Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu ve Tilbe Saran’ın başrollerini paylaştığı “Bergen” sineması, yarın sinemaseverlerle buluşacak.
Arabesk müziğin değerli bayan seslerinden Belgin Sarılmışer’in hayatını ele alan sinemada, sanatkarın Ankara’dan Adana’ya seyahati ile yaşadığı aşkın akabinde vefatına kadar olan hikayesi beyaz perdeye aktarıldı.
Sinemaya ait AA muhabirine açıklamalarda bulunan Abdullah, senaryoyu birinci okuduğunda Bergen‘i gereğince tanımadığını ve canlandırdığı role karşı hissettiklerini anlatmanın güç olduğunu söyledi.
Abdullah, Belgin Sarılmışer’in bir Bergen olma öyküsünü, bir bayanın varoluşunu sinemanın anlattığına dikkati çekerek, “Bu durum beni çok heyecanlandırdı. Birebir vakitte sinemada Bergen’in müziksel olarak da seyahati var. Aslında her manada kısacık hayatına sığdırdığı kocaman bir hayat var.” dedi.
Sinemada Sarılmışer’in aşk hayatına da yer verdiklerini aktaran başarılı oyuncu, “Aslında aşk da demek istemiyorum. Onun sonunu getiren hastalıklı bir bağlantıyı gördüğümüz bir kıssa bu.” tabirlerini kullandı.
Farah Zeynep Abdullah, sineması izledikten sonra seyircinin değerlendirmelerini merakla beklediğini lisana getirerek, “Eminim her seyirci sinemada bizim hiç görmediğimiz şeyleri görecektir. İnsan sinemanın bu kadar içerisinde olunca objektifliğini de kaybediyor. Biz bir sinema yaptık fakat bu sinema hepimizin sineması olacak. Biz inandığımız ve güvendiğimiz bir iş ortaya koyduk.” diye konuştu.
“Farah’ın sinemanın kıssasını ele alış biçimi epeyce etkileyiciydi”
Sinemada Bergen’in kocası rolünü oynayan Erdal Beşikçioğlu da Farah Zeynep Abdullah’tan sonra sinemanın oyuncu takımına katıldığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Farah’ın daha evvel yaptığı işler, sinemanın öyküsünü ele alış biçimi hayli etkileyiciydi. Bu bağlamda da Bergen’in dramını ortaya çıkartabilmek için kendisi üzere güçlü bir karakterin olması gerekiyordu. Bu tıp dramlara haksızlık edemez, görmezden gelemezsiniz. Küçük bir kızın çok güç bir meslek kümesinde varoluş öyküsünü, Farah’ın büyük bir konsantrasyonla olabildiğince profesyonel yaşadığına tanıklık ettim. Farah’la bu türlü bir projede kıssaya hizmet etmek, oyunculuk tarihimde durmadan anlatacağım anılar silsilesi haline dönüşecektir.”
Beşikçioğlu, 3 ay keyifli bir çekim süreci gerçekleştirdiklerini belirterek, “Bütün ameleliği Zeynep Farah yaptı. Onun olmadığı sahne yok. O kadar güç bir süreç ki. Ortaya da çok nadide bir işin çıktığına inanıyorum açıkçası. Tilbe de var. Tıpkı güce sahip, tıpkı güçte oyuncularla bir sinemada oynamak öteki bir şey., çok bedelli. Barcelona’da top koşturmak üzere keyif veriyor beşere.” değerlendirmesinde bulundu.
Belgin Sarılmışer’in kendisini mevte götüren hastalıklı ilgisine değinen Beşikçioğlu, kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Aslında erkekler de bayanlar da sevmeyi beceremiyoruz. Birini sevdiğimiz vakit gözlerimiz kör oluyor fakat aslında sevgi bir eğitimdir. Kendi bencilliğinin içerisinde, aslında iki kişinin yaşadığı bir dünyadır. Kendi bencilliğinden öte karşı tarafa duyduğun hürmette var olan bir histir sevgi. Bu sevgi hastalığını senaryoda hoş irdelediğimize inanıyorum. Seyirci de sinemadan çıktığı vakit kendinden çokça modül bulacak, kendi kusurlarını ve yanılgıları düzeltme arayışlarını görecektir yani sinema bir empati sağlayacaktır. Bu bağlamda da bayanın varoluş öyküsü üzerine güçlü bir sinema oldu.”
“Sabahat hanım keşke hayatta olsaydı ve karşı karşıya gelebilseydik”
Sinemada Bergen’in annesi Sabahat Çakır rolünü üstlenen Tilbe Saran ise seyircilerin sinemada güçlü bayanların kıssasına şahit olacakları yorumunu yaparak, “Genelde sinemada, televizyonda çok da fazla güçlü bayan karakter yazılmıyor. Hayatımızın içerisinde var lakin biz onların temsiliyetiyle sıkça rastlaşmıyoruz. Bu açıdan sinema memnun bir buluşma oldu. Bergen’in annesini ben de sinema vesilesiyle tanımış oldum. Çok güçlü bir bayan. Sabahat hanım keşke hayatta olsaydı ve karşı karşıya gelebilseydik.” sözlerini kullandı.
Saran, her ne kadar belgesel değil kurmaca olsa da sinemadaki kıssada bir grup gerçekliklere yaslandıklarına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
“Sabahat hanım nitekim eli öpülecek kuvvetli bir bayanmış. 7 çocuk doğurduktan sonra kocasının kendisini aldattığını öğrendiği anda meskenini, barkını, tüm konforunu hiç düşünmeden terk edip orijinal ve çok da sıkıntı olacağını bildiği bir hayata yelken açmak, kendine güçlü bir inançla lakin mümkün olabiliyor. Bu inancı sürdüren de Bergen oluyor. Dilerim ki Bergen sineması yolunu arayan kız çocukları için bir mihenk taşı olsun. Her vakit kendi seslerini ve kendi yolcuklarını sürdürebilecek olsunlar. Ne anneler, ne babalar, ne kardeşler, ne sevgililer, ne kocalar var. El alem onların sesini kesmesin. Hiçbir bayanın, erkeğin, hiçbir canlının hayatı bir oburu tarafından gasp edilmesin. Umarım ki bu sinemayla çok farklı kıssalar anlatılsın. Biri kıyafetlerini, biri müziklerini, biri sesinin gücünü, biri kararlılığını anlatsın, biri kırılganlığını görsün ve katmerli bir iş (film) olduğu o vakit görülür.”
Yapımcılığını Orchestra Content’in gerçekleştirdiği, senaryosunu Yıldız Bayazıt ve Sema Kaygusuz’un kaleme aldığı sinemanın direktörlüğünü, Mehmet Binay ile Caner Alper üstlendi.
