Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “ABD’deki 11 Eylül saldırıları, Arap Baharı, küresel finansal kriz ve mülteci krizi dahil olmak üzere yakın tarihte önemli dönüm noktaları, Türkiye-AB ilişkisinin stratejik önemini defalarca kanıtladı. Ayrıca, ekonomik, politik, güvenlik ve kimlikle ilgili konular Türkiye’nin AB için stratejik bir ortaktan daha fazlası olduğunu göstermiştir. Türkiye eğer AB üyesi olsaydı, bugünün son derece değişken dünya düzeninin zorluklarını müşterek ele alma konusunda daha yetenekli ve yetkin olacağımıza inanıyorum. Bunun için 30 yıl daha beklemeyelim.” ifadesini kullandı.
Bakan Çavuşoğlu, ABD’nin saygın uluslararası gazetelerinden Politico için “Haydi Türkiye’nin AB üyeliğini yeniden rayına oturtalım” başlıklı bir makale kaleme aldı.
Çavuşoğlu, AB-Türkiye ilişkilerinin geçmişi, müzakere fasılları, samimiyet algısı üzerine görüşlerini paylaştı.
ÜÇ KEZ GÖLGELENEN SÜREÇ
Eski Başbakan Turgut Özal’ın müzakerelere ilişkin “uzun, ince bir yol” yorumuna atıfta bulunan Çavuşoğlu, bu sürecin sadece uzun ve ince değil aynı zamanda engebeli olduğunu belirtti.
Çavuşoğlu, ilişkilerin, 1980 askeri darbesi, 1990’larda AB’nin beşinci genişleme dalgasından Türkiye’nin dışarıda bırakılması ve en son 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile üç kez gölgelendiğini anımsattı.
Her defasında sürecin rayına oturtulduğuna dikkat çeken Çavuşoğlu, “Bugün biz yine umut vermeyen benzer bir durumdayız. Fakat, bir kez daha, Türkiye’nin AB sürecini yeniden rayına oturtma için Avrupalı arkadaşlarımızla bir mutabakata ulaşabilmeyi başaracağımızdan hiç şüphem yok.” görüşünü paylaştı.
100 GÜNLÜK EYLEM PLANI
Buna yönelik üç kuvvetli sebebi olduğunu kaydeden Çavuşoğlu, bunlardan biri olan 2016 darbe teşebbüsü sonrası zor günlerin geride bırakıldığını belirtti.
Çavuşoğlu, OHAL’in kaldırıldığı ve Reform Eylem Grubu’nun (REG) yeniden bir araya geldiğine vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı:
“Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olarak Türkiye, darbe sonrası önlemlerini, uluslararası norm ve hukukun üstünlüğü doğrultusunda aldı. Önlemlere ilişkin Türkiye’yi eleştirenler, bunun basit siyasi bir durum değil Türk demokrasisinin varoluşsal meselesi olduğunu anlayamıyorlar. Ayrıca teşebbüsün sebep olduğu travmanın da tam anlamıyla farkına varamıyorlar. Şüphesiz AB süreci hükümet gündemimizin en üstünde. Olağanüstü hali Temmuz 2018’de sonlandırdık. İki buçuk yıllık ara sonrası, siyasi reformları canlandırma amacıyla kilit bakanlarımızdan oluşan REG’i yeniden bir araya getirdik.”
Bu süreçte, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin, daha hızlı karar alma, daha az bürokrasi ile reformların hızlandırılmasını sağladığını kaydeden Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından duyurulan “100 Günlük Eylem Planı’nın” katılım müzakerelerinin 23. Fasılı “Yargı ve Temel Haklar” ve 24. Fasılı “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” kriterlerini de kapsadığını anımsattı.
