Banu Tuna / Hürriyet Seyahat Yayın Yönetmeni
Ceneviz topraklarında bir gün
Karaköy-Galata-Tophane trafiğe girmeden kentin tadını çıkarabileceğiniz bir rota. Normalde bir iş merkezi olarak hayli kalabalık olan Perşembe Pazarı’nda, Bankalar Caddesi’nde etrafı rahatça inceleyin. Karaköy İskelesi yakınlarındaki Yeraltı Camii ilk durak olabilir. Burası aslında Galata Kalesi olarak inşa edilmiş. Fatih Sultan Mehmet’i gemileri karadan yürütmek zorunda bırakan meşhur zincirin bir ayağı da burası. Liman boyunca Salı Pazarı’na doğru yürüyünce Fransız Geçidi ve Karaköy Karakolu’nu göreceksiniz. Girişindeki tuğra Abdülmecit’e ait. Nöbetçi polis memurundan rica ederseniz, belki içeriyi de görebilirsiniz. Fransız Geçidi’nin arkasındaki sokaklarda, son yıllarda her biri farklı karakterde kafeler açıldı, birinde soluklanabilirsiniz.
Bu sokaklar pek çok kiliseye de ev sahipliği yapıyor. Yürümeyi seviyorsanız eski Rum İlkokulu ve Saint Benoit Lisesi önünden Tophane’ye kadar gidip Tomtom Mahallesi’nden İstiklal Caddesi’ne çıkabilirsiniz. İtalyan Lisesi’nin önünden geçen Tomtom Kaptan Sokak’ın kıvrılarak Postacılar Sokak’a ve İstiklal Caddesi’ne bağlandığı bölge, İstanbul’da değil de İtalya’da olduğunuzu düşündürecek. Bu arada Tophane’den yukarı çıkan Boğazkesen Caddesi’nin alt başında, solda, eski Fransız Yetimhanesi’nin vaha gibi bahçesi de sizi İstanbul’dan koparacak bir adres. Ancak bahçede hizmet veren Zanaat Atelye Cafe, bayramın ilk üç günü kapalı. Tophane’ye değil de Perşembe Pazarı’na doğru yürürseniz, Azapkapı’daki Mimar Sinan eseri Sokullu Camii’ni es geçmeyin. Kurşunlu Han ve Fatih Bedesteni de yolunuzun üzerinde ancak bayramda kapalı olabilir. Galata Mahkemesi Sokak’ta Arap Camii de ziyareti hak ediyor. Buradan Bankalar Caddesi’ne geçip Salt Galata’nın karşısındaki Kamondo Merdivenleri’nden Galata’ya doğru tırmanabilirsiniz. Galata Kulesi Sokak’taki ‘San Pietro ve Paolo Kilisesi’ bulunuyor. Misafirhanesi Akdeniz mimarisinin tipik bir örneği… Uzun sırada beklemeyi göze alıyorsanız Galata Kulesi’nden İstanbul’u seyredin. Manzara elbette muhteşem.
Saffet Emre Tonguç / Hürriyet Seyahat yazarı
Doğayla baş başa bayram
Bayram tatilini İstanbul’da geçirmek, doğayla baş başa keyif yapma fırsatı olabilir. Hem Avrupa hem de Anadolu Yakası’nda bunun için birbirinden güzel adresler var. İstanbul’un gizli hazineleri olan korularda baharın tadını doyasıya çıkarabilirsiniz. Anadolu Yakası’ndaysanız Kanlıca’daki Mihrabad Korusu ve Beykoz Korusu, Avrupa yakasındaysanız Sarıyer’deki Emirgân Korusu ile Beşiktaş’taki Yıldız Korusu’na uğramanızı öneririm. Şehirden biraz daha uzaklaşmak ve doğada daha uzun vakit geçirmek isterseniz, adresiniz Belgrad Ormanı olsun. Yolunuz buraya düşmüşken Atatürk Arboretumu’nu ziyaret edebilirsiniz. Burada uzun yürüyüşler yapabilir, bisiklet yollarında özgürce pedal çevirebilir ve tabii ki bol bol fotoğraf çekebilirsiniz.
Korhan Gümüş / Mimar
Tarihin içinde adım adım
Bayram tatili, yürüyerek şehri tanımak için iyi bir fırsat. Sultanahmet’te tramvaydan inip Marmara Üniversitesi’nin Rektörlük Binası’ndan sağa kıvrılarak, Özbekler Yokuşu’ndan aşağıya inin. Yokuşun sonunda Mimar Sinan’ın eseri en güzel camilerden birini, eğimli araziye yerleştirdiği Sokullu Mehmet Paşa Camii’ni göreceksiniz. Sonra ara sokaktan Kadırga’ya uzanın. Orada tarihi Havuzlu Kahve’de oturun. Güzel bir çay yudumladıktan ve dinlendikten sonra Kumkapı’da Krikor Balyan’ın mimarı olduğu Ermeni Patrikhanesi’nin karşısındaki Meryem Ana Patriklik Kilisesi’ni, Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Patriklik Merkez Kilisesi’ni ve Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’ni ziyaret edin. Sonra, Yenikapı’nın batı bitişiğindeki semt olan Langa’ya uğrayın. “Yok hâlâ yorulmadım” diyorsanız, yolunuzu Samatya’ya kadar uzatın.
