Bu yıl da öyle oldu! gene yağdı yağmur ama panayırın neşesini kaçıramadı! Her yıl Mayıs’ın 26’sında kasabanın hemen dışındaki büyük alanda kurulan Ayvacık (Çanakkale) Panayırı’ndan söz ediyorum. Çok eskilere dayanan panayır geleneği hala sürüyor buralarda. Yılda bir kez kurulan, hem alışveriş hem de eğlence imkanı sunan bu çok renkli panayırı eskiden beri Ayvacık ve Assos civar köylüleri hele de çocuklar iple çekerlermiş. Büyükler bir yıllık ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş yaparken çocuklar salıncak kuyruğuna girermiş. Çoban kepeneği, hayvanlar için çanlar-renkli boncuklar, urganlar, sepetler, kuş kafesleri, halı ve giysi başta olmak üzere hepsi de el yapımı ürünler satılırmış. Oğlan çocukları düdük almak için sabırsızlanırken pazara götürülmeyen çocuklar sabırsızca simit ve şeker yolu gözlermiş evde, birde günlerce anlatılacak panayır hikayelerini ama en çok da macuncunun eve getirilemeyen leziz rengarenk macunlarını.
Sivrice’de pek çok kişiyi panayır heyecanı sarmıştı gene. Biz de oteldeki ( www.terrazoe.com) bazı konuklarla birlikte şemsiyeler elimizde gittik panayıra. Geçmişten bugüne çok şey değişmişse de Ayvacık Panayırı hala çok renkli hala çocuksu bir uçarılığa davetkar. El yapması ürünlerin çoğu artık bulunmuyor, her şey fabrikasyon ama ihtiyaç karşılıyor… adeta açık hava AVM’si, iğneden ipliğe ne ararsan var: mutfak eşyaları, plastik leğenler, giysiler, iç çamaşırları, makine halıları, kumaşlar, oyuncakçılar ve bir de yörede süre gelen hayvancılık nedeniyle hala aslı bozulmamış olan çanlar, cam boncuklar, yün urganlar. Günün sürprizi ise yöre köylerdeki sandıklardan toplanmış çok eski el işlemeli yastıklar, örtüler ve giysilerin satıldığı tezgah. Beraberimizdeki Alman konukları da görünce coşuyor satıcı kadın ve torbalardaki sergilenmeyen ürünleri de açıyor; hem gözümüz hem gönlümüz bayram ediyor bu eskiye, yaşanmışlığa, en çok da emeğe dair parçaları görünce.
Alışveriş bölümünden eğlence bölümüne doğru seğirtiyoruz. Lunapark kurulmuş, çocuklar neşeyle koşturuyor; niyetçi, küçüklere tavşan yavrularını sevdirip büyüklere niyet çektiriyor; öte tarafta kaleye geçmiş şortlu roman kızlarına şut çekiyor yöre delikanlıları sigara kazanmak için. Macuncu hala var pirinç kenarlı cam tablasıyla ama macunların renkleri hiç çocukluğumuzdaki gibi değil günümüzdeki yapay boyalar böyle boyuyor şekeri belki de!! İlerideki tezgahta taze saray helvası satılıyor; önündeki masada dört genç adam ellerindeki şeker, tereyağı ve undan oluşan helva hamurunu yün ipliği sarar gibi çekiştirip döndürüyorlar ta ki helva son halini alana kadar. Yaklaşıp bir parça “şeker yününü” arsızca ağzıma atıyorum, helva ustaları gülüşürken tereyağının eşsiz lezzeti başımı döndürüyor. Ustalar helva çekmeyi sürdürürken bu “leziz gösteriyi” hayranlıkla seyrediyoruz hepimiz.
Akşam olmaya başladı, panayır alanı ışık, ses ve insan seli şimdi. Sırada panayırın geçmişten bugüne değişmeden kalmış en” lezzetli” geleneği oğlak çevirme var. Eskiden en çok da oğlak çevirme için giderlermiş panayıra erkekler. Nar gibi kızarmış oğlak eti yiyip içki içerek kutlarlarmış baharı, gün ışıyana kadar sürermiş eğlence. Büyük çadırlardan birindeki masalara oturduk bizde; odun kömüründe pişen oğlağın kokusu dolduruyor çadırın içini. Ramazana’a denk geldiği için içki yok ama oğlak eti hala çok lezzetli.
Artık köyümüze dönme vakti; ellerimizde alışveriş torbaları damağımızda oğlağın kömür ateşiyle buluşmuş efsane tadı, içimizde çocuksu bir neşe. Yağmur yeniden başladı! kimin umurunda….