İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Türk Müziği Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü mezunu Emre Yücelen, ses kaydını gerçekleştirmeden iki gün önce, akustiği hakkında bilgi almak için bu konuda doktora çalışmalarına devam eden Gülçin Konuk ile Ayasofya’da incelemelerde bulundu. Bu inceleme gezisinin ardından teknik hazırlıklarını tamamlayan Yücelen, çalışmada kendisine eşlik eden İzzet Gül, Elif Nur Turan, Serdar Şengül, Özgün Günyar, Kamil Güney, Selim Genç ve Oğuzhan Yılmaz ile Ayasofya’ya geldi. Yücelen ve ekibi daha önceden belirledikleri noktalara, kameralarını ve ses kayıt cihazlarını yerleştirdi. Akustik testi çalışması için, Büyük Ayasofya Cami İmamı Önder Soy ve Büyük Ayasofya Cami Müezzini Ahmet Toraman tarafından Ayasofya kubbesi altında ikili ezan, müezzin mahfilinde saba makamı ezan, mihrapta Fetih ve Nasr sureleri hiçbir ses sistemi desteği olmadan, çıplak sesle okundu.
Bu esnada 8 kamera ve 8 ses kayıt cihazı ile eş zamanlı kayıt gerçekleştirildi. Yücelen, 1500 yıllık Ayasofya tarihinde ilk kez, çıplak sesle okunmuş akustik test kayıtlarına imzasını attı. Akustik testi çalışmalarında, ses ve görüntü kayıtları alınırken Ayasofya’da akustiğin bozulmaması için çekim süresince çalışanların içeride bulunmasına izin verilmedi. Yücelen, akustik testi kayıtlarının tamamını, Miraç Kandili’nde “Emre Yücelen Şan Dersi” adlı YouTube kanalında yayınladı.
İlk akustik çalışmalarına 2006 yılında başladı
Emre Yücelen, çalışmaya ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ayasofya’nın ilk akustik çalışması olmadığını, 2006 yılında İstanbul camileri ve müezzinleri adıyla bir çalışma yaptığını, yaklaşık 17 cami gezdiğini ve bunların içinde bütün selatin camilerin yer aldığını anlattı. Bu çalışma kapsamında camilerdeki din görevlileri ile ikişer saat röportaj yapıp yatsı ezanının ardından cami tamamen kapandıktan sonra tek kubbenin ışığını yakarak, çıplak sesle akustik ezan kayıtları yaptığını belirten Yücelen, bu çalışmayı 2007 yılında İstanbul Camileri ve Müezzinleri adıyla CD olarak yayınladığını aktardı.
O günden bugüne aklında kalan en güzel şeyin bir ambiyans olduğunu dile getiren Yücelen, “Bir kış akşamı Fatih Camisi’nde Ali Rıza Şahin Hoca ile sabah ezan okunması, dışarıda o yapraklar, rüzgarın sesi, o büyük kubbenin muhteşem akustiği… İstanbul’daki devasa camiler muhteşem bir akustiğe sahipler. Yüzyıllardır sadece çıplak sesle ezan okumak üzerine kurgulanmış bir tasarımla yapılmışlar. Günümüzde tamamen mikrofonla okunuyor her şey. Ama ben biraz klasik bakış açısına sahibim. Şan eğitmeni de olduğum için olayın başka bir tarafından bakmak istiyorum. Buranın akustiğini dinlemeyi gerçekten çok istiyordum.” dedi.
Türkiye’nin dört bir yanındaki camilerin akustiğini kaydediyor
İlk çalışmasını tamamladığında “Keşke bunu görüntülü olarak yapabilseydim. Bütün herkes görebilseydi tüyleri diken diken eden bu atmosferi” dediğini anlatan Yücelen, sözlerine şöyle devam etti: “2016 yılında YouTube kanalımı açtım. Ses analizleri yaparak başladığım bir kanal. Yıllardır müzisyen olarak biriktirdiğim o kadar çok proje vardı ki kanal büyüdükçe bunları yapma imkanım da olmaya başladı. Şu an yaklaşık 650 bin civarında abonem var. Bu kanalda da yaklaşık 2 yıldır akustik testler yapıyorum. Şarkışla’dan tutun Konya’ya Türkiye’nin birçok yerindeki camide imamlarla, müezzinlerle çıplak sesle ezan okuyoruz ve 4-5 kamera ile kayıtlar yapıyoruz. Bunları da kanalımda yayınladım. Ayasofya bunlardan çok farklı. Çünkü Ayasofya devasa ve 1500 yıllık muhteşem bir tarihe sahip.”
