan annelere/ailelere dair asıl problemin eylemin AKP’nin propaganda kampanyası gibi görünmesi olduğunu söyledi.
Kiras, “Evlatları için ortaya atılan annelerin doğal ve masum eyleminin hükümetin ‘kayyım’ girişimlerine paralel bir ‘siyasi kampanya’ gibi algılanmış olmasında problem. İktidarın tutumunun da bu kuşkulara hak verdirir biçimde olma” ifadesini kullandığı “Diyarbakırlı anneler umurumuzda mı?” başlıklı yazısında şunları kaydetti:
Başka konularda hak ihlallerine duyarlık gösteren bazı kişiler ve gruplar evlatları PKK’nın elinde olan annelerin feryadına kulak mı tıkıyor? Muhalefet İstanbul seçimlerinde İmamoğlu’na oy veren HDP’lilere diyet borcu olduğu için mi bu konuda sesini yükseltmiyor? İktidar cenahında bu iddialar seslendiriliyor günlerdir. Haklı mı bu suçlamalar?
Bana sorarsanız problem öbür partilerin desteklerinin fazla görünür olmayışında değil, asıl problem annelerin eyleminin iktidar partisinin propaganda kampanyası gibi görünmesinde.
Evlatları için ortaya atılan annelerin doğal ve masum eyleminin hükümetin “kayyım” girişimlerine paralel bir “siyasi kampanya” gibi algılanmış olmasında problem. İktidarın tutumunun da bu kuşkulara hak verdirir biçimde olması. Annelerin masum eylemine birtakım siyasi hesapları işin içine karıştırmadan destek olmak mümkün değilmiş gibi…
İktidar çevresinin annelerin eylemine coşkuyla sahip çıkarken bunu seçim dönemindeki “muhalefeti HDP üzerinden dövme stratejisi” doğrultusunda değerlendirme niyeti taşıdığını düşündürtmesi…
Diğer yandan, daha önce bu konularda pek duyarlık gösterdikleri hatırlanmayan bazı kalemler ve belirli bir medya grubunun büyük bir coşkuyla bu eyleme sahip çıkışındaki inandırıcılık konusu…
Daha önce bırakın HDP’yi, PKK’nın kanlı cinayetlerine bile ses çıkarmayan, dağdakilere toz kondurmayan, terör eylemlerinin günahını güvenlik güçlerine çıkaran bazı kalemlerin bu kampanyada baş rollerde görünmeleri…
Hasılıkelam, milli bir meselenin siyaset malzemesi yapılmasında asıl problem. Siyaset uğruna, sanki AK Parti ve MHP yönetimleriyle Perinçek grubu dışında bu ülkede bölücü teröre karşı duyarlı hiç kimse yokmuş, geri kalan herkes iktidarı devirmek için PKK ile işbirliği yapıyormuş gibi korkutucu ve gerçek dışı bir tablo çizilmesinde…
***
Ancak ne olursa olsun muhalefetin bu konuyu iktidarın inhisarına terk etmesi “siyaseten intihar” olur. Aslında CHP’den ve İYİ Parti’den toplumun hassasiyetlerine tercüman olacak şekilde bazı açıklamalar yapılmadı değil. Ama bunlar belki de yeterince yüksek sesle ifade edilemediği için gündem olacak derecede öne çıkmadı. Yoksa, CHP ve İYİ Parti tabanlarının bu konudaki hassasiyetinin derecesi bilinirken parti yönetimlerinin başka bir doğrultuya yönelmeleri olacak şey değil.
Zaten, işin siyasi boyutu bir tarafa, birazcık vicdanı olan herhangi bir insanın o annelerin eylemini görmezden gelmesi mümkün mü? Evlatlarını terör örgütünün elinden kurtarmak isteyen anneler söz konusu… Ve beyinleri yıkanıp yalanlar ve düşmanlık duygusu üzerinde inşa edilmiş hastalıklı bir ideoloji uğruna ölüme sürüklenen gencecik çocuklar…
Bu çerçevede belki HDP’nin de bu olayı kendine bağımsız siyasetin yolunu açma fırsatı olarak değerlendirmesi gerekiyor. Demokratik sivil siyaseti “mücadele yöntemi” olarak benimsediğini söyleyen bir partinin terör örgütüyle arasına bir türlü mesafe koyamayışı bugünkü çözümsüzlük tablosunun başlıca sebebi. Annelerin eylemini HDP de bu anlamda bir imkân olarak değerlendirebilirse, buna pek ihtimal vermiyorum ama, her şeye rağmen “Türkiye’nin partisi olma” vaadinden dönmediğini göstermiş olur.
***
Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var siyasi konjonktürde. Mevcut iktidarın birkaç yıldır benimsemiş göründüğü “terörle mücadele söylemi” kendi tabanında memnuniyet uyandırıyor muhtemelen ama PKK’nın ve HDP’nin halk desteğini azaltmaya hizmet etmiyor. Yani siyasi getirisine karşılık milli çıkarlarımız bakımından ve ülkenin birliğinin temini adına fayda vermiyor bu siyaset.
“Kayyım” meselesine bakın… Bölge halkının şöyle ya da böyle kendi özgür seçimleriyle işbaşına getirdikleri belediye başkanlarının seçimden birkaç ay sonra görevden alınması –tıpkı seçim sürecinde kullanılan “Yallah Kürdistan’a” retoriği gibi– 2015’de çözüm sürecini sona erdirip Hendek eylemlerini başlatan örgüte yönelik yükselen tepkinin gelişmesini durdurmaktan başka bir sonuç vermedi maalesef…
PKK memnundur herhalde… Terör örgütünün toplumsal desteğini ve halk tabanını kaybetme endişesini giderecek gelişmeler oluyor çünkü.
Oysa bir süredir PKK’nın ve HDP’nin kendi tabanında sorgulanmaya başladığı doğal bir süreç yürüyordu. Son olarak 31 Mart yerel seçimlerinde doğu ve güneydoğudaki sandıkların sonuçlarına da bir dereceye kadar yansıyan bu kırılma şimdi adeta devlet eliyle onarılıyor gibi.
Hatırlayalım… HDP’nin bırakın itirazı, Kandil’den bile daha coşkulu destek verdiği Hendek olayları sonrasında bazı yöneticilerinin tutuklanmasını protesto etmek için –bugün annelerin eylemine sahne olan– il binası önüne çağrılan Diyarbakırlılar bu çağrıyı duymazdan gelmişlerdi. O günün gazetelerine bakın arşivlerden, yalnızca 20 kişi vardı protesto eyleminde. Bizim sol-liberal aydınlar o günlerde güvenlik güçlerinin operasyonlarına itiraz ederken HDP tabanı örgütün ve partinin siyasetine karşı tepkisini ve öfkesini biriktiriyordu.
Ama HDP siyasetinin sorgulanmasını, PKK cinayetlerinin lanetlenmesini halka bırakmadık. Parti siyaseti yaptık. Konuya siyasi hesaplarla yaklaşınca da bölge halkıyla devlet arasındaki mesafeyi giderecek adımlar atmayı önemsemedik.
Hendek şerrinden bir hayır çıkmıştı ama biz milli birliğimizi konsolide edebilme yolunda önümüze çıkan bu çok değerli fırsatı da elden kaçırdık.
Şimdi de Diyarbakırlı annelerin gerçek anlamdaki “sivil” tepkisinin ülkenin en hayati yaralarından birine şifa olma fırsatını üç kuruşluk siyasi çıkarlar uğruna feda etmeyelim.