Alavya, Alaçatı
Sezonda Alaçatı’nın durumu malum. Buranın keyfini tam anlamıyla çıkarmak isteyenlerin tercihi bu nedenle genelde sezon dışı dönemler oluyor. Alavya, köyün tam merkezinde yaz-kış açık olan en özel adreslerden. Sakız, dut, zeytin, hünnap ağaçlarının arasına serpiştirilmiş altı taş evden oluşan otelde açıldığı günden bu yana yeme-içme konusuna ayrı bir önem veriliyor. Alavya’nın restoranı Mitu’nun başında aileden gerçek Alaçatılı bir şef olan Hüseyin Pancar var. Mekânın usul usul çalan canlı müzik eşliğinde sunduğu pazar brunch’ları revaçta. Yöresel peynirler, kendi yaptıkları ve tarifi otelin sahibine ait biber reçeli başta olmak üzere nefis reçel çeşitleri ile Ege klasikleri gevrek ve boyoz… Hüseyin Şef yöresel malzemeleri ve mutfağını çok iyi biliyor. Hatta benden tavsiye, cumartesi günü Alaçatı’dan aldığınız otlar ve sebzeler için ondan mutlaka tarifler alın. Füme kaburga eti ile yapılan Alavya gurme burger, mevsimlik ekşili otlar ile sunulan dana yanak, yine mevsim otlarıyla sunulan tonbalığı köfte mönüde dikkat çekenler arasında. Bu aralar salı akşamları yaptıkları ‘tapas’ geceleri çok rağbet görüyor. Tapas’lar da elbette İspanyol değil, Ege usulü hazırlanıyor. Hurma, limon kekiği ve küflü peynirle yaptıkları bunlardan sadece birkaçı. Alavya’nın aktiviteleri yalnızca yemekle de sınırlı değil elbette. Güne yoga dersi ile başlayabilir, profesyonel Asyalıların yaptığı etkili bir masajla devam edebilirsiniz. Anacadde tarafına bakan bölümdeki şömineli alanda ise kitabınızı okurken hemen yan taraftaki mini pastaneden aldıklarınızla azıcık yaramazlık yapmak serbest.
Porto Caeli, Eceabat
Tarladan toprağa felsefesinin tabaklarda yarattığı lezzet üstünlüğü malum. Bu anlayışı büyük şehirde uygulayabilmekse hayli efor istiyor. Ama bazı şefler var ki adeta meslektaşlarının hayalini yaşıyor, Hakan Açıl gibi. Caeli, Ahmet Toksöz’e ait. İnce bir zevki yansıtan otel, bağların arasında konumlanmış ve kâr amaçlı değil, ailenin toprak ve yaşam felsefesini yansıtmak üzere açılmış. Mutfakta kullanılan ürünlerin tamamına yakını kendi bahçelerinden. Bahçede sadece yerli tohum meyve ve sebzeler doğal yollarla yetiştiriliyor. Bir-iki saat önce bostandan toplanan sebzeler, aynı günün sabahı Çanakkale Boğazı’ndan tutulmuş balıklar, bebek ahtapotlar lezzetleriyle ‘gerçek’ ürüne olan saygınızı derinleştiriyor. Şu aralar karavida, Biga karidesi, bebek kalamar, olta çipurasının tam zamanı.
The Museum Hotel, Antakya
Lezzet garantili bir hafta sonu için Antakya’ya adım atmanız yeterli. Şehrin şu aralar en revaçta olan yeri ise The Museum Hotel Antakya. İnşaat sırasında ortaya çıkarılan ve şimdiye kadar rastlanan en büyük tek parça mozaik, otelin alameti farikası. Gelelim yemeklere… Mozaiklerin hemen üzerinde yer alan Ayan Meyan’ın şefi Ekrem Şirin. Mönüde humus, cevizli biber, mütebbel, tarator gibi envai çeşit yerel mezenin yanında ızgara ve kebap çeşitleri var. Otelin kahvaltısı da zenginliğiyle önce gözü doyuruyor. Katıklı ekmek, külçe, zeytin piyazı, yöre peynirleri ve hatta adını ilk kez duyacağınız sayısız lezzetle güne başlamak gibisi yok. Bu kadar yemeğin üzerine biraz ter döküp arınmak isterseniz SPA’nın yolunu tutun. Defne veya Zahter Hamamı paketlerini özellikle öneriyorum.
Adatepe İda Blue, Kaz Dağları
Jeolojik konumu ve toprak yapısıyla Kaz Dağları, dünyanın en bol oksijenli bölgeleri arasında. İda Blue Hotel’in de içinde olduğu Adatepe ise bölgenin dokusu korunmuş yegâne köyü. Mübadele öncesinde Türkler ve Rumların birlikte yaşadığı Adatepe, zeytin ağaçları arasında dönem filmlerinden fırlamıştan farksız manzaralar sunuyor. İda Blue’nun sahipleri bölgede farklı bir turizm yaratmak, kendi yaşadıkları deneyimi paylaşmak için evlerini, gücünü doğadan alan lüks bir otele dönüştürmüşler. Bahçede Kaz Dağları’na has ot ve bitkilerden 150 kadarı ekili durumda. Mutfak açıldığı günden bu yana Adatepe Köyü’nün yerlisi olan Şengül Hanım’a emanet. Zeytin ve zeytinyağları Geyikli’den, peynirler Ezine’den, etler Ayvacık’tan, deniz ürünleri ve balıklar Çanakkale’den geliyor. Sebzeler ise Küçükkuyu pazarından alınıyor.