“Elimizden gelen en iyi imkanlarla kaydı yapmaya çalıştık”
Yücelen, proje için oldukça uzun bir zaman harcadığını belirterek, kayıt sürecini şöyle anlattı: “1-2 hafta sürekli nasıl tasarlayabiliriz, nereye kamera kurabiliriz bunu planladık. Yıldız Teknik Üniversitesinden Yüksek Mimar Gülçin Hanım ile bir araya geldik, içeriyi gezdik. Ayasofya’da ses kayıtlarının nasıl yapılabileceğini, akustik noktaları bana anlattı. Ben de kayıtları 3 ayrı bölgede yapmaya karar verdim. Bir tane kubbe altında, bir mihrapta, bir de müezzin mahfilinde yaptım. Bu çalışmada Büyük Ayasofya Camisi’nin imam ve müezzini, bizlerle beraber oldu. Sabah makamında ezan, Fetih ve Nasr Sureleri, bir uşşak ezanı ikili olarak okudular.
Çok mutluluk verici bir kayıttı. Kayıt sonrasında herkes büyülenmişti. 8 kamera ve 8 ses kayıt cihazı kurduk belirlediğimiz kayıt noktalarına. Her katta nasıl duyulduğunu kaydetmeye çalıştık. Elimizden gelen en iyi imkanlarla kaydı yapmaya çalıştık. Ben bu projeleri aslında yıllardır pek çok kuruma sunuyorum ama bir destek tam olarak bulabilmiş değildim. Bunu baştan aşağı kendi imkanlarımla yaptım. Bana destek olan takımımın üyeleri bana yardım ettiler. Denizli’den, Ankara’dan, Manisa’dan bir sürü insan geldi bana yardım etmek için. Çünkü 10-12 kişilik bir ekip gerekiyordu ki içeride ancak kaydı yapabilelim. Çok özel bir kayıt oldu.”
“Bu kaydın amacı toplumları birbirine düşürmek değil”
Bu kaydın amacının hiçbir zaman bir kavga ortamı, insanları, toplumları birbirine düşürme olmadığının altını çizen Yücelen, “Bunlar kültürel mirastır. 1500 yıldır ayakta duran bir mimariden, bir kültürden bahsediyoruz ve bu Anadolu topraklarında yaşıyor şu anda. Büyük bir onur bizim için. Bunu temsil etmemiz lazım.” dedi. Yücelen, Ayasofya’nın yapımından bugüne birçok restorasyon geçirdiğini ve birçok ustanın emeği geçerek bugüne kadar geldiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Hepsinin ruhları şad olsun. Gerçekten çok kıymetli bir hazinemiz var ama bunu görebilmek çok önemli. Bu kaydı yaptığım için çok mutluyum. Daha önce tarihte bu kadar detaylı bir kayıt yapılmamış. Akustik testi anlamında bir kayıt daha var Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Zerhan Karabiber’in. Bilimsel bir proje olarak yapılmış ama görsel ve duyuma dayalı bir proje yapılmamış bugüne kadar. Bunu yapabilmenin şansına ulaştığım için çok mutluyum. Bu, bilimsel bir projeydi. Bu da Ayasofya arşivinde yerini alacak. Ayasofya, toplumların ortak mirasıdır. Biz de bu coğrafyanın insanları olarak, bu mekanın içinde bulunma, ezan, sureler okuma şerefine nail olduk. Bunlar aynı zamanda kültürel ve manevi miraslarımızdır. Hepsini korumak, saklamak , kaydetmek ve bizden sonraki nesillere aktarmak da boynumuzun borcudur.”