Murat Güvenç / Kadir Has Üni. İst. Çalışmaları Mer. Müd.
Molalarında lezzet var
Yürüyüşe Fatih Saraçhane Parkı’ndan başlayın, Fatih Camii ve külliyesi etrafında zaman geçirin. Edirnekapı’ya kadar uzanıp Kariye Müzesi’ni ziyaret ettikten sonra (bayramın ilk günü kapalı) Haliç kıyısına inin. Ayvansaray’dan Balat-Fener’e uzanan sahil yolunda yürüyün. Buradan Süleymaniye’ye geçip camiyi ziyaret edebilir, külliye etrafındaki lokantalarda nefis bir yemek yiyebilirsiniz. Lokantalar bayramın ikinci veya üçüncü gününden sonra açılıyor. Eminönü-Sirkeci’ye inip Büyük Postane civarında boş sokakların tadını çıkardıktan sonra sahilden devam ederek Gülhane Parkı’na veya tramvaya binip Sultanahmet Meydanı’na gidebilirsiniz. Ayasofya’yı, Aya İrini’yi, Topkapı Sarayı’nı ve bahçesini ziyaret edebilirsiniz. Kim bilir belki tatilde aradığımızı binlerce kilometre uzağa gitmeden yanı başımızda bulabiliriz…
Cengiz Özdemir / Şehir araştırmacısı
Denizin dudağında bir kahve için
Benim önerim Boğaziçi’nin asude semtlerini, ama özellikle Kanlıca’yı gezmeniz. Kanlıca deyince ilk akla gelen elbette meşhur yoğurdu. Kanlıca’nın yoğurdunu ister ballı, ister pudraşekerli, ister sade, mutlaka yemenizi tavsiye ederim. Kıyıdaki İsmail Ağa kahvesinde denizin ‘dudağında’ bir kahve içmeyi de ihmal etmeyin. Çay Emirgân’da, kahve Kanlıca’da içilir derlermiş eskiler. İskeledeki Mimar Sinan eseri olan Gazi İskender Paşa Camii’ni mutlaka görün. Boğaziçi’ndeki en eski camilerden biridir.
Onun hemen yanında sonradan eklenmiş muvakkithane ve türbeyi de gezmeyi unutmayın. Orada bulunan çınar ağacının yıllarca semte hizmet etmiş bir ayakkabı tamircisine ev sahipliği yaptığı da aklınızda bulunsun. Bundan sonra; İskelenin tam karşısındaki Mihrabat yokuşundan sağlı sollu semtin sevimli sokaklarında kaybolabilirsiniz. Bu yokuş sizi dilerseniz Hidiv Kasrı’na, dilerseniz Mihrabad Korusu’na çıkaracaktır. Buralarda çay eşliğinde dinlenip kuşbakışı Boğaz’ı seyredebilirsiniz.
Refika Birgül / Yemek yazarı
Farklılıkların İstanbul’a kattığı güzellik
Kuzguncuk karakterini korumayı en çok becermiş Boğaz köyü… Yan yana duran kilise, cami ve sinagog semtteki farklılıklarla var olabilmenin simgesi. İsmet Baba’da güzel balık yiyebilir, ‘Çınaraltı’nda çay-tost yapabilir, fırınlarından siyez buğdayından yapılan ekmek, simit alabilirsiniz… ‘İlya’nın Bostanı’nı mutlaka ziyaret edin. Burayı bugünkü mahallelinin sahiplenip nasıl bir alana dönüştürdüğünü mutlaka görün derim. Pita’da kahvaltı edebilir, ‘Pulat Çiftliği’nde dinlenebilir ve ‘Ada Kahve’de her daim taze tatlıları ile kendinizi şımartabilirsiniz. Esnaftan alışveriş yaparak da Kuzguncuk’u desteklemeyi unutmayın. Mahallede araba ile giderken kedi ve köpekleri yani mahalle sakinlerini rahatsız etmeden onlara saygı göstermek size de iyi gelecek. Kuzguncuk’ta benim de atölyemin olduğu Simotas binasını da görün. Kapısında üç tarihin anlamına dair tahminler yürüttükten sonra ne olduğunu öğrenmek için içeri girip bize sorabilirsiniz. Bekleriz…
Çağla Öztek / Profesyonel tur rehberi
Altınboynuz’u iskele iskele gezin
Şehir Hatları’nın bir motoru var; sizi Üsküdar’dan alıp Boğaz’ı aşırıp Haliç’in derinliklerine taşıyor. Eyüp son durak ama arada yedi eşsiz iskele daha var. Her biri İstanbul’un geçmişi ve geleceğiyle ilgili en az bir serüven vaat ediyor; birkaç saatte ömürlük deneyim yaşatıyor. Haliç hattı motorundan Fener iskelesinde indiğinizde, sağda az ileride Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, nam-ı diğer Demir Kilise tüm heybetiyle yükseliyor. Görün, demirden duvarlarına dokunun, Haliç’in çamuruna saplanan temellerini hissedin. Motor daha sonra Hasköy’de denizaltıyla Fenerbahçe vapurunun az ötesine yanaşıyor ve işte Rahmi M. Koç Müzesi’nin önündesiniz. Ayvansaray iskelesinden görünen surlar, eski kentin son bulduğunun işareti. Sütlüce’ye yanaşırken Haliç Kongre Merkezi yolcuları selamlıyor. Yürümeyi sevenler kıyı şeridinden Miniatürk’e kadar gidebilir. Son durak ise Eyüp… Burası evliyaların, sahabelerin, padişahların, valide sultanların, sadrazamların, edebiyatçıların ebedi istirhatgâhı. Mezarlığın huzurlu doğasında ağır ağır yokuşu çıkmışsanız, Pier Loti’ye ulaşıp dünyanın en güzel manzaralarından birini izleyerek içilecek o bir bardak çayı hak etmişsiniz demektir.
