Son dönemde Doğu Anadolu ve Ege'de peş peşe gerçekleşen depremler beklenen büyük Marmara depremini bir kere daha hatırlattı. Marmara için “Minimum 7.3 deprem geliyor, şakası yok” uyarısını yapan Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul'da 900 bin binanın güvenli olmadığını belirterek “Büyük bir risk altındayız” dedi.
Vatandaşların kendi can güvenliği konusunda yeterince hassas olmadıklarını vurgulayan Görür, beklenen büyük felaket karşısında Ayasofya gibi tartışmaların ise anlamsız olduğunu söyledi. Kentsel dönüşümün rantsal dönüşüme evrildiği eleştirisini de yapan Görür, Kanal İstanbul için de kesinlikle yapılmamalı dedi.
“İnsanların can güvenliği yokken Ayasofya'yı tartışıyorlar”
“Zaten halk işi ciddiye alsa, siyasetçi de almak zorunda kalır. Aksi halde oy alamaz. Hiçbir seçimde, hemen hiçbir parti ciddi olarak depremi ön plana çıkartmadı. Üstelik bir kılıf buldular, “Sevimsiz bir konu, bunu meydanlarda konuşmak iyi olmazmış”. Böyle saçmalık olur mu, insanların can güvenliği yokken, halkı hiç ilgilendirmeyen gündemleri meydanlarda bağırıp çağırıp söylemenin ne anlamı var?”
“Baya okumuş yazmış adamlar, oturuyorlar, Ayasofya ibadete açılsın mı açılmasın mı onu tartışıyorlar. Hayatının en azından 20 yılını yoğun olarak deprem araştırmalarına vermiş biri olarak tuhafıma gidiyor. Açılsın, her şey olsun, ayrı, ama büyük bir deprem geliyor.”
“İstanbul'da 900 bin bina güvenli değil. Büyük bir risk altındayız”
“Minimum 7.3 deprem geliyor, şakası yok. İstanbul gibi yapı stokunun yüzde 60’ının zafiyet içinde olduğu bir yerde bunun sonuçları çok büyük olacak.”
“İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Yine resmi rakamlara göre bu yapı stokunun yüzde 60’ı mühendislik hizmeti görmemiş. Planı, projesi, hesabı, kitabı, statiği, temel etütleri yapılmamış… Yani bunları oradan, buradan gelen, bu işi bilmeyen müteahhitler kafasına göre yapmış. Ya da her seçim öncesi vatandaş bir kat yapmış, sonra getirip bir kat daha çıkmış… Öyle olunca 900 bin bina deprem güvenli değil. Büyük bir risk altındayız…”
“Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm oldu.”
“Bizim konuştuğumuz ‘deprem odaklı kentsel dönüşüm’… Bunu yapmadılar… Bunlar ‘kentsel dönüşüm’ü ‘müteahhitlik projesi’ zannettiler. Bu işin yapımını, motor gücünü, denetimini, gözetimini de müteahhitlere verdiler. Müteahhitlerle ev sahipleri oturdular, ‘nasıl daha fazla rant elde ederiz’ diye hesap kitap yaptılar, anlaştılar. Onu yıkıp, yerine daha kötü, sokakları daraltan, binaların boyunu uzatan projeler yaptılar.”
“Deprem açısından kabul edilebilir bir gelişim olmadı. Bu iş müteahhitlik projesi değil. Bu iş ancak devletin denetim ve gözetiminde olur. Dolayısıyla kentsel dönüşüm bu anlayışta rantsal dönüşüm oldu.”
“Kanal İstanbul yapılmamalı”
“Bir kere depremden bağımsız Kanal İstanbul yapılmamalı. Jeolojik açıdan son derece sakıncalı, tehlikeli, İstanbul’un başında Demokles’in Kılıcı gibi problem çıkartacak, korku içinde yaşamamıza neden olacak bir proje.”
“Bu kanalın güzergâhı özellikle Çekmece Gölü’nün kuzeyinde Sazlıdere’den başlayıp, Marmara’nın kıta sahanlığına açıldığı yere kadar olan bölge jeolojik olarak tam anlamıyla anormal tehlikeli ve riskli yerler. Deprem olmamasına rağmen kaymalar, heyelanlar oluyor. O bölgedeki arazi stabil değil, şu anda bile kayıyor. Depremde haşat olur buralar. İkincisi bu Kanal İstanbul’un Marmara’ya açıldığı kıta sahanlığında deniz araştırmalarında gördük. Bizden önce de arkadaşlarımız yaptıkları araştırmalarda canlı faylar olduğunu gördüler. Bu fayların boyutlarını tam olarak araştıramadık ama canlı oldukları kesin. Olası bir depremde bu faylar harekete geçmek suretiyle kanalın Küçükçekmece’ye kadar olan her yerini tarumar eder. Bundan kaçış yok. Heyelanlar, bu faylar tarafından aşırı tetiklenebilir. Kaldı ki büyük bir tsunami tehlikesi var. Tsunami bu kanala girdiği zaman, o sırada kanalın içinde gemi falan varsa onu da sürükler götürür ve bir yerlerde taşıdığı malzemelerle kanalı tıkadığı an orada bir barajlanma olur. Bütün kanalın etrafını deniz basar. Bir daha da orayı kurtaramazsın.”
Deprem riskini arttırır mı?
“Arttırır. Bakın “deprem olmayı arttırır” demiyorum, riskini arttırır. Deprem olduğu zaman olabilecek zararın hesabıdır risk. Deprem olduğu zaman bizler nerede yangın, göçük, göçük altında insan varsa, açsa, susuzsa koşup yardım etmek isteriz. Sen kanalı oraya yapmaya kalktığında İstanbul’u adalara ayrıştırıyorsun. Adaya yardım götürmek başka, karaya başka. Deprem olduğunda, orada yaptığın köprüler işe yaramadığı zaman veya trafik tıkandığında göçük altında bekleyen insanlara ulaşamazsın. Afet yönetimini zorlaştırıyor. Kanal demek orada 300-500 bin bina daha yapılması demek. Deprem bekleyen yerde yapılmaması gereken en önemli şey nüfus yoğunluğunu arttırmaktır. Ne kadar insan fazlalaşırsa, o kadar ölüm olacak demektir. Kanal İstanbul’un yapılmaması gerekir.”
Röportajın tamamına buradan erişebilirsiniz.