Mezopotamya Ajansı’ndan Barış Güven‘in haberine göre Diyarbakır’da 11 Eylül günü Demokrasi Nöbeti’nde yaptığı konuşma nedeniyle hakkında “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla soruşturma başlatılan Güven, Diyarbakır’da yaptığı açıklamaya, DTK’ye yönelik baskılara ve HDP Diyarbakır il binası önünde oturan ailelere dair açıklamalarda bulundu. Leyla Güven şunları söyledi:
Leyla Güven hakkında “terör örgütü propagandası” iddiasıyla soruşturma başlatıldı
“DTK meşru bir oluşumdur”
DTK’nin 2007 yılında kurulmuş ve kesintisiz çalışmalarını sürdüren bir kongre olduğunu dile getiren Güven, “Meşru, halkın içinden seçilmişlerle çalışma yapan ve geçmişten bu yana eş başkanları olan, delegeleri, komisyonu olan, Kürt sorununun demokratik çözümü için mücadele veren bir kongredir. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden aydınlar, yazarlar, sanatçılar ve çok sayıda şahsiyet kongremizin düzenlediği çalıştaylara katıldı, söz söyledi, önemsedi. Kongremiz son bir buçuk yıldır özellikler yargı tarafından kriminalize edilmeye çalışılıyor. Kongre delegeleri, kongre çalışmalarına katılan herkes fişlenerek gözaltına alınıyor. DTK yaptığı bütün çalışmaları aleni, kamuoyuna açık yapar. Dolayısıyla bütün çağrıları kamuoyuna yapılır. Buna rağmen en son Van’da delegelerimize karşı bir operasyon yapıldı. Divan üyemiz Fikret Doğan başta olmak üzere çok sayıda arkadaşımız tutuklandı. DTK gerekçesiyle tutuklananlar hiçbir suç unsuru bulunmadığı için kısa sürede geri bırakıldı” dedi.
Kamuoyuna açık yapılan çalışmalarının illegalize edilmeye çalışıldığını söyleyen Güven, “Bütün dünyada kongreler siyaset üstü oluşumlardır. Siyasilerin göremediği ya da eksik kalan yerlerde kongreler devreye girer. DTK, Kürt sorununun demokratik çözümünü hedefleyen bir kongredir. Dolayısıyla bu gözaltılarla DTK itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bunu asla kabul etmiyoruz. DTK kaldığı yerden çalışmalarını sürdürecektir” diye konuştu.
“Bu ülkenin her taşı, toprağı ve coğrafyasında bizim de emeğimiz var”
Ortada bir sorun olduğunu, bu sorunun isminin doğru konulduğu zaman linçle karşı karşıya kalındığını kaydeden Güven, şunları söyledi:
“Bu ülkede milyonlarca Kürt var. Dilleri, kültürleri, yaşam biçimleri var. Coğrafyaları var, bu coğrafyanın ismi Kürdistan’dır. Bunu söylediğimiz için linç ile karşı karşıya kalıyoruz. Evet, Kürtler bu ülkenin asli kurucularıdır. Bu ülkede bin yıllık bir kardeşlikle yaşamışlardır. Şimdi de böyle yaşamak istiyorlar. Kendi kimlikleri, dilleriyle yaşamak istiyorlar. İsviçre gibi küçük bir yerde 4 tane resmi dil var. Neden Kürt dilinden korkuluyor. Kürtleri ülkeyi bölmeye çalışan, ülkenin düşmanıymış gibi göstermeye çalışan bir zihniyet var. Bu zihniyete karşı mücadele ediyoruz. Bu ülkenin her taşı, toprağı ve coğrafyasında bizim de emeğimiz var. Son yaşananlara baktığımızda Kürtlerin 3 büyük kentine kayyum atandı. Buna karşı kayyum protestoları devam ediyor. Halkımız bunu bir darbe olarak nitelendirdi, asla kabul etmeyeceğini dile getiriyor. Halk, seçimle gelen insanların bu şekilde görevden alınmalarının doğru olmadığını ifade ediyor. Bunun karşısında zor durumda kalan iktidar başka yöntemlere, yollara başvuruyor, kamuoyunun dikkatini başka yere çekmeye çalışıyor. Şu anda olan biten bu, biz bunu kaygıyla izliyoruz.”
