Türkiye’de sosyal medyanın gündemine oturan Rapçi Şanışer‘in 17 şarkıcıyla birlikte söylediği #Susamam şarkısını ve Ezhel‘in Youtube’un “Trend Listesi”nden kaldırdığı Olay şarkısını değerlendiren Yeni Şafak yazarı ve iletişim uzmanı Ali Saydam, “Açıkçası, bunu sahiplenmeye çalışan cenah için ‘Sol hiç bu kadar çaresiz olmamıştı’ demek geçiyor insanın içinden” dedi. Saydam, “Bella Ciao’yu, Hasta Siempre’yi, Viva la Quince Brigada’yı, Enternasyonel’i marş edinmiş bir geçmiş için ne büyük kayıp!” ifadesini kullandı.
“Amerika’nın lümpen proletaryasından doğan bu müzik, bizim buralara geldiğinde dinleyicisine vaat ettiği ‘muhalefet’ yapma işlevini yerine getirebiliyor mu? Bizce, hayır” diyen Saydam’ın “Rap sana her şeyi kaybettirebilir!” başlığıyla yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:
Müzik uzmanı değiliz elbette. Ancak, ülkemizde rap müziğin şu sıralar yaygınlaştığını da tespit edebilecek durumdayız.
Batı dünyasında siyahi alt kültürün üretimi olarak ortaya çıkan bu müzik türünün, ‘protest’ özellikler taşıması onun kimliğinin büyük bir bölümünü oluşturuyor.
Rap, bizde de 90’lı yıllarda filizlenmeye başladı. İlk örnekler çok naifti… Hatırlarsınız MFÖ’nün Ali Desidero’su (1990), Barış Manço’nun Ayı adlı şarkısı (1992), Cem Karaca’nın Raptiye Rap Rap (1992) isimli parçası, bu türün pop müzik ögeleriyle birleştiği örneklerdi…
Tabii bugünün rap şarkıları, bunlardan anlayış olarak çok uzaklarda… Bugün, “arabesk rap” de denen hayli farklı bir müzik türüyle karşı karşıyayız… Çok da eski olmayan zamanlarda köyden kente göçün ve acının müziği arabeskken, şimdi köyden kente göçün ifade edildiği müziğin evrim geçirmiş başka bir türü bu. Arabeskle yoğrulmuş, rap ögeleri içeren, belki rock müziğin popüler zemindeki tahtını sarsan… İşin teknik kısmı böyle işte!
Peki ya içerik, mesaj kısmı?
Orada sorun var!
Gördüğümüz kadarıyla rap müzik, protest amaçları olan bir ‘counterculture’ (karşı-kültür) olarak kendini ortaya koyuyor. İskandinav ülkeleri, İsviçre gibi gayrısafi yurt içi hasılaları yüksek, gelir adaletinin dengeli olduğu ülkelerde Amerika’daki kadar alıcı bulamıyor… Gelir adaletsizliğinin sorunlu olduğu ve bu konudaki protestoların diğer sosyal alanlara yayıldığı bölgelerdeyse benimsenmesi daha yaygın…
Türkiye’ye baktığımızda, bundan daha da ‘ithal bir kültür ögesi’ olamazdı herhâlde… Amerika’nın lümpen proletaryasından doğan bu müzik, bizim buralara geldiğinde dinleyicisine vaat ettiği ‘muhalefet’ yapma işlevini yerine getirebiliyor mu?
Bizce, hayır!
Bozuk bir Türkçe’yle, bazen altyazıya ihtiyaç duyularak sarf edilen sözlerde mekanik bir protesto anlayışı var. Protestonun bir anlamda en ilkel boyutu bu…
Açıkçası, bunu sahiplenmeye çalışan cenah için “Sol hiç bu kadar çaresiz olmamıştı” demek geçiyor insanın içinden… Bella Ciao’yu, Hasta Siempre’yi, Viva la Quince Brigada’yı, Enternasyonel’i marş edinmiş bir geçmiş için ne büyük kayıp!
Sosyal bilimcilerin elbette yakından ilgilendiği bu konu için bir de ‘kontra’ yorum var. Özellikle Amerika’da rap müziğe destek verilmesinin altında, muhalefet edilen konulara eğilme değil, bu kesimlerin enerjisinin boşaltılması amacı yattığı iddia ediliyor… Rap şarkıcısı Fuat Ergin bir şarkısında “Rap bana her şeyi kazandırabilir” diyor. Yukarıdaki açısından bakıldığında, tam tersine, “Rap sana her şeyi kaybettirebilir” de denilebilir!