“Dünyanın en istikrarsız bölgelerinden birinde özgürlük ve güvenlik arasındaki dengeyi hedef alan zorluklara rağmen, Türkiye durmaksızın en yüksek standartlara layık olan Türk milleti için demokrasisini sağlamlaştırmaya çabalıyor.” değerlendirmesinde bulunan Çavuşoğlu, Türkiye’nin bu niyetle, terörün verdiği zarar, düzensiz göçün ağır yükü ve kanlı darbe teşebbüsüne rağmen, son on yılda AB’nin mevzuatı doğrultusunda 2 binden fazla yasayı kabul ettiğine dikkati çekti.
“İDDİALI TEK TARAFLILIK, KURALA DAYALI ÇOK TARAFLILIĞIN YERİNİ ALIYOR”
Çavuşoğlu, “Biz yapıcı eleştiriye açıklığımızda daima samimi olurken, Türkiye’yi en çok eleştirdiği müzakere fasıllarının açılmasından imtina eden AB’yi alaycı buluyorum.” görüşünü paylaştı.
İkinci kuvvetli sebep olarak Çavuşoğlu, mevcut uluslararası atmosferin daha yakın bir ittifak için güçlü motivasyon sağladığını belirtti.
Çavuşoğlu, savaş sonrası düzenin temellerinin titrediğine işaret ederek, “İddialı tek taraflılık, kurala dayalı çok taraflılığın yerini alıyor ve bölgesel politika, ticaret, çevre ve güvenliğin dahil olduğu geniş bir yelpazedeki gelişmelerin istikrarsızlaştırması, AB ve Türkiye’nin benzer çıkarlarına zarar veriyor.” ifadesini kullandı.
AB ve Türkiye’nin, Filistin sorunu ve İran nükleer anlaşması da dahil kritik konumlarda ortak pozisyona sahip olduğunu belirten Çavuşoğlu, “AB üyeleri, özellikle Türkiye’nin Suriye’deki sivillerin korunmasına yönelik güçlü diplomatik çabalarına verdikleri desteği dile getirdiler. Artan dalgalanmalar karşısında, Türkiye ve AB’nin kıtamızın ve ötesinin güvenliği ve istikrarı için yapacağı çok iş var.” değerlendirmesinde bulundu.
Çavuşoğlu, Avrupa Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker’in “Avrupa’nın geleceği” makalesinde işaret ettiği Avrupa’nın çözmesi gereken sorunları anımsatarak, bu konularda Türkiye’nin AB’ye anlamlı katkılar yaptığını kaydetti.
Türkiye’nin insani kriz ve DEAŞ’a karşı mücadeledeki katkılarının da önemli olduğunu belirten Çavuşoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı olduğu kadar AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in Avrupa’nın geleceği ile ilgili makalesinde güvenlik tehditleri, düzensiz göç, azalan yumuşak güç ve yaşlanan toplumlar Avrupa’nın çözmesi gereken sorunlar olarak tanımlandı. Türkiye zaten AB’ye, bu maddelerin her birine anlamlı katkılar sağlıyor. Türkiye, 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaparak ve Ege Denizi üzerinden binlerce kişinin akışını durdurarak Avrupa’da büyük bir insani krizi önlemiştir. Şu an bile, baskı devam ediyor. Sığınmacılar, kendi ülkelerindeki kargaşa devam ettikçe hayatlarını tehlikeye atmaya devam edecek. Türkiye terörizmle mücadelede, DEAŞ’a karşı sahada mücadele eden koalisyon ülkeleri arasında lider ülke olmuştur. Türkiye, hava üslerini ve hava alanlarını koalisyon ortaklarına açmaya devam edecek.”
1999 HELSİNKİ RUHU
Türk finans ve bankacılık sisteminin spekülatif döviz saldırılarına karşı koyacak kadar dayanıklılıkta olduğunu kaydeden Çavuşoğlu, Türkiye’nin 2018’de tüm aksaklıklara rağmen 2,6’lık büyüme kaydettiğini hatırlattı.
Çavuşoğlu, “Biz Avrupa’nın en genç toplumu ve hizmet sektörüne sahibiz. Liste genişletilebilir, ancak Brexit bağlamında, Türkiye’nin önemli bir AB boşluğunu nasıl doldurduğunu görmek oldukça kolaydır.” görüşünü paylaştı.
