Cumhuriyet Gazetesi müellifi Barış Terkoğlu’nun, daha evvel kaleme aldığı misyondan uzaklaştırılan savcı ile ilgili yazısına yayın yasağı getirildi. Terkoğlu yayın yasağı getirilen yazısındaki savcının sözlerini paylaşmaya bugün de devam etti. Terkoğlu, savcının verdiği bilgileri ‘Konu biraz siyaset, biraz yargı, biraz casusluk… ‘ diyerek özetledi.
Barış Terkoğlu, bir evvelki yazısında yürüttüğü soruşturmalar nedeniyle baskı gören savcının tabirini paylaşmıştı. Terkoğlu’nun yazısına yayın yasağı getirildi.
Terkoğlu, BOTAŞ’daki casusluk soruşturmasında da tıpkı savcının misyon aldığını ve bu mevzuda verdiği tabirleri kaleme aldı.
Barış Terkoğlu hususa şöyle girdi:
‘Konu biraz siyaset, biraz yargı, biraz casusluk… Aslında olayı daha evvel farklı medyalarda okudunuz. Birinci olarak hükümete yakın Sabah haberleştirdi. BOTAŞ çalışanlarının isminin karıştığı casusluk soruşturmasından kelam ediyorum. Davada sanıklara, BOTAŞ’ın sırlarını, Rus Gazprom’a satma suçlaması yapılıyordu. Gazprom bunu ne yapacak diyor olabilirsiniz. Savcılığın cevabı kolay. Malum, Gazprom, BOTAŞ’a kullandığımız gazı satıyor. Satıcı, alıcının elindeki avucundakini bilince, masaya avantajlı oturuyor. Tahminen değerliye satıyor, tahminen öteki şartlarını kabul ettiriyordu.
Devamı var… O belgedeki sıra dışı olayları da Murat Ağırel yazmıştı. Evrakın 6 sanığı vardı. Lakin asıl sıkıntı olmayan 7. kişi Mert G. idi. Mert G., operasyondan bir gün evvel, yurtdışına kaçmıştı’
Şüpheli için yakalama kararının kaldırılması istendi. Neden?
Barış Terkoğlu, savcıya gelen talimatı yazdı:
HSK’ye tabir veren savcı ile bu evrakın birinci savcısı birebir da ondan!
Haliyle, çabucak, savcının HSK’ye verdiği ifadeyi açıp, “Acaba bu mevzuda bir ifşada bulunmuş mu?” diye baktım. Evet, şunu söylemiş: “Gözaltı kararlarından bir gün evvel yurtdışına kaçan kuşkulu Mert G. hakkında tutuklamaya dönük yakalama kararı çıkarttım. Başsavcı vekili M.Y. vazifeye başladıktan kısa bir müddet sonra kuşkulu Mert G. hakkındaki yakalama kararını kaldırmamı, kuşkulu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermemi, Başsavcı Ş.Y’nin istediğini tarafıma iletti.” Peki sonra?’
Casusluk ve rüşvet kabahatlerinden yürütülen soruşturmadan takipsizliğe
Barış Terkoğlu, savcının direnmesine rağmen Mert G. hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasını şöyle anlattı:
‘Savcı, elindeki kanıtları göstererek reddettiğini anlatmış. Devamında neler olduğunu ise şöyle söz ediyor:
“Buna karşın tekraren birebir bahisteki hukuksuz ve haksız taleplerin yenilenmesi, ABD’ye kaçan şüphelinin sözünün bulunduğu kentin konsolosluğunda alınması üzere CMK’de yer almayan garip adaplı taleplerin ısrarla tekrarlanması ve bu mevzularda yazılı talimat verilmesinden kaçınılması nedeni ile başsavcı vekili M.Y. ile ortamızda yaşanan tartışma sonrasında, başsavcı Ş.Y. tarafından yapılan işbölümü ile Terör Hataları Soruşturma Bürosu’ndan alındım.” Diyeceksiniz ki savcı gitti de Mert G’nin akıbeti ne oldu?
Savcı onu da anlatmış:
“Soruşturma benden alındıktan kısa bir mühlet sonra, casusluk ve rüşvet hatalarından hakkında soruşturma yürütülen kuşkulu Mert G. hakkında, sözü bile alınmadan lehine yeni bir kanıt elde edilmeden, aleyhindeki tespitlere ve kabahat ortaklarının ikrar, söz ve savlarına karşın, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.”
“Hepsi bir yana savcının tabirini aktaran ben, tıpkı savcıların talimatıyla siz bu yazıyı okurken tabir vereceğim”
‘Herhangi biri değil. Belgenin savcısı, Türkiye’nin doğalgaz sırlarını sattığından şüphelendiğini söylediği ismin, başsavcı ve vekili eliyle kurtarıldığını söylüyor. Olan biten de hadiseyi doğruluyor. Adeta itiraf üzere savunması devletin önünde duruyor. Ancak kimse kılını kıpırdatmıyor. Mert G’nin “hatırlı” olmasının nedeninin babası olduğunu öğrenince, “Ah şu babalar” demekten kendimi alamadım!
Hepsi bir yana savcının sözünü aktaran ben, birebir savcıların talimatıyla siz bu yazıyı okurken tabir vereceğim, muhakkak ki yargılanacağım. Eksik kalmasın diye, “Bu yazıyı da ekleyin” diyeceğim.
Adalet için vicdan yeterdi. Koca adalet sarayları inşa ettik. Sonunda duvarlarının altında kendimiz kaldık.’
