İstanbul’daki barajların doluluk oranları, son 10 yılın en düşüğü olan yüzde 20 seviyesine kadar indi. İklim değişikliğinin etkilerinin arttığını söyleyen Prof. Dr. Orhan Şen, Türkiye’nin 2030 yılında su fakiri bir ülke olacağını ifade etti.
“İKİ MEVSİMLİ İKLİME DOĞRU GİDİYORUZ”
İklim değişikliğinin ve buna bağlı olarak küresel ısınmanın tehdit olmaya devam ettiğini belirten Şen şöyle konuştu:
“Küresel ısınmanın nedeni sera gazlarıdır. Küresel ısınmanın etkileri vardır. İklime etkisi vardır. İklim değişikliğini meydana getiriyor. Bizim bulunduğumuz bölgede daha çok görülmeye başlandı iklim değişikliğinin etkileri. Doğal afetlerdeki artış da kendini göstermeye başladı. 1 derecelik artış doğal afetleri yüzde 30 oranında arttırıyor. Dünyada ortalama sıcaklık artışı şuan 1 dereceyi de geçti. Sıcaklık artışı 4-5 dereceye varırsa ki bu çok önemli bir artıştır. O zaman Türkiye tropik iklimin içine girmiş olacak. Böyle bir durumda bile şu an yarı kurak iklime doğru gidiyoruz. Artık 4 mevsimden de çıktık. Geçiş mevsimi olan sonbahar ve ilkbahar da iyice daraldı ve 1’er aya indi. Bunun nedeni Akdeniz ikliminden çıkıp yarı kurak iklime doğru gitmemizden dolayı. İki mevsimli iklime doğru gidiyoruz. Yazları sıcak ve kurak olacak, kışları ılık ve yağışlı olacak.
”ÜÇÜNCÜ KURAKLIK BİZİ BEKLİYOR”
1900 senesinde dünyanın nüfusu 1 milyardı, şu an 8 milyara çıktı. Talep ve arzdan dolayı su yetmemeye başladı. Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküptü. Şimdi 1000 metreküpün altına düşmeye başladı. Biz o zaman su zengini değildik ama suyumuz kendimize yetiyordu. Artık su fakiri ülke haline gelmeye başladık. 2030 yılında 700 metreküpe kadar da düşecek o zaman ise su fakir olacağız. Ama son zamanlarda iklim değişikliğinden dolayı Türkiye’deki yağışlarda azalma görüyoruz. Dünyada bir yerde az yağıyorsa bir yerde çok yağıyordur. Kuraklığı biz üçe ayırıyoruz. Birincisi meteorolojik kuraklık ve yağışlardaki azlıktan kaynaklanır. Geçen sene ocak ayından itibaren etkilerini göstermeye başladı. Ondan sonra hidrolojik kuraklığa doğru gidilir. Bu nedir suyun nehirlerde ve göller de azalmasıdır. Bu kuraklık çeşidini de görmeye başladık nasıl gördük. İstanbul’daki barajların doluluk oranlarının yüzde 20’ye düşmesi gibi. Bundan sonra üçüncü bir kuraklık bizi bekliyor. Daha sinsi bir kuraklık o da tarımsal kuraklık. Tarımsal kuraklık rekoltenin aşağıya düşmesine neden olacaktır. Biz bunun etkilerini bahar ayında, hasat mevsiminde göreceğiz. Sosyal ekonomik problemler tarımsal kuraklığa bağlı.
”RİSK ÇOK YÜKSEK”
Temiz suyun yüzde 70’ini tarımda kullanıyoruz biz. Hatta yüzde 70’inde üzerinde. Dolayısıyla kuraklık da bu suyun azalması demek, önemli problem çıkartması demek. Biz tarımda şunu düşünmemiz lazım artık. Su gerektirmeyen tarım ürünlerine doğru gitmeliyiz. Ocak şubat ve mart ayında ne kadar yağış yağacak. Modeller çok fazla yağış yağacağını göstermiyor. Ortalamanın altında bir yağı olacağını gösteriyor. Bu durumda mevcut durumu idare etme gibi bir pozisyonda kalacağız. Bizim yazın başlangıcına yüzde 60-70 gibi doluluk oranıyla girmemiz lazım ki rahat edebilelim. Kış yağışlarındaki azalma yazın etkilerini gösterir. O senenin yazında kulaklık çekeceğiz demektir. O yüzden şu anda riskin çok yüksek olduğu durumdayız. Bunun esasında daha yaz ortasında tedbirler alınması lazımdı.”