Türkiye’nin AB üyesi olduğunda, güvenlik, göç, ekonomik dinamizm, yumuşak güç, sosyal güvenlik ve enerji güvenliği gibi geniş bir alanda AB bloğuna önemli katkı sağlayacağını yineleyen Çavuşoğlu, yapısal bir ilişki ve liyakat temelli bir katılım yolu olmadan, ilişkilerin potansiyel olarak kötüye gideceğini aktardı.
Meslektaşlarına çağrı yapan Çavuşoğlu şu değerlendirmelerde bulundu:
“Brüksel’de ve AB başkentlerindeki meslektaşlarımı, Türkiye’nin resmi aday olduğu ve AB’nin ciddi bir destekçisi haline geldiği Avrupa Konseyi’nin 1999 Helsinki toplantısının ruhuna geri dönmeye çağırıyorum. Birincisi ve en önemlisi, ilişkimizin bel kemiğini oluşturan katılım müzakerelerini yeniden başlatmalıyız. Gümrük birliğini, herkesin yararına olacak şekilde güncellemek için müzakereler başlatmalıyız. Vize serbestisi görüşmelerinde belirlenen kalan altı kriterin yerine getirilmesinin ardından, Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat sağlanmalıdır. Bu adım sadece iş ve istihdama katkıda bulunmayacak; aynı zamanda insanlar arası diyalogu daha da artıracaktır.”
YSK’NIN KARARI
Çavuşoğlu, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 31 Mart’taki İstanbul belediye seçimlerinin sonuçlarını feshetme kararına da makalesinde yer verdi.
YSK’nın kararını, “Önceki mesleki çalışmaları için Avrupa izleme mekanizmalarının övgüsünü alan bağımsız bir organ tarafından alınan son adli karar” şeklinde niteleyen Çavuşoğlu, kurulun bu kararı, temel olarak bazı seçim kurullarının yasadışı kompozisyonu üzerine aldığını belirtti.
Seçimlerin yeniden 23 Haziran’da yapılacağını anımsatan Çavuşoğlu, “Türkiye, özgür ve adil seçim yapma rekoruyla gurur duyuyor ve yeni seçimlerde en yüksek uluslararası standartlar altında kesinlikle elimizden gelenin en iyisini yapacağız.” ifadesini kullandı.
“BİR 30 YIL DAHA BEKLEMEYELİM”
Çavuşoğlu, Türkiye’nin “seçimsiz” yeni bir dönem geçireceğini ve Avrupa Parlamentosu’nun (AP) bu ayki seçimlerinin ardından yeni bir 5 yıla giriş yapacağını kaydederek bu yeni dönemin fırsatlarından faydalanmak gerektiğini belirtti.
Geçen bu sürecin, Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik önemini kanıtladığını kaydeden Çavuşoğlu şunları aktardı:
“Türkiye’nin bir darbe girişimiyle, terör örgütleriyle ve mülteci akınıyla aynı anda mücadele ettiğini unutmamak gerekir. Normal şartlar altında bunlardan sadece biri bir ulusu titretmek için yeterli. Ancak, Türkiye hepsini gördü ve direndi. Tek istediğimiz bu gerçeklik karşısında anlayış ve dayanışma gösterilmesi. ABD’deki 11 Eylül saldırıları, Arap Baharı, küresel finansal kriz ve mülteci krizi dahil olmak üzere yakın tarihte önemli dönüm noktaları, Türkiye-AB ilişkisinin stratejik önemini defalarca kanıtladı. Ayrıca, ekonomik, politik, güvenlik ve kimlikle ilgili konular Türkiye’nin AB için stratejik bir ortaktan daha fazlası olduğunu göstermiştir. Eğer AB üyesi olsaydık, bugünün son derece değişken dünya düzeninin zorluklarını müşterek ele alma konusunda daha yetenekli ve yetkin olacağımıza inanıyorum. Bunun için 30 yıl daha beklemeyelim.”