Halit Akçatepe nasıl bir babaydı?
Babamdan, hayatı samimi, içten, esprili, güler yüzlü, içimizden geldiği gibi doyasıya yaşamak gerektiğini, ne yaşanırsa yaşansın hayatın getirdiği bir sürü zorluk ve sıkıntıya rağmen hep mizah dolu bakabilmeyi öğrendim. Yaptığım işi mutlaka iyi yapmam gerektiğini, ideallerim uğruna asla ödün vermemeyi öğrendim. Paranın pulun ihtiyaçlarımızı gidermek dışında hiçbir değeri olmadığını, bunun asla esiri olmamamız gerektiğini öğrendim. Yalandan, ihtirastan, ikiyüzlülükten, sahtelikten uzak durmayı prensip edindirdi bize. Aşk’ ı öğretti, uğruna her türlü çılgınlığın yapılabileceğini, gerçek aşkın kalpten asla gitmeyeceğini öğretti. Bugün hayata neşeli ve rahat bakabiliyorsan bana bıraktığı bu koca miras sayesindedir.
Annesi Leman Akçatepe ve Halit Akçatepe
Çocuk yaşta İstanbul Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümüne girdi. Sonra ne oldu da sinemaya yöneldi?
Babam, 5 yaşında sinema oyunculuğuna başladı. 1945 yılında 7 yaşında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun çocuk bölümüne girdi. Daha sonra 17 yaşında Saint Benoit Fransız Lisesi’nde tiyatroya amatör olarak başladı. 1960 yılında da profesyonel tiyatrocu oldu. Sadece şehir tiyatrolarında değil Cahide Sonku’nun kurduğu Cahitler Tiyatrosu’nda, Avni Dilligil Tiyatrosu, Muammer Karaca, Devekuşu Kabare ve Dostlar Tiyatrosu gibi birçok özel tiyatroda da sahne aldı. Babam, aslında yetişkin olarak sinemaya 1960 yılında “Kırık Kalpler” filmi ile başlamıştı ama 1971 yılında, tiyatroya kısa bir ara verip çok eskiden beri tanıdığı, Yeşilçam piyasasının ünlü senaryo yazarlarından Sadık Şendil onu sinema yapması için ikna etti. O yılın yazında önce Türk sinemasının en üretken yönetmenlerinden sayılan Sırrı Gültekin’den, sonra da ustalardan yapımcı Yönetmen Memduh Ün’den peş peşe teklifler aldı. Böylece babam 1954 yılında uzaklaştığı sinema oyunculuğuna 17 yıl sonra “Bir varmış bir yokmuş” adlı renkli bir masal filmi ile 1971 yılında yeniden başladı.
Babası Sıtkı Akçatepe ve Halit Akçatepe
Babaanneniz de oyuncuydu fakat babanızın ailesi onun oyuncu olmasını istedi. Neden istememişler?
Türkiye’de bu meslek hala çok zor. Dedem babama “Bak çocuğum mesleğini çok güzel seçtin ama memleketini yanlış seçtin” demiş. Hatta biraz daha ağır sözler söylemiş ama bunları burada zikretmek olmaz.
Babamın üniversite günlerinde tiyatro oyunculuğu yaptığı dönemlerde dedem “Okumuş yazmış serseri gel buraya” dermiş…
Tatlı Dillim film setinde Halit Akçatepe kızları Itır ve Ebru ile
Siz ve ablanız babanızla birlikte bir sinema filminde rol aldınız. O zaman kaç yaşındaydınız? O zamana dair neler var aklınızda?
“Tatlı Dillim” filminde ben ve ablam beraber rol aldık. O sırada 6 yaşındaydım. Bu bizim ilk ve son filmimiz oldu zaten. Babam, 1972’den sonra çok uzun seneler Arzu Film ve yönetmen Ertem Eğilmez ile birlikte çalıştı. Ertem Ağabeyin bizi özellikle bu film için istemesi ile gerçekleşti.
Evet, hiç unutamadığım bir anım var. Filmin senaristi, bugün Yeşilçam’ın, Türk sinemasının var olmasına sebep en büyük yapı taşlarından biri olan muhteşem insan Sadık Şendil, bizi tebrik edip “Oscar’larınızı dağıtıyorum” demişti. Ucunda kehribar renkli fil olan kolyeyi boynuma takmıştı. Onca sinemacının, yönetmenin, önünde ne büyük bir onurdu benim için.
Ebru Bozatlı Akçatepe ve Halit Akçatepe
En çok birlikte rol aldığı oyuncular Kemal Sunal ve Tarık Akan’dı… Set dışındaki dostlukları nasıldı?
Kemal Ağabey ve Tarık Ağabey set dışında da babamın en yakınlarıydı. Tabii burada Metin Ağabey ve Zeki Ağabeyi de saymamak olmaz.
Tarık Ağabey çocukluğumun, ailenin bir parçasıydı. Setten çıktıklarında akşam yemeklerinde annemin hazırladığı muhteşem sofralarda haftanın 3-4 günü beraber olurduk.
