‘İlk’lerin ve ‘en’lerin şehri olarak anılan Bergama, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. İncil’de adı geçen yedi kiliseden biri Bergama’da ve Zeus Sunağı’ndan da bahsediliyor… Ancak ne var ki sunak çok uzaklarda. Ve ilginçtir, sunağı bulunduğu topraklardan çalan Carl Humann’ın mezarı Bergama’da… Akropolde, Zeus Sunağı’nın olduğu temellerde gözlerimi kapatıp sunağı düşlüyorum. Gözlerimi açtığımda önümde boylu boyunca uzanan Bakırçay Ovası… Sunağın kalan temellerinin yanında bir mezar var. Onu kaçırıp Almanya’ya götüren Carl Human’ın burada, bu temel kalıntılarında yatıyor olması arasındaki ironiyi sorguluyorum. Bugün Zeus Sunağı’nın bulunduğu yerde üç tane çam ağacı var. Burayı izlerken eserler kaçırılmış olsa da yaşanmışlığın ve toprakların götürülemeyeceği gerçeğiyle yüzleşiyorum. Yolunuz düştüğünde siz de Zeus Sunağı’nın temellerinde durup Bakırçay Ovası’na bakın ve Zeus Sunağı’nı düşleyin.
Tanrılarla devlerin savaşı
Yağmalanıp Almanya’ya kaçırılan Zeus Sunağı’nın keşfi ve yurtdışına kaçırılışı hakkında çeşitli tarihler veriliyor. Carl Humann’ın 1865’te kazılara başladığı ve 1878’e kadar kazı çalışmalarını sürdürdüğü; o tarihe kadar izninin olmadığı, son parçaların 1882’de Berlin’e götürüldüğü söyleniyor. Sunak şu anda Berlin’de Pergamon Müzesi’nde. Muhteşem eserin çevresi tanrılarla devlerin savaşını anlatan kabartmalarla bezeli. İnsan kılığında ve bacakları gövdelerine kadar yılan olan Gigantlar ile yıldırımlar yağdıran Baştanrı Zeus, Artemis, Poseidon ve devlerle savaşı göze alan güzellik tanrıçası Afrodit var. Sunağın içindeyse Pergamon’un efsanevi kurucusu Telephos’un yaşamöyküsü anlatılıyor.
İnsanlığın ortak mirasını oluşturan kültür varlıklarının gelecek nesiller adına iyi korunması gerekiyor. Ancak bu korumanın kültür varlığının ait olduğu kaynak ülkede olması doğal değil midir? Ekonomik açıdan zengin, emperyalist ülkeler kültür varlıklarını ait olduğu yerden kaçırıp kendi müzelerinde sergilerken, meşruiyetlerini insanlığın ortak mirasının korunması tezine dayandırıyor. İyi korunduğu sürece kültür varlıklarının nerede olduğunun önemli olmadığını da ileri sürüyor. Zeus Sunağı ile ilgili iddialardan biri de bu eserin Osmanlı devleti tarafından satıldığı ya da padişah tarafından hediye edildiği… Bu ancak Zeus Sunağı’nın tümüyle tanımlandığı yazılı bir belge ya da yazılı padişah beratıyla ispatlanabilir. Bu şekilde yazılı bir belge şimdiye kadar ortaya konmadığına göre bu iddialar bir söylentiden öteye gitmiyor ve Zeus Sunağı’nın Berlin’de olmasına meşruiyet kazandırmıyor. Diğer yandan böyle bir belge olsa dahi 1869 ve 1874 nizamnamelerinde devletin eski eserleri yabancı bir kişiye ya da devlete satabileceğine veya bağışlayabileceğine ilişkin herhangi bir hüküm yok. Böyle bir işlem yapılmışsa da Osmanlı hukukuna aykırı ve yine meşruiyeti tartışmalı. Tartışmalı olmayan tek gerçek, sunağın bu topraklara ait olduğu.
Nasıl çalındı?
Bergama-Dikili yolunu yapmak için geldiği söylenen Carl Humann’ın aslında eseri bulmak için gizlice çalışmalar yürüttüğü biliniyor. Bergama Akropolü’ndeki Bizans duvarları arasında kabartmaları fark eden Humann, bu yapıların Zeus Sunağı’na ait olduğunu tahmin edip derhal Prusya Müzeler Müdürü Alexander Conze’ye bildirdi. Yol yapımı için taş taşıma bahanesiyle kalabalık bir ekip kurdu ve sandıkladığı parçaları Çandarlı’da bekleyen Alman gemilerine taşımaya başladı. Bergamalılar bir şeylerin ters gittiğini fark etti ve bir süre sonra sandık kervanlarının yolunu kesti. Korkuya kapılan Humann, devreye Alman konsolosluğunu soktu. Almanya’ya karşı büyük borç içinde olan Osmanlı’nın eli kolu bağlandığı için bölgeye halkı yatıştıracak bir paşa ve silahlı birlik gönderildi. Paşa da Almanlar tarafından karşılandı, güzel bir şekilde ağırlandı, adeta ağzına bir parmak bal çalınarak susturuldu…