IFAB’ın kural değişikliklerinde odak noktası; adalet, dürüstlük, saygı, güvenlik, memnuniyet ve teknolojinin oyuna nasıl fayda sağlayacağı yönünde oldu. En çok üzerinde durdukları, oyunun olabildiğince güvenli hale getirilmesinin sağlanması, rakibe saygı, hakemlerin agresif ve tehlikeli oynayanlarla güçlü bir şekilde başa çıkacağı ortamın yaratılması. ‘12. Kural Faul ve Fena Hareketler’ bölümünün ‘Disiplin Cezaları’ başlığında sarı ve kırmızı kart için uzun yıllar sadece 7’şer ana sebep yer almışken; bugüne geldiğimizde detaylandırılmış ‘70 (yetmiş)’ maddede hangi durumlarda kart gösterileceği belirtiliyor. IFAB’ın mesajı net: Oyunun çekiciliğini ve eğlencesini bozacak davranışlar uzak tutulacak. “Futbol ne ister/bekler?” sorusunu başta hakem olmak üzere herkes soracak. IFAB, hakemin insan olmasının subjektifliğini kabul ederek tartışmalar olacağını ama oyunun ruhu gereği hakeme saygı duyulmasını da hassasiyetle belirtiyor.
HOCAM ÇOK SEVDİN GALİBA!
12 sene boyunca hakemlik yaptığım TFF 1. Lig, 2. Lig, 3. Lig, PAF ve amatör müsabakalar süresince pek çok keyifli an yaşadım. Özellikle amatör maçlar, bireysel taraftar tepkisini en rahat duyabildiğiniz ortamlardır. Bu durum bazen yurdum insanının yaratıcı tepkilerini, bazen de hakemin doğruyu bulmasını sağlayan ilginç diyalogları beraberinde getirir. İki saatimin de durduğu karlı bir Sefaköy gününde, yardımcı hakemle ‘süre’ anlaşmazlığımızı gideren ses tribündendi: “Hocam maçı çok sevdin ama 52 dakika oldu, donduk, bir çay molası ver bari!” Taraftarın hakemden beklentisi aşikar: Sürekli lehlerine düdük çalınması.
KART İSTEME SEREMONİSİ
Rakibin pek çok pozisyonda ‘kartla’ cezalandırılması da bunun içinde yer alıyor. Hele ki oyuncuları rakibin basit bir faulüyle taklalar atıyorsa; yüzüne hafif bir el dokunmasına rağmen kroşe yemişcesine yerde yatıyorsa sormayın gitsin. Süper Lig’de ve diğer profesyonel liglerimizde ‘rakibe kart isteme seremonisi’nde taraftarın toplu tepkisi oluyor, yedek kulübeleri taç çizgisine fırlıyor ve ellerini kart işaretiyle yelpaze gibi sallandırıyor. Amatörde bu tablo daha naif! Bazen rahat duyacağınız mesafeye yaklaşırlar, bazen de keyfini bozmadan yerinden seslenirler: “Hocammm, kartları evde mi unuttun?” Futbol endüstrisindeki büyüme, ‘kaybetme tahammülsüzlüğü’nü üst seviyeye taşıdı. Kazanma hırsı, güzel oyunun önüne geçti. Oyunun hızındaki gelişim de eklenince fizyolojik ve psikolojik şartlar, kartlara çok kolay davetiye çıkarır hale geldi. Kartları sadece fauller veya itirazlar sonucunda düşünmeyin… Skor koruma içgüdüsüyle geç başlatma, değişikliklerde sahadan geç çıkma, baraj mesafesini bozma, üst üste ihlal yapma, kulübe tepkisi, “VAR’a gidip izle” işareti, gol kutlarken forma çıkarma, hakemi aldatma gibi onlarcasına TFF’de kural kitabından bakabilirsiniz. Hakemlerin elini cebine götürme seçenekleri bu denli kolaylaşmışken her sezon ilgimi çeken noktalardan biri de Avrupa’nın 5 büyük ligi ve Türkiye’de kart çıkmayan maçlar. TFF Süper Lig’de bu sezon geride kalan 26 haftada oynanan 234 maçın sadece 3’ünde sarı veya kırmızı kart çıkmadı. İngiltere Premier Ligi’nde 9, Almanya Bundesliga’da 8, Fransa Ligue 1’de 6, İspanya La Liga’da 6, İtalya Serie A’da ise sadece 1 karşılaşma, kartsız tamamlandı.
AKDENİZ ÜLKELERİNDE KART SAYISI DAHA FAZLA
Hakemin kalitesi, kural yorumu, oyun hakimiyeti, takımların oynama isteği gibi pek çok değişken maç yönetiminde etkendir. “Ne kadar az kart gösterirsen o kadar iyi hakemsin” yaklaşımı hakem camiasının geleneksel bakış açısıdır ancak günümüz kuralları çok başkalaştı. Premier’de hakemlerin toleransı çok farklı olduğundan bariz kartları çok atlasalar da ses pek çıkmıyor. Şunu da kabul etmek gerekir ki Akdeniz ülkelerinin kartsız maç sayısı, Bundesliga ve Premier Lig’e göre her zaman çok az sayıda. Ancak hem Premier Lig’de hem de Bundesliga’da bile kartsız maç sayısındaki düşüş çok bariz.