Babanızın sanat camiasındaki en yakınları kimlerdi?
Babamı herkes çok severdi ama en yakınları Kemal Ağabey, Tarık Ağabey, Metin Ağabey, Zeki Ağabey, (zaten aynı apartmanda oturuyorduk ve çocukluğumda benim en kıymetli oyun arkadaşımdı) Cihat Tamer ve Vasıf Öngören’di.
Babanızın senarist bir yönü de var. Yaratım sürecinde nasıl çalışırdı? Nelerden ilham alırdı?
Evet babam Arzu filmde çalışırken sadece oyuncu değil aynı zamanda senaryo üretilirken de çok etkindi. Fransız lisesinde okuduğu için, Fransızca kitaplar çok okurdu, senaryolar araştırırdı. Ama tabi bunları Türk versiyonuna göre değiştirirdi.
Ebru Bozatlı Akçatepe ve Halit Akçatepe
Babanızla olan unutmadığınız bir anınız var mı?
Ama ilk aklıma gelen; bir gün masa başında oturuyoruz, ben 14-15 yaşlarındayım, babamla aramda şöyle bir konuşma geçti; “Babacığım sinemayı düşünmüyorum ama tiyatrocu olmayı isterim bana nasıl yardım edebilirsin?” diye sordum. Babam da “bak evladım ben tiyatrocu olmak istiyorum demekle tiyatrocu olunmaz, tiyatrocu olmanın belli şartları var, onları kabul edersen olursun” dedi. “Nedir babacığım?” diye sordum. “Tiyatroyu çok seveceksin, aşık olacaksın, tutku halinde olacak sende tiyatro. Ama sonra evleneceksin kocandan daha fazla seveceksin tiyatroyu, sonra ilerde çocukların olacak onlardan da çok seveceksin tiyatroyu. Eğer bütün bunları kabul edersen gel hemen seni çalışmaya başlatayım. Çünkü bu bir bayraktır, ben annemden babamdan devir aldım, devam ettiriyorum.” demişti. Ben 17 yaşında Viyana’ya gittikten sonra 20 yaşında tiyatronun içinde buldum kendimi. Babamın dediği gibi tiyatroyla evlendim, aşık oldum ondan başka bir şey düşünmüyordum ama tabi arada bir fark vardı ben Türkiye’de değildim, Avusturya Viyana’da tiyatro yapıyordum. Ben tiyatroyla iç içe olduğum sürece “Akçatepe” soyadı hiç değişmeyecek benimle birlikte yaşayacak, bayrak da böylece devam edecek.
Babanızın ikinci evliliğinden bir kızı dünyaya geldi. Yıllar sonra bir kardeşiniz olunca ne hissettiniz?
Küçük kız kardeşimin yerinde olmak istemiştim bir ara resmen. Çünkü babamın çok yoğun çalıştığı dönemlerde geçti bizim çocukluğumuz. Ne de olsa fazla vakit ayıramıyordu bize. Oysa Günsu onun daha sakin geçirdiği döneme denk geldi ve babamı daha dazla görme fırsatını buluyordu.
Halit Akçatepe ve Ebru Bozatlı Akçatepe
Beyin damarlarının tıkanması nedeniyle sağ tarafında kısmi felç geçirdi. Uzun süren tedavi sonucunda hastaneden taburcu olduğunda ilk ne yapmak istedi?
Hemen bir Türk kahvesi içmek istemişti. Türk kahvesini çok severdi. Günde 6-7 tane Türk kahvesi içerdi rahmetli babam.
Babanızın son anlarından bahseder misiniz? En son ne konuştunuz?
Ben babamın rahatsızlığından itibaren hep yanındaydım. Viyana‘da olmama rağmen hemen hemen her ay yanına geliyordum ve o dönemlerinde sürekli yanında olmak istemiştim. En çok da benim sözümü dinliyordu doktorların ve hemşirelerin yanında… Zaten 2016 senesinde Viyana’dan kesin dönüş yaptım babam için ve ondan sonra vefatına kadar hep birlikteydik. O benim kıymetlimdi, çok iyi dostumdu, nefis bir arkadaştı. O dönemler en çok vefat eden yakın arkadaşları için üzülmüştü.
Halit Akçatepe kızı, torunu ve damadı ile
Onu ekranda gördüğünüz zaman ne hissediyorsunuz?
Tabi hem çok mutlu oluyorum hem de çok hüzünleniyorum. Sanki yanımdaymış gibi hissediyorum ama dokunamıyorum.
Babanız bugün yanınızda olsa ne yapardınız? Ona ne söylerdiniz?
Her zaman olduğu gibi yine ona sarılır, yine kahvesini yapar, yine hayatla ilgili anılarını heyecanla dinlemek isterdim. Ona söyleyeceğim; “Ben hala her şeyi sana anlatacakmış gibi biriktiriyorum babacığım… Sanata, komediye ömrünü adadın… Bana hayata güzel, mizah dolu, umutlu, olumlu, aydınlık bakmayı öğrettin… Seni bugün de gururla ve onurla ayakta alkışlıyorum.”
Pınar Saraçoğlu