Temiz havası, yemyeşil doğası ve masmavi deniziyle “Yeryüzünde de cennet varmış” dedirtecek bu kasabada deniz-kum-güneş üçlüsünün en güzeline doyacak tatilcilerin burada bulamayacağı şeyler de var. Mesela zincir restoranlar, gece kulüpleri, büyük AVM’ler, geniş kalabalık sokaklar gibi. Bunların yerine sessizlik, sakinlik, bolca huzur var.
Datça’da zaman yavaş akıyor. Kimsenin acelesi yok ve bu düzen kimseyi rahatsız etmediği gibi dışarıdan gelenleri de içine çekiyor. Uzun yaşamak isteyenlerin, hayatı sevenlerin, doğayı gözetenlerin, paylaşımcı olanların adresi Datça.
BÜTÜN MAVİLERİ UNUTUN
Kasabayı anlamak için gezmeye ünlü şair Can Yücel’in de ömrünün son zamanlarını geçirdiği Reşadiye Mahallesi’ndeki ‘Eski Datça’ denen bölgeden başlayın. Dar sokaklarda yürürken begonvillerle süslü ve rengârenk tahta kapılarıyla çok davetkâr duran evlerin önünde bol bol fotoğraf çektirebilirsiniz. Reşadiye adını Sultan Reşat’tan almış.
Osmanlı’dan önceki adı da Elaki. Yöre halkı hâlâ buraya halen ‘Ele’ diyor. Can Yücel’in evini, adını taşıyan sokakta görebilirsiniz.
Adı Datça ile bütünleşen şair Can Yücel’in evini görün, adının verildiği sokağı da gezin…
Gezintinize İskele Mahallesi’nden devam edin. Arnavutkaldırımlı yoldan limana inerken hava açıksa tam karşınızda Simi Adası’nı görebilirsiniz. Datça’yla bu ada birbirine o kadar yakın ki hafta sonu alışverişine Simi’den Datça’ya gelenler oldukça fazla.
Akdeniz’le Ege’nin kavuştuğu Datça demek muhteşem bir deniz demek. Mavinin kaç tonu vardır bilinmez ama mavinin ‘Datça tonu’ diye bir şey kesinlikle var. Kasabanın ucundaki Palamutbükü uğranması gereken bir nokta. Muhteşem bir koy olan Palamutbükü daha önce kulaç attığınız tüm denizleri size unutturabilir. Yine Datça’nın merkezine biraz uzak olan tarihi yarımadanın ucu Knidos, denizle tarihin buluşma noktası. Antik kent çok değerli eserleri görebileceğiniz bir açık hava müzesi aynı zamanda.
Kasabanın bir başka sembolü de tarihi yel değirmenleri. Datça’nın merkezine varmadan yol üzerindeki Kızlan Köyü’nde tarihi taş değirmenlerinden bazıları hâlâ açık; şarapevi gibi çeşitli amaçlarla kullanılıyor ve misafir ağırlıyor.
Eğer deniz ürünlerini seviyorsanız ve yabani otlara ilginiz varsa tam yerindesiniz. Deniz ürünleri açısından oldukça geniş bir mutfağa sahip kasabada balığın pişirilmesi de ilginç. Salça ve unu kavurduktan sonra içine su, limon ve sarımsak koyarak yapılan ekşili sos kızarmış balığın üstüne dökülüyor. Yöre halkı bu yemeğe balık ekşilemesi diyor.
ÇÖREĞİ DE ÇOK ÖZEL
Otlar da mutfakta başrolü paylaşan ürünlerden. Kengerden sulu yemek, labadadan sarma, kabakçiçeğinden dolma yörede tadılması gereken lezzetlerden bazıları. Diğer bir geleneksel yemeği de sadece bu yörede yetişen iri papatyalardan yapılan dallampa. Bir de sadece özel günlerde ya da etkinliklerde pişirilen Datça çöreği var ki lezzeti yörenin ünlü zeytinyağından geliyor.
Ve elbette bademiyle meşhur olan bu küçük sahil kasabasında bademli incir tatlısından yemeden dönerseniz Datça’ya ayıp etmiş olursunuz.
Gezginimiz Bestenur Ekinci (üstte, solda) bademiyle ünlü Datça’yı gezerken ağaçlar çiçekteydi. Şimdilerde o meşhur bademlerin çağla zamanı.