Fırat Kuruca, dünyada emekliliğin üç basamakta değerlendirildiğini, birinci basamağın sosyal güvenlik sistemi, ikinci basamağın işverenlerin çalışanları için kurdukları emeklilik planları ve üçüncü basamağın da gönüllü bireysel emeklilik sistemi olduğunu belirterek, “Tamamlayıcı emeklilik bizde 2017’de başlayan otomatik katılım sistemine benziyor. Aslında otomatik katılım başlamadan önce pek çok şirket kurumsal emeklilik planlarını çalışanlarına sundu ve zorunluluk olmadan ceplerinden çalışana ek katkı sağladı. Fayda gördükleri için bunu yaptılar. Otomatik katılım tüm şirketleri böyle bir plan kurmaya zorunlu kıldı. İşveren açısından zorunlu ama katkısı yok, çalışan da sonradan çıkabiliyor. Tamamlayıcı emeklilik de bunun benzeri. İşveren katkısı olur olmaz bunun zaman gösterir” dedi.
BES’in her acil durumda çekilip, harcanacak bir birikim olmadığını, BES’i kara gün parası olarak düşünmek gerektiğine değinen Kuruca, gönüllü BES’te 7 milyona yakın bir katılımcıya ve 106 milyar liralık da fon büyüklüğüne ulaşıldığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye ölçeğinde iyi bir fon büyüklüğü ama yeterli değil. Otomatik katılımda ise 6 milyon kişi, 7 milyar liralık da fon büyüklüğü var. Toplamda baktığımızda BES şu anda 12-13 milyon civarında bir katılımcıya hizmet veriyor ve ülke için çok değerli olan 115 milyar civarında bir fon büyüklüğüne ulaşılmış durumda.”
Vahit Yıldırım, konuşmasında, tasarrufun da çevre bilinci gibi olduğunu belirterek, “Ülkemizin en önemli zafiyetlerinde biri, tasarrufla ilgili bir kültürümüz yok. Bizdeki tasarrufun karşılığı cimrilik” dedi. Yıldırım, tamamlayıcı emeklilik sisteminde işveren katkısına bakışını da şöyle anlattı: “İstihdamın ciddi bir yükü KOBİ’lerin üzerinde. KOBİ vasfındaki işletmeler bugünkü ortamda normal yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanırken çalışanları için katkı yapmasını konuşmak bugün için gerçekçi olmaz. Belki bu sistemi piyasa ortamının düzeldiği dönemde konuşup, işvereni bu sisteme adapte edebiliriz.”