“Sözlerimiz cımbızlanarak başka şekilde verilmeye çalışılıyor”
Bu yaklaşımların ülkeye bir şey kazandırmadığını ve sorumluluk noktasında olduklarını ifade eden Güven, şöyle devam etti:
“Ama biz gerçeğe dikkat çektiğimizde sözlerimiz cımbızlanarak başka şekilde verilmeye çalışılıyor. Biz açık ve net söylüyoruz, Kürt sorunu demokratik bir çözüme kavuşmadığı sürece bu sorunlar yaşanmaya devam edecektir. 40 yıllık bir süreci ele aldığımızda denenmeyen yöntem kalmadı. Tek denenmeyen şey barışmak ve birlikte çözüm bulmak. Kalıcı bir çözümü bu ülkeye kazandırmak, 2013 ve 2015 yılları arasında denendi, yaklaşık 3 yılda herkes derin bir nefes aldı. Evet, barış güzel iştir. Barış için çalışalım, hatta barış için savaşalım. Herkese gidelim, herkese anlatalım ve ülkenin özlem duyduğu barışı gerçekleştirelim. Bunun için bir çaba oldu, bu çaba 7 Haziran ile birlikte heba edildi. Dolayısıyla biz doğruyu söylemeye devam edeceğiz. Türkiye’de bütün sorunların başında Kürt sorunu var. Kürt sorununu çözmek mümkündür. Bunu en son avukatları ile görüşen Sayın Öcalan açıkça ifade etmiştir. ‘Devlet hazırsa ben bu sorunu bir haftada çözerim’ demiştir. Bunun çok değerli bir söylem olduğunu düşünüyoruz. Bu gerçekleşirse herkes daha rahat bir nefes alır. Türkiye’nin içte, dışta yaşadığı bütün sorunlar Kürt sorununa bağlı olarak gelişen krizlerdir. Bunların tamamının sona ereceğini düşünüyorum. Demokratik bir Türkiye içerisinde Kürt sorununun çözülmesi mümkündür. Bunun mücadelesini de vermeye devam edeceğiz.”
“Annelerin talepleri aynı”
HDP Diyarbakır İl Örgütü binası önünde ailelerin başlattığı oturma eylemine dikkat çeken Güven, annelerin taleplerinin önemli olduğunu düşündüklerini ifade etti. Hiçbir annenin evladını yitirmek istemeyeceğini, hiçbir koşulda evladının ölmesine ya da başka bir şey yaşamasına seyirci kalamayacağını belirten Güven, şunları söyledi:
“Annelik duyarlılığıyla geliştirilen bir eylem. Her zaman söylüyoruz, baş göz üstünedir. Fakat Diyarbakır HDP il binası önündeki eylem daha farklı bir eyleme benziyor. Çünkü anneler yıllardır çocukları için kaygı duyduklarında, haber almak istediklerinde, içleri yandığında gelmişlerdir parti binalarına, içeri girmişlerdir yöneticilerimizle görüşmüşlerdir. Bu konuda bir sıkıntı yok. O kapı onlara açık zaten, ama bilinçli bir şekilde kapının önünde oturmak, annelerin ağzına yakışmayacak küfürler, hakaretler sarf etmek hakikaten dikkati çekicidir. Bu noktada söylediğimiz şey şu: Evet, bir çözüm arıyorsunuz, çözüm aramak sizin en doğal hakkınız. Fakat gerçekten çözümü savaşta diretenlerin kapısında aramalısınız. Çünkü HDP varlığıyla, bütün çalışmalarıyla kalıcı, onurlu bir barışın inşası için çalışıyor. Kimseyi başka bir yere göndermek gibi bir derdi yok. Anneleri sürekli davet ettik, dedik ki buyurun gelin birlikte çözüm arayalım. Cumartesi Anneleri, tutuklu aileleri, Barış Anneleri, Roboskili anneler ve Şenyaşar’ların annesiyle el ele verelim; hak, hukuk ve çözüm arayalım. Bütün anneler yan yana, el ele, omuz omuza vermeli. Çünkü hepsinin amacı ortak. Cumartesi Anneleri on yıllardır aynı şeyi söylüyorlar; çocuklarının nasıl götürüldükleri belli olmasına rağmen faili meçhul deniliyor ama failleri belli. İktidardan bu çözümü beklerken, yanlarına iktidarın bir bakanının gelip ziyaret ettiğini ya da ‘Sizlere nasıl yardımcı olabiliriz’ dediklerini görmediler. Ama Diyarbakır il binası önünde 10 aileye her gün bir bakan geliyor. O bakanlar, Meclis’in üçüncü en büyük partisi olan HDP’nin il binası önüne geliyor. HDP il binasının önünde yaşananları farklı bir şeye dönüştürmeye çalışıyorlar. Ama kimse annelerin ortaya koyduğu iradeyi parçalamamalı, farklılaştırmamalı ve ötekileştirmemeli. Annelerin gözyaşının rengi aynıdır. Annelerin talepleri aynıdır.”