İdil, Alaçatı’nın bence en tarz ve en cool otellerinden biri olan Gaia ile kafa kafaya vermiş ve bizler için harika bir program hazırlamıştı. Benim için bu gezinin en çekici yanı sadece Alaçatı ile sınırlı kalmayıp Urla’yı, hatta tüm o bölgeyi de içine almasıydı. İçinde doğal yetişen ot hasatı da vardı enginar hasatı da.
Alaçatı’daki ilk günümüzde otele yerleştikten sonra soluğu bu sezonun en yeni mekanlarından olan Avula’da aldık. Alaçatı’nın en merkezi yerinde yer alan Avula’nın dekorasyonu çok başarılı. Köy meydanında gelip geçeni izlerken birşeyler yiyip içebileceğiniz bir noktada yer alıyor. Atıştırmalık olarak servis ettikleri kanepeleri çok beğendim. Özellikle de misket limonu soslu armutlu kanepeyi. Akşam yemeğimiz otelimiz Gaia’daydı. İdilika bizlere Girit’e özgü mezelerden ve yemeklerden oluşan bir büfe hazırlamıştı. Güzel hava, keyifli sohbet ve nefis yemeklerle tam tadında bir akşam geçirdik.
Ertesi gün kahvaltı için daha önceki Alaçatı seyahatlerimde de geldiğim Bumba Breakfast Club’a gittik. Öncelikle buranın dekorasyonunu çok sevdiğimi belirtmeliyim. Daha giriş kısmında Marakeş esintili bir duvar motifi sizi karşılıyor. Bahçede kahvaltı keyfi harika, kahvaltılıkları ise çok leziz.
Kahvaltının ardından rotamızı Hiç Zeytin Ormanına çevirdik. Burada Hiç Zeytinyağlarının sahibi olan Duygu Elektar bizleri karşıladı. Urla sırtlarında yer alan arazide hem zeytin yetiştiriyorlar hem de burada doğal yetişen otlardan çeşitli yollarla faydalanıyorlar. Zeytin ağaçlarının doğal ortamında yetiştiği bir arazi olduğu için burayı zeytinlik değil zeytin ormanı olarak adlandırmayı uygun görmüşler. Bizim de topladığımız lavantanın bir türü olan karabaş otlarından elde ettikleri çeşit çeşit içeçekleri, kurabiye ve ekmekleri görünce inananmadık. Ardından ormanın içinde zeytinyağı tadımı yaptık ve sonrasında ise topladığımız taze otlarla birlikte Urla merkezde yer alan Hiç Tadım Atölyesi ve lokantasına gittik. Dana ilik, söğüş bun, ahtapot başta olmak üzere enfes yemekler tattık.
Urla’daki ziyafetin ardından yine bir ilki gerçekleştirmek üzere henüz çok yeni kapılarını ziyaretçilerine açmış olan Zeytinyağı fabrikası Köstem’e gittik. Anadolu’da zeytinyağı üretimini ilk dönemlerinden itibaren araç gereçlerle anlatan müze dünya standartlarında müthiş bir yer olmuş.
İkinci akşam yemeğimizi Kapha adlı Alaçatı restoranında yedik. Burada birbirinden farklı teknikle pişirilmiş ve sıra dışı sunumlarla servis edilen tadım menüsünden tattık. Avokadolu karides roll, rezene salatası, kuzu sırt aklımda ve damağımda yer eden lezzetler oldu.
Ertesi gün ise yine bölgenin klasikleşmiş kahvaltı mekanlarından biri olan Noni’s House’a gittik. Bahçesi, arkada yer alan üzüm bağları ve enginar tarlası ile doğa ile iç içe bir ambiyansı var buranın. Pişisi ise yediğim en lezzetli pişilerden. Kahvaltı sonrası bir ilki daha gerçekleştirdim. İlk kez bir enginar tarlasından enginar topladım. Hatta topladığım enginarları İstanbul’a getirip, soyup pişirip afiyetle yedim.