Laki Vingas / Kültürel Mirası Koruma Der. Yön. Kur. Üyesi
Çokkültürlü İstanbul’u tanıyın
Bu tatili İstanbul’un çokdilli, çokkültürlü yapısını tanımaya, şehri kendisi yapan detayları öğrenmeye ayırabilirsiniz. Örneğin dilenci vapuruna atlayıp Arnavutköy’den Yeniköy’e, Beykoz’dan Kuzguncuk’a Boğaz semtlerini keşfedebilir ya da Kariye Müzesi’nden başlayarak yolculuğunuzu Topkapı Sarayı ve Ayasofya’da sonlandırabilirsiniz. Ya da Çengelköy ve Kandilli arasındaki Vaniköy’e uğrayıp birbirinden özel hikâyeleri bulunan yalıları keşfedebilir, buradan Boğaz’ın en zarif köşklerinden rokoko stilinde inşa edilmiş Küçüksu Kasrı’nı gezebilir, ardından da Anadolu Hisarı’na uğrayıp gününüzü Göksu Deresi kıyısında bir yürüyüş ve balık keyfi ile sonlandırabilirsiniz. Tam bir günü ayırmak isteyenler Anadolu Kavağı iskelesi etrafındaki balıkçılara uğrayıp oradan da Yuşa Tepesi’ni ve muhteşem bir manzaraya sahip kaleyi gezebilir.
İpek Gökdel / ‘Hakan Muhafız’ kitabının yazarı
Bütün yolların çıktığı nokta
Bence şehrimizde ilk görülmesi gereken tarihi eser ‘Milyon Taşı’. Yerebatan Sarnıcı yakınında bulunan taş, Bizans döneminde kentin tam ortasında kabul edilirdi. Hani şu ünlü söz var ya “Bütün yollar Roma’ya çıkar” diye… Zannedilir ki bu söz İtalya’nın başkenti Roma için söylenmiş. Ama kastedilen Yeni Roma, yani İstanbul. Bizans İmparatoru Büyük Konstantin, şehri Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapmak istemiş ve başmimar Leontius’u görevlendirmiş. Mimar, şehri önce 14 bölgeye ayırmış. Bu doğrultuda İmparatorluk Sarayı, Aya İrini Kilisesi, Kutsal Havariler Kilisesi, eğlence ve spor alanı olan Hipodrom, Büyük Meydan ve su kemerleri inşa edilmiş. Ortaya muhteşem bir şehir çıkmış ve adı Nuova Roma yani Yeni Roma olmuş. Kudüs’ten Hz. İsa dokunduğu için kutsal sayılan bir taş olan ‘Milion Taşı’ da getirilip bugün olduğu yere dikilerek dünyada sıfır noktası ilan edilmiş.
Murat Meriç / Müzik yazarı
Şehrin kalbine giden rota
İstanbul’un belki de en güzel rotası, parkları ziyaret ederek Divan Yolu’na gitmek. Haziran güzel bir ay, hava müsait: Gezi Parkı’ndan başlayacak bir yürüyüşle İstanbul’un kalbine uzanmak mümkün. İstiklal Caddesi boyunca ilerler, Tünel ve Galata Köprüsü’nü geçerseniz Sirkeci’yi bulursunuz. Gülhane Parkı’nın içinden Topkapı Sarayı’na doğru çıkmak, nefes aldırır. Divan Yolu’nda bir yanda türbeler, diğer yanda küçük müzeler var; İstanbul Üniversitesi’ne gelene kadar çok şey görmek mümkün. Son durak ise Sahaflar Çarşısı. Eski tadı yok ama hâlâ güzel şeyler bulmak mümkün. Bir tüyo: İkinci Mahmut türbesinin içinde Şeyh Bedrettin’in mezarını görmeden geçmeyin.