Fransa’nın başşehri Paris’te 17 yaşındaki gencin öldürülmesinin akabinde tüm ülke genelinde protestolar başladı. 27 Haziran’da yaşanan olayın akabinde her geçen gün hareket şiddeti arttı ve toplu taşıma yasağı, sokağa çıkma yasağı üzere tedbirler alındı. Devam eden olaylarla ilgili detayları, Fransa’nın göçmen siyasetiyle ilgili yapılan yorumları da sizler için araştırdık.👇
Kaynak: https://twitter.com/rnaudbertrand/sta…
27 Haziran günü Fransa’da 17 yaşındaki bir gencin trafik polisinin dur ihtarına uymamasının akabinde öldürülmesi sonrasında başlayan protestolar dünya gündeminde.
Paris’te yaşanan olayın akabinde başlayan şovlar vakitle öteki kentlere de yayıldı. Özellikle Paris, Nanterre, Marsilya, Nosiy-le-Sec kentlerinde halkın sokağa dökülmesinin ardından yağmalar da başladı.
Polislerle çatışan hareketçilerin kamu kurumları ve toplu taşıma araçlarını ateşe vermesinin akabinde aksiyonların önüne geçmek için toplu taşıma araçları 21:00 itibariyle yasaklandı.
Birçok kentte aksiyoncular polisle çatıştı. Kamu kurumları, toplu taşıma araçları ateşe verilirken, önlemler en üst düzeye çıkarıldı.
Olaylara müdahale için ülke genelinde polis ve jandarma sayısı 40 bine çıkarılırken Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, 250’den fazla polis ve jandarmanın yaralandığını belirtti.
800’den fazla kişinin gözaltına alındığı protestoların ardından Clamart kentinde 3 Temmuz’a kadar 21:00 – 06:00 saatleri ortasında sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Yaşanan olaylarda Fransa’nın uyguladığı sömürü siyasetinin tesirli olduğu toplumsal medyada konuşulan mevzulardan bir tanesi oldu.
Sosyal medyada Arnaud Bertrand isimli kullanıcı, göçmenlerin gerçekleştirdiği aksiyonlarda etnik köken farklı olsa da uzun yıllardır Fransa’da yaşayan kişi kimliklerinin Fransız olduğunu söyledi ve 1960-1970’li yıllarda sömürge sisteminden ötürü Kuzey Afrika’dan gelen şahısların de artık Fransız halkını oluşturduğunu ekledi. Arnaud’un tarihi yanılgı olarak tanımladığı bu duruma ikinci bir yanılgı olarak banliyölerde oluşan kümeleşmeyi belirtti.
Üçüncü kusur olarak Fransa’nın gerçekçi olmayan bir “asimilasyon” ülküsüne sahip olması gösterildi.
‘Birkaç kuşak sonra bile kimsenin kültürünü silemeyeceğinizi ve bu nedenle yapılacak tek gerçekçi şeyin farklı kültürlere ahenk sağlamak olduğu anlaşıldı. Makul bir kültüre mensup büyük bir nüfusa sahip olduğunuzda hürmet göstermek yerine gerçekçi olmayan bir formda öbür bir kültüre dönüştürmeye çalıştığınızda ne olur? Kızgınlık, meydan okuma ve tekrar bölünme…’
Avukat Gönenç Gürkaynak ise hususla ilgili şu kelamları lisana getirdi.
Fransa ve Belçika’da olup bitenleri ‘onlar vaktinde Afrika’ya zulmettiler de ondan’ ezberiyle açıklayıp huzurla ardına yaslananlar, yanılgı ediyor. Türkiye’de entegre olamamış ve kendi bölgesine izole olarak kendi mahallesinin gücüne yaslanmış hiç bir yapı yok zannediyorlar, herhalde. Fransa’da da bu bahis bir günde bu hale gelmedi. Fransa ve Belçika, Afrika’da tarihin gördüğü en ağır sömürü ve zulüm tertibini kurmuş devletlerden. Ancak bugün karşı karşıya oldukları durum bunun doğal sonucu değil. O denli olsaydı, insan sindirip sömürme değirmenlerinde zenginleşmenin doruğunda bulunan Hollanda’da da sokakların alt üst olmasını beklerdiniz. Ingiltere de farklı bir tarihi gerçekliğe bakmıyor. Bugün Fransa ve Belçika, göçmenlerini gerçek manada entegre edemedikleri, getolaşmaya ve girilemeyen mahallelere el verdikleri, hala ayrımcı uygulamalar yürüttükleri için bu haldeler. Bu aleme, üstelik de kimsenin bir kaynağını sömürmüş olmaksızın, elde o denli bir zenginlik de olmaksızın, Suriye’deki gelişmeler sebebiyle girmiş bulunan Türkiye’de ardımıza yaslanıp ‘onlar tarihî bir diyet ödüyorlar, bizimle alakası yok’ diyemeyiz. Planlı ve sistemli ilerlemezsek, iki nesil bile geçmeden bu görüntülerin bin beteri Türkiye’de yaşanacaktır.
Gelen yorumlardan kimileri da şu formda oldu.👇
👇
👇
👇
👇
Siz bu bahiste ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım…
