Eski AKP milletvekili ve Star yazarı Resul Tosun, “Kamuda görevli bir memur ya da idarecinin görevini ifa ederken amirinin mi yoksa bağlı olduğu cemaat liderinin mi emrini yerine getirecek?” sorusunun çok manidar ve yerinde bir soru olduğunu söyledi.
Tosun cemaat ve tarikatların neden sorgulanması gerektiğine dair başladığı yazı dizisini sürdürüyor. Tosun’un Star’da “Cemaatler denetlenmeli-2” başlığıyla kaleme aldığı yazısı şöyle:
Pazar günü, yeni FETÖ’lerle karşılaşmamak için cemaat ve tarikatların denetime tabi tutulmaları gerektiğini yazmıştım.
Tarikatlar ve cemaatler yasaklanınca kaybolmadılar. Yer altına indiler. Gizliden gizliye faaliyetlerini sürdürdüler. Denetim dışında kaldıkları için de ezoterik bir yapıya kavuştular ve hangisinin sahih İslam’a uygun hangisinin zararlı hale geldiği bilinmez oldu.
Ancak kendi aralarında ihtilaf çıkıp kamuoyuna yansıyınca yahut da şeyh kılıklı sahtekarların ahlaksızlıkları gün yüzüne çıkınca ya da birileri zarar dide olduğunda şikayet üzere dinin nasıl istismar edildiği ortaya çıktı.
Hele kimi hurafelere inandırılmış masum insanların birer suç makinesine dönüştürülmesi gerçeğini ise FETÖ ile bütün dünya gördü.
***
Yasaklar bu cemaatleri bitirmediğine aksine güçlendirdiğine, siyasete ekonomiye bile yön verecek güce kavuşturduğuna göre, önümüzde çok ciddi bir sorun var demektir.
‘Kamuda görevli bir memur ya da idarecinin görevini ifa ederken amirinin mi yoksa bağlı olduğu cemaat liderinin mi emrini yerine getirecek?’ sorusu çok manidar ve yerinde bir sorudur.
Kamuda kimi görevlilerin iş yerindeki amirini değil cemaat liderini dinlediği iddiasımaalesef FETÖ yapılanmasının getirdiği bir kaotik durumdur.
Bu durum kamuda görev yapan tarikat ve cemaat mensuplarının kamuda görev yapmamasını savunan dine mesafeli kimi çevreleri haklı çıkaran bir durumdur.
Elbette ki kamuda çalışan işinde amirinin emrini yerine getirecektir. Cemaatinin emrini yerine getirirse kamu işlemez hale gelir.
Doğrudur.
***
Tamam da bir cemaate mensup olmak veya bir tarikata bağlanmak kişiyi suçlu yapmaz ki. Aksine eğer o cemaat ve tarikat, mensubunu sahih İslam ilkeleriyle donatıyorsa tam tersine işini en iyi yapan ve güvenilir bir kamu çalışanı olur.
Sahih İslam’ı benimsemiş ve öğretmeye çalışan cemaatler ülkeye zararlı değil aksine faydalı olmuşlardır.
Tamam da hangisinin sahih İslam olduğuna kim karar verecek?
İşte geçen yazıda temas ettiğim gibi devletin bu konuya ciddi biçimde eğilip cemaat ve tarikatların fikri ve fiziki yapılarını denetleyecek bir mekanizma kurması gerekir.
Bu cemaatlerin denetime tabi tutulması gereken en önemli yönleri fikri yapılarıdır. Sahih İslam’a uygun mu değil mi bunun kontrol edilmesi gerekir.
***
Ben bunun için tıpkı Anayasa Mahkemesi gibi dini cemaat ve tarikatları denetleyecek anayasal bir kuruluşa ihtiyaç var diye düşünüyorum.
Önce butarikat ve cemaatler üzerindeki kanuni yasak kaldırılmalı ve birer sivil toplum örgütü oldukları resmen kabul edilmelidir.
Gizli yapılanmalara izin verilmemelidir.
Sonra da bunları kontrol edecek bir dini otorite olarak siyaset üstü bağımsız yetkin ilahiyatçılardan bir anayasal kurul oluşturulmalıdır.
Bu kurul cemaat liderliği tarikat şeyhliği ve idaresi gibi konularda denetim yapmalı, îtikâdî konulardaki sapmaları ikaz etmelidir.
***
Bunları okuyan kimilerinin laik ülkede böyle kurul olmaz dediklerini duyar gibiyim.
Doğrudur ama Diyanet İşleri Başkanı’nı siyasiidarenin atadığı ve din işlerinin devlet kontrolünde olduğu bir ülke laik midir!
Laiklik maalesef dindarları sindirmek için bir silah olarak kullanılmıştır.
Müslüman toplumun anayasası toplumun ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
Aslında yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Lakin mecliste mutabakat sağlanamadığı için yeniden yazılamadı.
Hiç değilse, darbecilerin dayattığı anayasanın önsözü yeniden yazılmalı,174. Madde gözden geçirilmeli, 2. madde ıslah edilmeli ve dini cemaatleri kontrol edecek bir kurula anayasal statü kazandırılmalıdır!
Nasıl mı?
Tartışılsın!