Osmanlı mimarisinin Anadolu’daki seçkin örneklerinden olan, Büyük Selçuklu Devleti’nin de süsleme sanatının izlerini taşıyan ve 19 yıl önce UNESCO’nun Dünya Miras Geçici Listesi’ne alınan saray, Türkiye’nin yanı sıra başta Avrupa ve Asya olmak üzere dünyanın her yerinden ziyaretçi ağırlıyor. İlçenin 7 kilometre güneydoğusundaki bin 900 rakımlı tepede yer alan 116 odalı tarihi saray, kalorifer sistemi, geçmişte kullanılan tuvalet sistemi, kartal yuvası görünümü ile ilgi çekiyor.
3 bin yıl öncesinden eserler bulunuyor
Kapladığı alanla da 3 bin yıl önceden gelen değerli eserler bulunan saray ve çevresi, bu özelliği ile de ziyaretçilerine geniş bir seçenek sunuyor. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi (AİÇÜ) öğretim üyesi ve Iğdır Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Çetin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sarayın Osmanlı mimarisinin Anadolu’daki en büyük ve en önemli yapısı olduğunu ifade etti.
“Anadolu’daki tek saray”
İshakpaşa Sarayı’nın aynı zamanda Anadolu’daki tek saray olması açısından da önemli olduğunu aktaran Çetin, saray bulunduğu konum itibarıyla sadece Osmanlı mimarisinin izlerini değil, aynı zamanda Selçuklu mimarisi ve Kafkas sanatlarının geleneklerini bünyesinde barındıran eklektik özellikler taşıdığını aktardı. Çetin, sarayın yapılış süreciyle ilgili ellerinde çok önemli bir veri bulunduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Harem taç kapısının üzerinde yer alan kitabede sarayın 1784 yılında Çıldır Oğulları’ndan 2. İshak Paşa tarafından yaptırıldığı yazılmakta. Saray kompleks bir yapı, iç içe yerleştirilmiş ‘U’ biçimli 3 avludan meydana gelmekte. Saray, daha çok geleneksel Türk sanat mimarisinde gördüğümüz iç içe yerleştirilmiş avlular ve bu avluların etrafına yerleştirilen hizmet birimlerinden meydana geliyor. Genel anlamda sarayın süsleme özelliklerine bakıldığında Büyük Selçuklu Devleti etkilerinin yoğun şekilde kendini hissettirdiğini görüyoruz, ayrıca mimari formlarda da Selçuklu mimarisi baskın bir şekilde karşımıza çıkmakta. Yer yer dönemin moda beğenisi olan Avrupa kökenli barok rokoko ampir etkiler de kendini göstermektedir.”
“Avrupa’daki saraylarda tuvalet yokken İshakpaşa’da vardı”
İshakpaşa Sarayı’nın bünyesinde barındırdığı özellikleri ve özellikle dönemin Avrupa’sında dahi kullanılmayan bölümlerin önemine değinen Çetin, şöyle konuştu: “Günümüzde kalorifer sistemi dediğimiz sistemin aslında bir formu yapılan çalışmalar sırasında duvar aralarında bahsettiğimiz bu sıcak su dolaşımını sağlayan topraktan yapılmış künk borularda tespit edilmiştir. Yine sarayın ilginç bir özelliği o dönem Avrupa saraylarında görmediğimiz ama İshakpaşa Sarayı’nda son derece geniş mekan anlamında tasarlanan tuvalet bölümüdür. Avrupa saraylarında o dönem tuvalet yok. Medeniyet bakımından zaman zaman tartışmalara konu oluyor,
Avrupa’da henüz tuvalet kavramının saraylarda olmadığı bir dönemde İshakpaşa Sarayı’nda bu kadar konforlu büyük bir mekanın tuvalet olarak düşünülmesi de takdire şayan. Bu saray, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Selçuklu Devleti ortadan kalkıp Osmanlı Devleti kurulduktan sonra da Selçuklu sanat geleneklerinin baskın biçimde varlığını sürdürdüğünün ve son dönemlere kadar bu etkisini ortaya koyduğunun en güzel işaretlerinden birisi olmuştur.” Çetin, sarayın 3 bin yıllık medeniyetlerin bıraktığı eserlerin bulunduğu bir mevkide olduğunu da aktararak, bu anlamda değerlendirildiğinde sarayın öneminin bir kez daha kendini gösterdiğini söyledi.
“Saray yanında Anadolu’da başka örneği olmayan kaya mezar var”
“İshakpaşa, bölgeye gelen hemen hemen herkesin ilk etapta görmek istediği bir yapı. İshakpaşa Sarayı belki yapı itibarıyla ön plana çıkıyor ancak sarayın etrafında daha değerli eserler de var.” diyen Çetin, şunları kaydetti: “Sarayın etrafındaki eserlerin de gezi programları kapsamında tanıtılıp turizme kazandırılması lazım. İshakpaşa Sarayı’nın hemen yanında yer alan ve Urartu dönemine kadar uzanan, ancak Ortaçağ’da onarılıp günümüze kadar gelebilen eski Beyazıt Kalesi var, bu kalede Doğu Anadolu Bölgesi’nde tek örneği olan Urartu dönemine ait kabartmalı kaya mezarlığı var ve Anadolu’da başka örneği yok. Geziler düzenlenirken çevredeki bu özelliklerin de göz önünde bulundurulması gerekir.”