Bu süreç boyunca şehrin yerli kiraz çeşitlerinden oluşan kiraz teşvik yarışmasından tutun da yöresel ve misafir halk dansları gösterileri, ilçe geceleri, karikatür ve resim yarışmaları, Mevlidi şerif ve dualar ile renklendirilmiş yörenin zengin kültürünü gösteren geniş program yer alır. Tabii ki, tarihin önemini tekrarlayan konuşmalar bu programın içinde mutlaka vardır. Halk her yıl aktif olarak programa neşesini, bilgisini ve samimiyetini koyar. Şenlikler boyunca herkes kardeştir ve paydaştır. Kol kola, omuz omuza çekilen halaylar, sokaklar, yollar, bahçe ve bağlar boyunca sürer. Halk neredeyse 24 saat ayakta bir şey kaçırmaktan imtina ederek gözü kulağı ile izler tüm olup biteni.
Gelen turistler açısından ise başta gürültü gibi gelse de sonrasında dayanamaz katılırlar uzun halaylara. Onları da Amasyalı yapar halk. Çünkü belki de bu içtenlik ve paylaşımı hatta ikramları başka hiçbir yerde görmemişlerdir. Amasya Kültür ve Sanat Festivali turist için güzel bir anı olarak saklanabilir ama bizler için ise Amasya kültürünün sadece ufak bir gösterimi. Oysaki daha neler neler var! Ne bu festivale sığar ne de kelimeler yetersiz kalır. Bir insan doğduğu büyüdüğü yerleri anlatırken bir başkalaşıyor ya ben de aynı duygudayım şimdi.
Hangi birini anlatsam? Mutlaka yetersizliklerim olacaktır, ama şunu ilk önce belirtmem lazım ki, iyi ki çağdaş bir Anadolu şehrinde doğmuşum. Şimdikiler gibi betonlar arasında büyümedik biz. Susayınca akan sulardan içen, acıkınca ağaçlara çıkıp meyve koparan hatta koparırken düşen ve dizleri yaradan kurtulamayan çocuktuk bizler. Büyük şehirdeki gibi hormonlu bol ilaçlı ve tatsız meyve sebze yiyerek değil, dalından koparıp anında pişirerek yedirirdi annelerimiz. Yumurtayı sabahleyin tavuktan alır pişirirdik ve horoz sesleriyle sabah gözümüzü açardık.
İncir ağacının eteklerinde oturur, dertleşirdik. Arada erkek arkadaşları da konuşurduk utana sıkıla! Ağustos böceği sesleriyle uykuya dalar, rüyamızda olmadık şeyler görürdük. Sonra onları kiraz toparken birbirimize anlatır, gülüşürdük. Amasya’nın o kuru sıcağından bunaldık mı, bağlardan bahçelerden akan sulara atardık kendimizi, en azından ayaklarımızı sokardık. Hele Taşova yakınlarında Boraboy Gölü vardı ki, dünya harikası bir yer, bugün yatırım yapılsa kesinlikle İtalya’daki meşhur Como ve lugano Gölü’nden daha turistik olur. Ama istemez halk. Amasya halkı geçmişine ve kültürüne düşkündür. Kirlilikleri sevmez, tipik bir Anadolu insanı gibi samimiyet ister, kültürüne geçmişine sahip çıkan hemşerileriyle mutludur.?
Ferhat ile Şirin’in yurdu…
Biraz da kültüre dönecek olursak ki yetmeyecek, Ferhat ile Şirin çok duyulmuş bir hikâyedir. Doğuda Ferhat Dağı, batıda Kırklar Dağı; ikisinin arasından Yeşilırmak, yeşil yeşil süzülür, gider. Yamaçlarda Amasya’nın birbirinden güzel evleri. Buradaki dağa adını veren Ferhat, hepinizin bildiği “Ferhat – Şirin” hikâyesinin kahramanıdır. Ferhat’ın da bir yüreği vardır. Bu yürek alev alev Şirin için yanmaktadır. Amasya beyinin güzel kızı Şirin, onun yüreğini ateşlemiş, bu ateş bir yangın olmuş. Gel gör ki beyin bir şartı var, kimseler yerine getiremez. Bey demiş bir kere, “Dağın ötesindeki suyu şehre akıtacak yiğit’e vereceğim kızım Şirin’i.”
İşte hikâye böyle sürer gider ta ki Ferhat, Şirin için dağları delerken vefat eder, rivayete göre. Amasya’daki âşıklar müzesinde anlatılır bu özel hikâye yazı, şiir ve resimlerle. Bunun dışında arkasında İçerişehir mahallesini alarak dağlar boyunca sıralanmış Yeşilırmak evleri vardır ki, bakmaya doyulmaz. Bu ırmak kenarı yalı evlerinin her biri öyle hikâyeler barındırır ki, ancak içeride olduğunuzda o muazzam atmosfer ve koku sizi hemen oracıkta içine alır. Sanki o geniş ailelere misafir gelmiş gibi bir konuma geçersiniz ve neredeyse sesler duyacakmış gibi olursunuz. Etkilenmemek mümkün değildir. Her an o boş odalarda birileri konuşuyor gibi gelebilir, o yüzden içeride fazla kalmamakta yarar var.
Burada eşsiz misafirperverlik kültürünün etkisine tanık olursunuz. Tipik Amasya yalı boyu evleri ne hayatlar görmüş ne hikâyeler yazmıştır içinde! Bu yol üzerinde mutlaka ziyaret edilesi bir müze karşınıza çıkar ki, o şehzadeler müzesidir. Her gireni etkileyen ve saatlerce kalmasını sağlayan Amasya’da yaşamış veya eğitim görmüş şehzadelerle tanışmak için bu fırsatı kaçırmamalı.
Bu küçük turdan sonra Amasya Belediyesi’nin şehrin eski bölümüne yaptığı yatırımı ve korumak için ne kadar emek sarf ettiklerini görüyorum. Işıklandırma güzel ancak daha pastel renkler olsaydı diye düşündüm. Gece Yeşilırmak kenarında çekirdek çıtlatıp yürürken bir yandan akan suyun hışırtısı bir yandan da ışıkların hareketi dikkatinizi çekecek ama bunlar şehrin tarihi geçmişiyle birleştiğinde daha da otantik hale geliyor.
Zamanda yolculuk gibi küçük bir dönüşüm ama çok hoş. Belki de dönüşmek istemeyiz bazen. Irmak kenarındaki ailelere bakıyorum. Dondurma yiyerek yürüyüş yapanlar bir yanda ellerinde çekirdek ile bankta oturup dağlara yansıyan ışıkları seyreden sevgililer öte yanda. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Etmesin de! Keyifleri yerinde gibi. Anadolu kültürü içten, samimi olduğu kadar tutucu da olabilir. Bankta otururken yabancı turist de gelip yanına oturabilir. Yerinden kalkmayıp elindekini paylaşandır Anadolu insanı. Kim olursa olsun “Hoş geldiniz” diyebilendir. Samimiyetle sohbet eden, ekmeğini paylaşandır. Ve de Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişini her yıl güzel bir festival programıyla kutlayandır. İşte Amasya ve Amasyalı budur!