Elazığ’ın Baskil ilçesinde, tarihi tam olarak bilinmemekle beraber isminden dolayı 10. yüzyılda Süryaniler tarafından yapıldığı değerlendirilen Mar Ahron Manastırı, tarihe ışık tutan kalıntılarıyla dikkati çekiyor. Suyatağı köyü Işıklar mezrası sınırları içerisinde yer alan 1400 rakımlı Muşar Dağı’nın zirvesinde çevreye hakim bir noktada bulunan manastır, büyük bir bölümü doğal nedenlerle ve defineciler tarafından tahrip edilmiş olmasına rağmen görkemli yapısı, çevresindeki su sarnıçları ve mezarası ile bin yıllık tarihin izlerini barındırıyor.
Abul Farah eserlerini burada kaleme almış
Bazı kaynaklara göre, 13. yüzyılda Selçuklu yönetiminde bulunan Malatya’da yetişmiş, tarih, tıp, teoloji, fizik, matematik, felsefe, edebiyat ve astroloji gibi bilim dallarında ortaya koyduğu eserleriyle günümüzde dahi dikkati çeken Süryani bilim adamı Abul Farac’ın eserlerini bu manastırda kaleme aldığı söyleniyor. Karakaya Baraj Gölü ile kıyı şeridini süsleyen kayısı bahçeleri, dağları, güneşin doğuşu ve batışı ile oluşan eşsiz manzarasıyla da dikkati çeken manastır, patika yollardan yürüyerek yaklaşık 1 saat 30 dakikada ulaşılabilmesine rağmen özellikle hafta sonları ziyaretçisiz kalmıyor. Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca sit alanı kapsamına alınan, adeta bir kültür hazinesi niteliğindeki manastır, yapılacak bir restorasyon çalışmasıyla turizme kazandırılmayı bekliyor.
Önemli bir kültür varlığı
Fırat Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Abdulkadir Özdemir, ilk ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber isminden dolayı Süryani kilisesi olabileceği değerlendirilen manastırın önemli bir kültür varlığı olduğunu anlattı. Süryanice’de “mar”ın kutsal ve ulu anlamına geldiğini, Ahron sözcüğünün ise 13. yüzyılda dönemin öne çıkan bilim adamı Abul Farac’ın babası tabip Ahron ile benzerlik gösterdiğini ifade eden Özdemir, şöyle konuştu: “Bölgede bilinen anıtsal nitelikte benzer manastır Tunceli’nin Hozat ilçesi Ergen köyünde bulunan Bizans dönemine ait Süryani kilisesidir. Bu kilisenin kitabesi 10. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Mar Ahron Manastırı’nımli da bu tarihlerde veya öncesinde yapılmış olma olasılığı yüksektir. “Mimari tarzından dolayı aynı zamanda savunma amaçlı bir yapıyı da andırdığını, yapılacak bir arkeolojik kazıyla başka eklentilerinin olup olmadığı ve niteliklerinin de anlaşılacağını aktaran Özdemir, bulunduğu konum itibariyle tarihin her döneminde stratejik öneme sahip olan manastırla ilgili bugüne kadar her hangi bir arkeolojik kazı yapılmadığından asıl gizemini koruduğunu belirtti.
Manastırla ilgili yapılacak bir arkeolojik çalışmanın binlerce yıl öncesine ışık tutacağını kaydeden Özdemir, şunları söyledi: “İleride yapılacak olan arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmaları ile hem yapının tarihlendirilmesi problemi çözülecek hem de bir kültür varlığı olarak hak ettiği değeri bulacaktır. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış tarihi ve kültürel açıdan geçmişe ışık tutan bu manastırın daha fazla tahrip olmadan bir an önce restore edilmesi gerektiğine inanıyoruz.”
“UNESCO’ya kabul edileceğini düşünüyoruz”
Yukarı Fırat Kültür Sanat ve Kalkınma Derneği Başkanı Aygün Çam da dernek olarak Yukarı Fırat Havzası’nda yer alan arkeolojik değere sahip alanlarla ilgili çeşitli çalışmalar yürüttüklerini söyledi.
Bu kapsamda önemli bir kültür varlığı olan manastırına dikkat çekmek için hazırladıkları 80 sayfalık bir rapor ile UNESCO’ya başvuruda bulunacaklarını aktaran Çam, şunları kaydetti: “Raporumuzu Kültür Bakanlığına teslim edip Bakanlık aracılığıyla da UNESCO’ya sunacağız. İnşallah yapılacak bir restorasyon çalışmasının sonucunda buranın UNESCO’ya kabul edileceğini düşünüyoruz. Buranın turizme kazandırılmasına yönelik yol yapılması için Fırat Kalkınma Ajansına birtakım taleplerde bulunduk. Buraya bir yol yapılıp insanların ziyaret edebileceği ve dinlenebileceği turistik bir alan oluşturulması için bir takım çalışmalar içerisindeyiz.”
Çam, manastırın bir kültür hazinesi olmasının yanında bulunduğu konum itibariyle tüm Karakaya Baraj Gölü havzasını ayaklar altına alan eşsiz manzarası, güneşin doğuşu ve batışıyla da ziyaretçilerini kendine hayran bıraktığını vurguladı. Ulaşımının zor olmasına rağmen bu özelliklerinden dolayı manastırın hafta sonları sıklıkla ziyaret edildiğini belirten Çam, yapılacak bir restorasyon çalışmasıyla kurtarılmayı bekleyen bu kültür varlığına dikkati çekmek için ayrıca “Mar Ahron’nun Türküsü” adıyla bir türkü de bestelediğini söyledi.